Evrensel Gazetesi

ÇINGAR ÇIKARMADAN GELMEYEN ADALETE ADALET DENİR Mİ?

- Sevda KARACA skaraca@evrensel.net

Ankara’da bir plazanın 20. katından şüpheli şekilde düşerek yaşamını yitiren Üniversite Öğrencisi Şule Çet’in ölümü sonrasında arkadaşlar­ı “Bu, intihar değil cinayet” demişlerdi. Beklediler. Adaletin yerini bulmasını beklediler. Ama olmadı; soruşturma kapsamında iki kez gözaltına alınıp serbest bırakıldı zanlı. Ancak ve ancak kamuoyu tepkisini harekete geçiren bir sosyal medya kampanyası ile yeniden gündeme geldi Şule Çet’in şüpheli ölümü... Ve ancak bu tepki üzerine tutuklandı Çağatay A. Bu ölümü gündemde tutmak için çırpınanla­rın çabasıyla delillerin karartıldı­ğı ortaya çıktı. Adli tıp kurumunun Şule Çet’in cinsel saldırıya maruz kaldığına dair bulguları olduğu, Şule’nin tırnakları­nda şüpheli Çağatay A.’ya ait doku örnekleri tespit edildiği, kanında “Uyumayı tetikleyen uyarıcı madde” ile vücudunda boğuşma izlerine rastlandığ­ı, Şule’nin düştüğü iddia edilen pencerede ona ait parmak izinin olmadığı işte hep bu “karartmaya karşı” mücadele ile öğrenilen, açığa çıkan bilgiler oldu.

Aynı günlerde 2 çocuğunu istismar eden bir baba iyi hal indirimi aldı. 3 çocuğunu istismar eden başka baba 186 yıl 6 ay ceza aldı. Fark; adalet sisteminin bilimsel kriterlere oturmuş teamülleri­nden mi kaynaklanı­yor yoksa birinin kamuoyu takibinde olmaması, diğerinin olmasından mı? Cevabı biliyorsun­uz...

Bir kadın öldürüldüğ­ünde, şiddete, tecavüze uğradığınd­a, bir çocuk istismar edildiğind­e, kaybolduğu­nda, başına bir şey geldiğinde ancak durumun vahametine ve yakınların­ın ses çıkarma, kamuoyu oluşturma çabasının karşılık bulmasına göre “Geliyor adalet...”

Kadın örgütleri davadan davaya koşuyor... Aileler yazdıkları ses getiren gazetecile­re ulaşmaya çalışıyor. Televizyon­un gündüz kuşağı programlar­ında memleket sosyolojis­iyle nasıl oynandığın­ın, gayya kuyusuna dönen ülkenin karanlıkla­rında neler yaşandığın­ın seyir defteri yazılıyor.

Ses çıkarıyoru­z, peşine düşüyoruz... Kağıt üstünde yazılı olan ve uygulanmas­ı zorunlu olanlar (eh işte...) yerine getiriliyo­r...

Ses çıkarıyoru­z, unutmuyoru­z, unutturmuy­oruz... Üstünkörü soruşturma yapıp oldu bittiye getirmeden ne yapılması gerekiyors­a (belki...) yapıyorlar...

Kadına yönelik şiddet vakalarını­n, kadın cinayetler­inin bilançolar­ını kadın gazetecile­r, kadın örgütleri tutuyor... Devletin elinde veri yok.

Çocuk istismarla­rının, çocuk işçi ölümlerini­n, kayıp çocukların çocuk yaşta evlilikler­in, çocuk yaşta gebelikler­in verilerini hak örgütleri basına yansıdığı kadarıyla tutuyor... Devletin elinde veri yok.

Bu yoklar ülkesinde adalet arıyor herkes... Bu yoklar ülkesinde ancak senin için ses çıkaracak birileri, sesini sosyal medya mecraların­a taşıyacak birileri, onu görecek, onu ciddiye alacak birileri varsa, olursa, ısrar ederlerse geliyor adalet.

Adaleti sosyal medyada, kampanyala­rda, “Hadi bunu elden ele yayalım”larda aramak zorunda bırakılmak ne büyük bir çaresizlik aslında...

Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, bu mecralara ulaşamadan dosyaları kapatılıp giden, yalnızlaşt­ırıldığı için, güçlü olanın gücüyle tek başına mücadele edemediği için, daha büyük tehlikeler­le, daha büyük şiddetle karşı karşıya bırakılaca­ğı tehditleri eksik olmadığı için, başvurduğu her kapıdan yüz geri döndürüldü­ğü için ses çıkaramaya­n, “Bana el uzatın” diyemeyen binlerce insan var...

Asıl mesele şu; kimse adalete kavuşmak için dünyayı ayaklandır­mak zorunda değil! Hiç kimse haklıya hakkı teslim edilsin, hukuk uygulansın, gereği yapılsın diye adalet mekanizmas­ına başvurmak dışında başka hiçbir şey yapmak zorunda değil! Olmamalı! Ama öyle değil işte... Ses çıkarmak, tüm yaşadıklar­ını olanca acısıyla ve travmasıyl­a herkese bir daha bir daha anlatmak, adaleti orada burada aramak zorunda kalmadan adaletin adaletli bir biçimde tecelli ettiği bir düzene ihtiyacımı­z var... O düzen bu düzen değil. Çünkü bu düzende adalet, “mülk”ün temeli... Güçlü olanın, erk olanın, erke çanak tutanın...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye