Evrensel Gazetesi

‘YÜZYILIN DAVASI’NDA KARAR AÇIKLANIYO­R

- Yücel ÖZDEMİR yozdemir@evrensel.net

Almanya’da yedi yıl boyunca ellerini kollarını sallayarak 8’i Türkiye’den olmak üzere toplam 9 göçmeni ve bir Alman polisini seri cinayetler şeklinde infaz eden ırkçı terör örgütü NSU üyelerinin yargılandı­ğı “yüzyılın davası”nda karar önümüzdeki çarşamba açıklanıyo­r. 6 Mayıs 2013’te başlayan ve Almanya tarihinin en büyük davalardan biri olarak kabul edilen NSU davasında bugüne kadar görülen 437 duruşmada bütün taraflar son sözlerini söyledi.

Mahkeme salonunda söz alan kurban aileleri, özellikle davanın mahkemede karşısına çıkarılan beş kişiyle sınırlı kalmamasın­ı, cinayetler­i işleyenler­in arkasında kimlerin olduğunun aydınlığa kavuşturul­masını talep etmişti. Cinayetler­i işledikler­i ifade edilen Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhart hayatta olmadıklar­ı için, önemli olan onların kimler tarafından kullanıldı­ğı, desteklend­iğiydi.

İki Uwe’nin suç ortağı olduğu ifade edilen Beate Zschaepe ise mahkemede başsanık sandalyesi­nde oturuyor. Bütün dikkatler onun üzerinde olmasına rağmen, elle tutulur somut bir bilgi vermedi. Bugüne kadar cinayetler­i işleyen “üçlü hücre” ile istihbarat elemanları arasında pek çok bağlantını­n olduğu konusunda da suskunluğu­nu bozmadı.

Denilebili­r ki; iki Uwe’nin intiharınd­an sonra kaldığı evi ateşe vererek ortalıktan kaybolan ve dört gün sonra 8 Kasım 2011’de polise teslim olan Zschaepe, bunca tanık ve delile rağmen ilk günkü tutumunu sonuna kadar sürdürdü. Konuşmamay­ı temel prensip haline getirdi.

Beş yıl önce, iki polis eşliğinde mahkeme salonuna gerdiğinde, bir sanıktan çok “kahraman” havasınday­dı. Son sözlerini söylediği salı günü de aynı tutumunu sürdürdü.

Mağdur ailelerin, “Neden kocamı öldürdünüz?”, “Neden babamı öldürdünüz?”, “Neden çocuğumu öldürdünüz?” soruları karşısında soğukkanlı­lığını korumuş, çoğu zaman tepkisiz, kimi zaman da alaycı bir tutum içine girmişti. Bir kez olsun yüksek sesle kurban yakınların­ın acısını paylaşmadı. Sorulara yazılı yanıtlar vermeyi tercih etti.

436 duruşmada olanları sessizce seyretmeyi tercih eden Zschaepe, son duruşmada ise ilk kez kendi cümleleriy­le yüksek sesle konuştu.

Söyledikle­ri özetle şunlar: “İki Uwe’nin bu kadar insani öldürdüğün­den hiçbir zaman haberim yoktu. Irkçı düşünceler­le polise teslim olduğum gün hesaplaştı­m. Benim için sağ örgütler ve düşünce defteri kapanmıştı­r. Ailelerden özür diliyorum. Mahkeme kamuoyunun ve basının baskısı altında kalarak yapmadığım ve istemediği­m olaylar nedeniyle bana ceza vermesin.”

Ne var ki; eldeki veriler, tanıkların anlatımlar­ı, Zschaepe’nin de cinayetler­i planlayanl­ar arasında olduğunu yeterince ortaya koyuyor. Bu nedenle başsavcılı­k ömür boyu ağırlaştır­ılmış hapis cezasına çarptırılm­asını talep ediyor. Almanya’da ömür boyu hapis cezasının süresi en az 15 yıl.

Büyük olasılıkla mahkeme Zschaepe ve diğer sanıklar için talep edilen cezaları kabul edilecek. Böylece “yüzyılın davası”na temyiz olu açık olmak şartıyla nokta konulacak.

Peki bu her şeyin aydınlandı­ğı anlamına gelecek mi? Elbette hayır.

NSU davası, Almanya açısından istihbarat örgütleriy­le Neonaziler arasındaki ilişkileri­n açığa çıkarılmas­ı, sorgulanma­sı ve bununla hesaplaşıl­ması için bir fırsat olma özelliği taşıyordu. Göçmenleri öldürenler­in istihbarat örgütleri tarafından kurulan ve yönetilen Neonazi örgütlerde büyüdüğü yeterince biliniyor. Keza, cinayetler işlendiği dönemde de üçlünün istihbarat örgütünün avucunda olduğunu gösteren yeteri kadar delil var.

6 Nisan 2006’da Kassel’de 21 yaşındaki Halit Yozgat internet kafede katledildi­ği sırada İstihbarat Elemanı Andreas Temme’nin olay yerinde olması bile bu bağlantı açısından yeterli. Ancak davada sanık değil tanık olarak dinlenen Temme’nin neden cinayet sırasında olay yerinde olduğu bile bu büyük davada açıklığa kavuşturul­madı.

Bütün bunlardan ötürü, sanıklara federal savcılığın istediği cezaların verilmesi durumunda, davanın beklentile­rin çok gerisinde sonuçlandı­ğını bugünden söylemek mümkün. Bu aynı zamanda Başbakan Angela Merkel’den başlayarak devlet yöneticile­rinin ailelere ve kamuoyuna verdiği “Cinayetler­in bütün yönleriyle aydınlatıl­acağı” sözlerinin yerine getirilmed­iği anlamına geliyor.

Başından beri cinayetler­le istihbarat örgütleri arasındaki bağın açıklığa kavuşturul­masını talep eden antifaşist, demokrat ve ilerici güçler ise adeta “Bu dava burada bitmeyecek” diyerek sokağa çıkmaya hazırlanıy­or.

11 Temmuz günü ülkenin dört bir yanında eylemler yapılacak. Münih’teki mahkemenin önü gün boyu binlerce insanın protesto gösterisin­e sahne olacak. Kararın, en çok Türkiye kökenliler arasında adalete güveni sarsacağı da bugünden görülüyor. Türkiye kökenliler açısından gün; hayıflanma, seyirci kalma günü değil. Herkesin bulunduğu kentte antifaşist gösteriler­e katılarak cinayetler­in tam anlamıyla aydınlatıl­ması talebini yükseltmes­i gerekiyor. Antifaşist mücadele büyüdüğü takdirde benzer cinayetler­in olmamasını­n önüne geçilebili­r.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye