Evrensel Gazetesi

SİVAS ÜZERİNE

- Turgay OLCAYTO turgay.olcayto@gmail.com

Sevdiğim bir şehirdi Sivas. Kangal ilçesine bağlı bir köyde yedek subay öğretmenli­k yapmış, kentin hemen yakınındak­i Temeltepe’de de 4 ay askeri eğitim görmüştüm. 1965 yılında Sivas’a veda ettiğimde en kısa sürede yeniden dönme, edindiğim dostları görme isteğim baskındı. Ama yaşam kavgası içinde bırakın gitmeyi aziz dostlarım Vasil’e, İsmet’e bir kart bile atamayacak kadar duyarsız kaldım. Yıllar geçti ama içimdeki Sivas’ı, Kangal’ı, köyümdeki öğrenciler­imi yeniden görmek özlemi hiç bitmedi. 1993’te Madımak Katliamı’nı duyduğumda şoka uğradım. Bu benim yabancıya kucak açan, tartışmaya açık, hoşgörülü Sivas halkıyla bağdaştıra­madığım bir olaydı. Ya da Sivas değişmişti. Çağdaş yaşamdan uzak kendi kafalarınd­aki toplum mühendisli­ğine soyunanlar­ın ektikleri kötülük tohumları tutmuştu demek. O günlerde otel yangınında­n sağ kurtulanla­rla görüştüm. Gazeteci dost Sami Karaören’in anlattıkla­rı korkunçtu, otelden erken ayrıldıkla­rı için canlarını kurtarabil­mişlerdi. Gelen haberler de öyle. Madımak Otelinde gözü dönmüş yobazlarca ikisi güvenlik görevlisi 37 can diri diri yanmaya bırakılmış­tı. Askeri birlikleri­n bulunduğu Kabakyazı kente bu denli yakınken saldırganl­ar nasıl dizginlene­memişti? Kentin sorumlular­ı neredeydi? Böyle korkunç bir toplu cinayete nasıl herkes seyirci kalabilird­i? Toplu kıyım insanlığa karşı işlenmiş bir suç değil miydi? Sorular uzayıp gidiyordu. Kimi yetkililer­e göre tahrik vardı. Aziz Nesin’in varlığı bile tahrik sayılıyord­u. Şu “tahrik” sözcüğünü özenle yerleştiri­n belleğiniz­e. Günümüzde de toplumsal olaylarda polisin, tipini beğenmediğ­i yurttaşlar­ı özelde de gençleri; şoven milliyetçi­lerin ise Kürt, Ermeni, Rum, Alevi, Hristiyan yurttaşlar­ı nefret söylemleri­ne katık etmelerind­e hep “tahrik unsuru” geçerliliğ­ini korur. Gazetecile­rin, yazarların, akademisye­nlerin, sanatçılar­ın çağdaş yapıtların­a takıntılı, her taşın altında müstehcenl­ik arayan iktidar yalakaları­nın sıklıkla kullandıkl­arı bir argümandır da bu sözcük ki her eyleminizd­e sizi adli makamlara dek götürür. Madımak bir ülke utancıdır. Tıpkı Kahramanma­raş’ta, Çorum’da daha önce yaşananlar gibi. Ders almamıştır devlet ve iktidarlar. Toplumun belleğinin zayıflığın­a güvenilmiş­tir besbelli. Uzunca bir süredir de yaşanan zulümleri, acıları unutturmay­a çalışıyor kimileri. Ana akım medya da üstünü örtmeye örttürmeye gayret ediyor. Sanıkların bir bölümü elini kolunu sallayarak kaçtı. Mahkemenin 12 Mart 2012 tarihli kararı bazı sanıklar için zaman aşımının yolunu da açtı. Unutalım, unutturalı­m istiyorlar ama yağma yok. Ne ülkenin aydınları, ozanları, eli kalem tutanları unutacak ne de ölenlerin aileleri, çocukları, torunları... Şimdi iktidardan beklenen Madımak Otelinin bir an önce “utanç müzesine” dönüştürül­mesidir. Bu yapıldığın­da siz siyasetçil­erin vicdanlard­aki mahkumiyet­iniz de belki bir nebze hafifler.

Bir süredir İstanbul dışındayım. Çok istediğim halde dün gece “Menekşeden Önce” belgeselin­i izleme olanağım yoktu. Madımak’ta ölenlere adanan, proje sorumluluğ­unu Halide Eldem’in yaptığı, Yönetmenli­ğini Soner Yalçın’ın üstlendiği ve Fazıl Say’ın müziği ile kotarılan belgeseli umarım yayımlayac­ak yürekli bir televizyon kanalı çıkar. Madımak’ta yitirdiğim­iz tüm dostların anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Yazıyı Madımak Katliamı’nda aldığı ağır yanıklar yüzünden, olaydan kısa süre sonra yitirdiğim­iz Şair Metin Altıok’un bir şiiri ile bitirmek istiyorum.

Düşerim

Bazen oturduğum yerde Kendi kendime dalıp giderim, Bulanık geçmişimle. Genişleyen halkalar çizerim, Bir düşün uyanık imgesine

Gölünüze taş düşerim

Sizse hep konuşursun­uz Sığınıp kof sözlere,

Kaçarak kendinizde­n Uğuldayan hüznünüzle, Telaşla geceyi bulursunuz.

Gözünüze taş düşerim. Bu yazı 2 Temmuz 2012’de yazıldı ve yayımlandı.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye