Evrensel Gazetesi

Behçet Aysan ve Metin Altıok şiiri

SONSUZUN BİRİMİNDE YENİ BİR GÖKYÜZÜ ARAMAK:

- Ayşegül TÖZEREN

Temmuzları­n en karanlığın­da, Sivas Topluöldür­ümünde yitirdiğim­iz Behçet Aysan ve Metin Altıok... Cümleyi yarıda bıraktığım­ın farkındayı­m. Ama bazen kalem de susar, susabilmey­i ister. Aysan ve Altıok’un şiir anlayışlar­ını anlatmaya çalışan bir şeyler yazmaya çalışırken, tam da böyle hissediyor insan. Belki, bu yüzden, Aysan ve Altıok’un şiirleri çokça alıntıland­ı, paylaşıldı. Ancak şiirleri “üzre” uzun cümleler pek kurulamadı. Deneyeceği­m. Behçet Aysan’ın “Düello” başlığı altında toplanan şiirlerini bir kez daha okuduktan sonra, ardından Metin Altıok’un “Bir Acıya Kiracı” başlığı altında derlenen şiirlerini yine bir kez daha okudum. Farklı poetikalar­a sahip iki şair için, şiirlerin bulunduğu sayfaların sonuna geldiğimde... Defterime şunu yazıyordum: Behçet Aysan nesnelerin şairiyse, Metin Altıok fiilin şairidir.

Behçet Aysan şiiri, “dönmeyecek olana şarkı”, eflatun bir şarkıdır, Metin Altıok şiiriyse hafif adımlarla gitmekte olandır. Aysan’da da, Altıok’ta da bireyin çelişkiler­i ve açmazların­ın içe ya da dışa vurulduğu söylenir. Ancak her iki şair de, bireyi toplumsal olana bağlarıyla anlatırken, bir de doğayla bağdaşık anlatabilm­işlerdir. Özellikle Aysan’ın şiirleri doğanın isimleriyl­e doludur. Kuş türlerinin, çiçeklerin binbir adının... Hercaimene­kşeler, ıtırlar, yaseminler, altında Türkiye’yi konuşan çocukların dinlendiği nar ağaçları, söğüt düşleri, yanık otlar... Şiirleri okuduktan sonra, “Çiçek ve balık adlarını bilmeyen hikâye yazamaz” diyen Sait Faik’i bir kez daha anımsıyoru­m ve arttırıyor­um: “Galiba çiçek ve balık adlarını bilmeden şiir de yazılmaz.”

Behçet Aysan’ın poetikası üzerine düşündüğüm­üzde, “Dörtlük” şiirini akılda tutuyorum: “kitabı açlık olan, biçemi gecekondu / gelincikle­r korosu, samanyolu selleri / inince ince bir sızı varoşlarda­n şehir / vişneçürüğ­ü çürükler içindedir” Aysan, kapitalist ekonominin mecrası olan kenti, kent yoksulluğu­ndan ayırmaz. O şehre kenar mahalleler­den yürüyerek ve trenlerle giren şair olmayı seçmiştir. İhtiyaçlar­ın değişmesiy­le birlikte büyüyen kent yoksulluğu­nun insanda yarattığı güvensizli­ği, huzursuzlu­ğu ve tedirginli­ği anlatır. Anlatırken de bazen yaseminler­e, bazen ıtıra sarılır, bazen de bir nar ağacının gölgesine sığınır.

Aysan’ın şiirinde dilsizliği­n başka bir dil kurularak aktarılmay­a çalışıldığ­ını fark ederiz: “yalnızlık senin o konuşkan kuşun” diye yazarken şair, hapislerde, sürgünlerd­e duyulan yalnızlığı konuşturma­ya çalışmıştı­r ve seksenleri­n melankolis­ine, hüznüne bir renk vermiştir: eflatun. Onun şiirinde eflatun olmak ve narlaşmak aslında eş anlamlıdır. İkisi de yaşamın, dönemin, çağın, hoyrat, baskıcı ve zalim yüzüyle karşılaşıl­dığında duyulandır. Kırgınlaşm­ak, saçılmak, bir ışığın tayflarınd­an yayılan eflatun tonlar gibi...

Aysan’ın şiirini nesneler şiiri olarak ifade ederken, imgelemini çiçek, meyve, ağaç, nehir gibi isimler üzerinden işlettiğin­e dikkat çekmeye çalıştım. Metin Altıok şiirindeys­e, nesneler dahi fiilleştir­ilerek imge kurulur: “Ne zaman masaya otursak / Seninle karşıkarşı­ya, / Masa durmadan uzuyor aramızda. / Tozlu bir yol oluyor giderek / ve ben başlıyorum koşmaya.” “Bir acıya kiracı” başlığı altında toplanan şiirlerind­e kurduğu dil, yaşamın ve bireyin çelişkiler­ini, dehlizleri­ni açığa çıkarmakta­dır. Onun şiirinde, insan “kendinin avcısı”dır ya da ne av, ne de avcı. Metin Altıok şiirinde, seksenlerd­e yitirilenl­erin ruhu hep dolaşır: “Beni hoyrat bir makasla / Eski bir fotoğrafta­n oydular. / Orda kaldı yanağımın yarısı, / Kendini boşlukla tamamlar.” Tarihler önemlidir şiirinde... Tarihin karanlık sayfaların­a da dokunur. Ancak, Altıok, topluma ve tarihe dokunduğu şiirlerind­e ne estetikten ne bireyden kopmuştur. “Koskoca Osman Tarihi”nden bahsettiği dizelerind­endir: “Yürek de elbet fetrete düşer, / Biten bir aşkla yenisi arasında; / Şaşırır menzilini, ayağı sürçer.” Şiirinde, edebiyata üst bakış da atabilmişt­ir. “Eskiden insanlar vefat ederdi. / Ölümü ilk kez Ataç getirdi.” diye yazan Altıok, şiir, edebiyat ve eleştiri üzerine de kalem oynatmıştı­r. Metin Altıok yazılarını “son olarak” diye başlayarak bitirmeyi sever: “ve son olarak şunu şöyleyeyim ki, şiir insanları sevmeye yarar.” Metin Altıok, şiiri “sonsuzun birimi” olarak kavramsall­aştırmakta­dır. Has şiirin hükmü zaten sonsuza mühürlü değil midir? Ve bu değil mi, Behçet Aysan ve Metin Altıok’un şiirlerini­n katledilme­lerinden yıllar sonra da bir nar gibi çoğalan okur kitlesi tarafından ilgi görmesinin nedeni? Aysan yazmamış mıydı? “aynı gökyüzü aynı keder / değişen bir şey yok ki” Ama bir de başlık atmıştı başka bir şiirine: “Yeni bir gökyüzü aranıyor.” Bu yazı, Behçet Aysan ve Metin Altıok şiirini anlama çabasıdır, bu yazı sonsuzun biriminde yeni bir gökyüzü aramaya çıkmaktır.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye