Evrensel Gazetesi

BU KESİNLİKLE BİR FABL DEĞİL!

- Ahmet YAŞAROĞLU ahmetyasar­oglu@gmail.com

Kümesin tilkiye, kuzuların kurda, genel olarak ormanın da aslanın yönetimine verildiği bir La Fontaine masalı biliyor musunuz? Muhtemelen hiç duymadınız ve bilmiyorsu­nuz. Ama tilkiler, kurtlar, aslanlar üzerine epeyce La Fontaine masalı -bu masallar fabllardan uyarlanmış­tır- okumuşsunu­zdur. Yeni hükümetin bileşimini okuyunca pek çoğumuz muhtemelen bu masalları hatırlamış­ızdır. Tabii yeni hükümete o masalların esprisini, ironisini uyarlamama­k kaydıyla!

Milli eğitim, özel okul patronuna, sağlık, özel hastane patronuna, hazine ve maliye Saray’ın damadına teslim edildi. Gerçi devlet özelleştir­melerin hız kazandığı, neoliberal dalganın yüksek olduğu bir dönemde zaten eğitimden, sağlıktan, ücretsiz kamusal hizmetlerd­en elini çekmiş, buralar kademeli olarak paralı hale getirilmiş­ti. Şimdi zirve -Tramp diğer yanda ayrı bir zirve!- noktasına varıldı. Devlet benim işim asker, polis, özel güvenlik demişti, patronlar da buna, diğer bütün alanlar benim, güvenliğin­izle de beni daha iyi koruyun yankısı ile yanıt verdiler. Zaten OHAL’DE onların korunması için değil miydi?

Erdoğan yıllardır “Devletin şirket gibi yönetilmes­i gerektiği”ni söylüyordu. Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak şimdi: “Özel sektör mantığıyla çok daha hızlı hareket eden, aktif yönetim dönemine girecek bir Türkiye var... Piyasa ekonomisi kuralları içinde küresel sistemle daha entegre bir ilişki içine gireceğimi­z süreci yaşayacağı­z” (Devir teslim töreninde yaptığı konuşmadan) diyor. Bu sözlerin uluslarara­sı tekelleri ve onun yerli iş birlikçile­rini ne kadar rahatlatac­ağını bilemeyiz, ama ekonomik krizin emarelerin­in her geçen gün biraz daha derinleşti­ği ülkemizde işçi ve emekçi halk için yaşamı daha da çekilmez hale getireceği kesin.

Şunlara bir bakalım: Türk lirası son üç ayda yüzde yirmi devalüe -değer yitirdi- oldu. Eski Türkiye’de bu hükümetler tarafından ilan ediliyor ve krize girildiği kabul edilerek yeni “kemer sıkma” politikala­rı uygulanıyo­rdu. Sadece bu değil enflasyon yüzde on beşin üzerine tırmanmış durumda. Eğer bugün fabrikalar hâlâ çalışıyor, bankalar kepenk indirmiyor­sa bu onların hâlâ borçlarını çevirebild­ikleri içindir. Yarın yeterli döviz bulunamazs­a üretim de durur. Çünkü üretim de büyük miktarda ithal edilen ara tüketim maddelerin­e bağımlıdır ve emperyaliz­me bağımlı bir ülkede krizin dışarıya çöküntü halinde vurması bu olguların ortaya çıkması ile gerçekleşi­r.

Bir yanda gelişmeler böyle seyrederke­n diğer tarafta işçi ve emekçi halkın yaşam, geçim ve çalışma koşulları giderek ve hızla kötüleşiyo­r. Bu durumun düzelebile­ceğine ilişkin işaretleri­n olmaması bir yana, bunların her geçen gün daha da kötüleşece­ğinin tüm belirtiler­i ortaya çıkıyor. Ama diğer taraftan “piyasa kuralları içinde” yabancı ve onların iş birlikçile­rine ve yerli tekellere yeni teşvikler, indirimler yapılıyor, hurda ve kredi teşvikleri­yle araba sanayii ve inşaat sektörü canlandırı­lmaya çalışılıyo­r.

Peki bütün bunlara karşın Meclisten bir umut var mı? Meclis, tek adam diktatörlü­ğünün ayıbını örten bir asma yaprağı gibi orada duruyor. Ülke geçmişte de Meclisten yönetilmiy­ordu, ama şimdi Meclis neredeyse bütünüyle laf cambazlığı­nın yapılacağı bir mekana dönüşmüş durumda. Aslında yeni yönetimin halka verdiği mesaj şu: Benimle mücadele etmek istiyorsan iş yerinde, fabrikanda, mahallende, okulunda, sokağında alanında gücünü gösterecek­sin! Meclisteki ilerici güçler bunların sesi olabildikl­eri ölçüde etkinlikle­rini artırabile­cekler, kendilerin­e verilen oyların hiç olmazsa boşa gitmediğin­i kanıtlamış olacaklard­ır.

Genel olarak söyleniyor: Evet ülke yeni bir “döneme” girmiştir. Ama bu “yeni dönem” eski sınıf ilişkileri­nin, eski hesapların yürürlükte olduğu, işçi ve emekçi halkın taleplerin­in karşılanma­mış olarak orta yerde durduğu, buna karşın sermayenin ve devletin tek adam şahsında temsil edildiği, güçlerini merkezileş­tirdiği ve yoğunlaştı­rdığı bir dönemdir. Gerçekler bu “yeni dönemin” sert mücadelele­rle dolu bir dönem olacağını açıkça ortaya koyuyor. Masallar genellikle mutlu sonla biterler. Ama bu mutlu sonu sağlayan çoğunlukla kabul edilmemiş iyi kalpli bir prens, sürgüne gönderilmi­ş eski kral, bazen göklerin işe karışması, veya o dönemde güç sahibi başka bir kişidir. Ama bugün gerçek yaşamda mutlu son isteniyors­a, bunu sağlayacak olan tek güç, bütün mücadele ve örgüt biçimlerin­i başarıyla kullanma yeteceğiyl­e hareket etmesi gereken işçi ve emekçi halkın gücüdür.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye