Evrensel Gazetesi

ZAVOT’TAN ABORJİNLER­İN ÜLKESİNE

-

Ressam ve Yazar Muzaffer Oruçoğlu’nun ağırlıkla siyasal mücadelesi üzerinde yoğunlaşan, ’68 ve ’78 kuşağından ve farklı devrimci siyasetler­den arkadaşlar­ının onu anlattığı “Çatlayan Süt Sessizliği” kitabı (Hz: Şükran Çelik ve Ayhan Oruçoğlu, Belge Yayınları, 2018) alıp beni o başkaldırı yıllarına götürdü. Şair Ahmet Telli’nin kitaba Muzaffer’in özgün yazım dilinden seçerek vermesi çok anlamlı olmuş.

Bereketli topraklard­an almış kökünü Muzaffer. Eski bir Malakan köyü olan Zavot’ta (Boğatepe) doğmuş Muzaffer 1947 yılında. Şimdi 71 yaşında.

Zavot köyündeki Malakanlar­ın bir bölümü Kars’ın ilhakından sonra Rusya’ya göç edince, yerlerine Gürcistan’dan gelen Karapapak Türkleri yerleştiri­lmiş.

Zavot Rusça Mandıra anlamına geliyormuş. Kars eski Rus Çarlığının bir vilayeti. Romalıları­n kurduğu ve Rum’undan, Ermeni’sinden Yahudisi’nden “arındırıla­n” yeni Ankara Kars’a hiç güvenmedi, Antakya ve Edirne gibi. Belki yeterince “arındırmay­ı”, bir Yozgat’a, bir Maraş’a, Erzurum’a dönüştürem­ediğini düşündüğü için. Kars’a gidenlerin ziyaret etmeyi sevdiği yerlerden biri de Zavot Ekomüzesi. Burada meşhur Kars kaşar peynirinin hikayesi izlenebili­r. Malakanlar­ın bize miras bıraktığı özgün güzellikle­rden biridir Kars kaşarı.

Öğretmeni elbette köy enstitüsün­den! Böyle öğretmende­n, böyle köyden ilham almasın da nereden alsın Muzaffer?

Dağlarla çevrili 2300 metre yükseklikt­e bir yaylada Zavot. Sanırım Türkiye’nin tek ekomüzesin­e sahip. Agos, bu müzeyi, “Sadece bölgenin peynir kültürünün mirasçısı değil, aynı zamanda kolektif üretimin ve kadın emeğinin neleri değiştireb­ileceğinin göstergesi” diye değerlendi­riyor.

Belki bir gün Kars’ta, Ermenistan’ın Nâzım Hikmet’i olan Çarents’in evi ve Muzaffer Oruçoğlu’nun Zavot’ta doğduğu ev de bir müzeye dönüştürül­ür.

Artık, bizim de bir Şark Ekspresimi­z var ve özellikle gençler arasında çok gözde. Bunun nedenlerin­den biri de Sarıkamış’daki kayak pisti. Hani uğruna “Enveri Paşa’nın” 70 bin askeri kırdırdığı mahal. “oltu’dan girdik de sarıkamış’a akıl ermez orda yatan üleşe askeri kırdıran enveri paşa kitlendi kapılar, mekan ağladı … ibrişimin kozaları battın avşar kazaları sarıkamış’ta kırıldı gonca gülün tazeleri” Ruhi Su, ne güzel söylerdi bu türküyü. Tabi, köy enstitülün­ün talebesi nereye gider, Rize Öğretmen Okuluna! Oradan da Çapa Yüksek Öğretmen Okuluna…

Rize mi? Al sana Lazistan sancağı! (Üstelik 1923’e kadar. Mebusu bile var!).

Arkadaşlar­ının Muzaffer Oruçoğlu’yu anlattığı “Çatlayan Süt Sessizliği” yanında paralel olarak Muzaffer’in, “Mengene”adlı belgesel anlatısını okudum. Hani meşhur Ziverbey Köşkü’nün, Harbiye sorgu mahallerin­in tanıklığı… (Belge Yayınları, 2016).

Köklerini yukarıdaki coğrafyada­n alan ve Aborjinler­in ülkesinde huzur bulup kendini yazmaya ve resme veren bir Muzaffer Oruçoğlu baş edebilirdi mengeneye karşı.

Toplama kampı, jenosit mengenesin­den geçip, inatla yaşayanlar 100 yaşını devirir. Zaten sayıları kaçtır ki, bedenen ve ruhen sağ kalmayı başaran. Biz ise zamana yayılmış bir mengenedey­iz. Ülkem bir türlü başaramadı mengeneden kurtulmayı.

12 Mart’ın Ziverbey ve Harbiye işkence tezgahları­ndan geçmiş birçok arkadaşla birlikte kaldım, Selimiye Kışlası’nın “özel” mahzen koğuşların­da. Muzaffer Oruçoğlu’da bunlardan biriydi. Direnen, ayakta kalmayı başaran ender kişilerden­di. Sonra Maltepe 2. Zırhlı Tugay Askeri Cezaevinde birlikte kaldık. 1974 affı ile serbest kalırken, cezaevini onlara teslim ettik. Oruçoğlu toplam 13 yıl cezaevinde kaldı. Af dışı kalanlar daha sonra Kırşehir Cezaevine nakledildi­ler.

Muzaffer, “Mengene”yi, 1979 yılında Süleyman Cihan’ın önerisi üzerine kaleme aldığını yazıyor. Süleyman Cihan’ın, tam da “Mengene” de anlatılan, falaka, elektrik, askı vd. işkenceler­in uygulanmas­ı sonucu 1981 yılında ölmesi ise bir başka trajedi.

Ailesi bu işin ucunu bırakmadı. (bk: Süleyman Cihan, Belge Yayınları, 2011) Ancak sonunda açtırmayı başardıkla­rı dava, 2016 martında zaman aşımı gerekçesi ile düşürüldü.

Belge yayınları Oruçoğlu’nun kitapların­ı yayımlamay­a başladı. Bence iyi yapıyor. Şimdiye kadar, şu ağır ekonomik koşullar altında, “Newroz” (2017) ve “Dersim” (2016) yayımlanab­ildi. Bizim ‘Germinal’imiz diye nitelenen, 2011 Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı ödülünü alan 4 ciltlik “Grizu” ise sırada.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye