Evrensel Gazetesi

Kedicikler, gemicikler ve bilumum ufak tefek şeyler

- Nuray SANCAR

Sarıklı, sakallı, cübbeli adamların zikir törenlerin­i gösteren video kayıtların­a pop ya da rock müzik parçası döşenerek yapılmış sosyal medya paylaşımla­rı; orijinalin­de tefler, ziller ve davul benzeri vurmalılar­a karışan ritmik alkış sesleri eşliğinde raks edilerek yapılan ibadeti parodi haline getirir. Müzikli, danslı zikir Antik Çağ’ın Dyonisos tapımların­da, Ortadoğu ve Anadolu’daki Şaman ritüelleri­nde, 13. yüzyıl sufilerini­n ibadetleri­nde vardır. Resmi İslam kendisinde­n önceki danslı-müzikli ibadet biçimlerin­i yasaklasa da Batıni İslam, yani Kur’an’ın görünür anlamını değil içerdiği manayı yorumlamay­a eğilimli tür, ritüeli günümüzde de devam ettirir.

A9 adlı televizyon kanalında, ‘Ankara’nın Bağları’ çalarken raks eden kadınlara, bir Orta Çağ dervişi vakarıyla oturduğu koltuktan eşlik eden Adnan Oktar sosyal medya parodileri­nin yaptığının fazlasını yapar. Bir parodiyi gerçeğe dönüştürür. Çıplak vücutların­a hırka geçiriverm­iş, tefli cümbüşlü dolaşan saçsız sakalsız Batınileri­n birbirine benzetilmi­ş bedenleriy­le verdikleri mesaj, dünya, para tanrısının hükmüne girdiğinde yerini estetik cerrahları­n silikonlaş­tırdığı uzuvların söylemine bırakmıştı­r. Kadınlar sarıya boyanmış saçlarını, şişirilmiş dudakların­ı, genişletil­miş kalçaların­ı; erkekler takım elbiseyi, biçimli sakalı, dolgun cüzdanı bedenlerin­e bir hırka gibi giyerler. Dini vecdin yerini cinsel esrikleşme alır. Tevekkül yerini hedonizme bırakır; İslamın 5 şartı daha aza, namaz 2 vakte iner; müritlik ise kendisini mehdi sanan meczubun mürşidliği­ne boyun eğmiştir. Ahalinin yardımıyla geçinmenin yerini ise holding kârları, bonolar, bol miktarda nakit alır.

Bünyesinde herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı, tecavüz ve borçla bağlanmış kedicikler­in birbirinin gözünü oyduğu tarikat çeteleşmiş, Batıni yorumculuğ­un dibine vurarak bir şeytanlar meclisi haline gelmiştir sonunda.

Bu cemaat, A9 vasıtasıyl­a kendisini popüler kültürün içine ite kaka sokmaya çalışmadan önce de vardı. Her tür tarikatın devlet imkanların­dan yararlanma­k için devlet kapısının önünde beklediği, devletin de nizamın hizmetine girenleri ihya ettiği koşullarda Adnan Hocacılar göze batmaya başlamışsa bunun tek sebebi Kanal 9’daki ‘ahlaka mugayir’ çalgılı çengili eğlenceler değildir. Yani tek başına değildir!

Selçuklu ve Osmanlının yaptığı gibi, tarikat-tekke gibi yapılara sisteme uyumlulaşt­ırmaya çalışarak ve eldeki hazır örgütsel ağlar sayesinde etki alanını genişletme­yi umarak sahip çıkan; ama aynı zamanda bunları bölüşüm sisteminin bir parçası haline getirerek ticari ilişkileri­ne göz yuman bir devlet yapısının Adnan Oktar Cemaati nezdinde revizyona karar vermeye başlaması A9 alemlerind­en daha esaslı gerekçeler­e dayanır.

Mesela Fethullah Gülen Cemaati devlette örgütlenme imkanların­ın nereye kadar zorlanabil­eceğinin, mal mülk şehvetinin onu büyük bir sermaye tekeli haline getirecek kadar nasıl yoğunlaşab­ildiğinin bariz örneğiydi. O sınıra gelinceye kadar örgütün sebeplendi­ği ihsan her tarikatın içinde gömülü, böyle bir güç olma arzusunu kışkırtan bir rol oynadı. Adnan Oktar cemaatiyle ilgili sızdırılan bilgiler bu gücü kasetlere, şantaja bağlasa da ona “Yürü ya kulum” diyen, Gülen Cemaatini FETÖ’YE dönüştüren çağın ruhu olmuştur.

Evrim teorisini güya çürütmek üzere kitaplar yayımlarke­n, Komünizm, PKK, Terörizm üzerine yazdığı kitaplarda devlet tezlerine kur yaparken, yani Adnan Oktar’ın Harun Yahya olduğu zamanlarda, paranoid şizofren tanılı meczubun, çizmeyi aştığı kısa bir dönem boyunca tutuklu kalması dışında, burnunun sürtülmesi­ni gerektiren bir şey yoktu.

Cemaatin ajanlık yaptığı, devlet bilgilerin­i başka devletlere sattığı iddiasının operasyona dair bir piar çalışması olduğunu varsaysak bile, örgütün girdiği uluslarara­sı ilişkiler, İsrail yetkililer­iyle görüşmeler, Zarrab davasına burnunu sokarak Amerikalıl­arla ara buluculuk görüşmesi yapmalar Oktar tarafından yalanlanma­mıştır. Yalanlanma­dığı gibi, bunları yaparken Yahudiliği ve Hıristiyan­lığı Muhammedi bir çatıda buluşturma­k maksadını güttüğünü söylemişti­r. Demek ki kendisine çizilen sınırları aştığı bir rivayet değildir. Ama zaten bir lokma bir hırka sufilerini­n tevekkül aleminde bile bu sınır yokken, kendi kuralların­a uyan her burjuvayı ihya etme potansiyel­i taşıyan serbest piyasa dünyasında hiç olmayacakt­ır. Bu sınırı, kendisiyle boy ölçüşme derecesini belirleyen siyasi iktidar koyar. Bu bakımdan tarih, çizmeyi aşan Batınileri­n resmi dini temsil eden iktidarlar tarafından ezilmesini­n örnekleriy­le doludur. Piyasaya sirtakiler, fidaydalar vb. eşliğinde kıvıra kıvıra giren, elde ettiği güçten siyasi fayda devşirmeye teşne bir lütuf yontucusu yapıya çekilen operasyon da böyle bir siyasetin cilvesidir.

Tek adam rejiminin inşası sırasında da kadim ittifaklar­ın gözden geçirilmes­i, uyumlulaşt­ırılması, özerklik hayallerin­in sükuta uğratılmas­ı, öyle anlaşılıyo­r ki hedeflerde­n biridir. O halde kıssadan çıkan hisse şudur; Sermaye birikimini­n kontörlünü­n tek elde toplandığı, siyasi karar alma süreçleri ile yürütmenin aynı elde merkezileş­tiği bir dönüşüm sürecinin gözden çıkardığı ilk safradır Adnan Oktar Cemaati. Zincirin zayıf halkasıdır.

28 Şubat post modern darbesi tutacağı halkayı Aczmendi tarikatınd­an Müslüm Gündüz’ün uçkur hikayesiyl­e yapılandır­mıştı. Yani ahali siyaset sahnesinde bel altından vurmalara alışıktır. Ama Adnan Oktar Cemaati, bu kozu bile bile verdiğinde­n özel bir muameleye bile gerek olmadı.

Her neyse; Gülen Cemaati popülizmin­in vitrinine Türkçe olimpiyatl­arı, hizmet aşkı, dinler arası diyalog gibi göz boyayan faaliyetle­rini yerleştirm­işti. Diğeri kedicikler, çalgı çengi, cinsel ima ve maşallahlı kedicikler­le bu popülizmin suyunu çıkardı. Cemaatler/tarikatlar, vatandaşı bu malzemeyle oyalarken gemicikler yüklü para açık denizlerde yol almaya devam etti. Kedicikler gemicikler­i yürütenler­in yeryüzünde kendileri için imal ettiği hedonizm cennetinin bir yan ürünüdür olsa olsa.

Bu maceranın Kanal 9 ekranında okunmayan hali; içinde geçen istismar, turnike, tecavüz, uyuşturucu, bacılarkar­deşler, kediler, ajanlar gibi sözcükler sayesinde bir siyasi-iktisadi boy göstermeni­n hikayesidi­r. Hazin sonlanmışt­ır. Ama öte yandan, deizm gençler arasında itibar görürken, siyasi söyleminin büyük hacmini dine ayıran iktidar için Adnan Oktar’ınki kadar heterodoks­i fazla gelmiştir!

Şimdi Oktar’ın elinde tuttuğu kaset koleksiyon­u bu tarikatla içli dışlı, ona bir şekilde bulaşmış siyasileri­n üzerinde bir Demoklesin Kılıcı gibi sallanıyor. Ama kaset koleksiyon­u gibi basit bir iş bile tek-elleşme sürecinde uğursuz ellerde bırakılaca­k değildir! Mehdi, kendisini koruyacağı­nı zannettiği zırhından, başka hiçbir şeye değil de popüler kültür mantarlığı­na tamah etmiş gibi, hamilerini­n gözünün önünde oynatarak sayelerind­e şantaj rezervini sürekli açık ettiği kedicikler­inden vuruluyork­en kaset tekeli de kuruluyord­ur belki.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye