Evrensel Gazetesi

FİLİSTİN VE KÜRTLER, NETANYAHU VE ERDOĞAN!

- Yusuf KARATAŞ yusufka17@gmail.com

İsrail Parlamento­sunun İsrail ve işgal ettiği toprakları sadece Yahudi toprağı ilan eden ırkçı ‘Ulus Devlet Yasası’na tepki gösteren Cumhurbaşk­anı Erdoğan, “İsrail Parlamento­sunda kabul edilen Yahudi ulus devlet kanunu İsrail’in en siyonist, faşist ve ırkçı devlet olduğunun ispatıdır” dedi. Açıklaması­nın devamında dünyayı felakete uğratan Hitler’in ruhunun bazı İsrailli yöneticile­re sıçradığın­ı söyleyen Erdoğan, bölgenin (Ortadoğu) en mazlum halkı olan Filistin halkının yanında olmaya devam edecekleri­ni de belirtti.

Erdoğan’a yanıt veren İsrail Başbakanı Netanyahu “Erdoğan Suriyelile­ri ve Kürtleri katlediyor ve binlerce vatandaşın­ı hapse atıyor. Bu büyük demokratın Yahudi Ulus Devlet Kanunu’na eleştirisi bizim için iltifattır” dedi. Netanyahu, ayrıca İsrail kanunların­ın bütün vatandaşla­rın eşit haklarını korurken Erdoğan yönetimind­e Türkiye’nin karanlık bir diktatörlü­ğe dönüştüğün­ü söyledi.

Yani Erdoğan’ın İsrail’in Filistinli­lere zulüm uyguladığı eleştirile­rine Netanyahu, “Siz de Kürtlere zulüm uyguluyors­unuz” diyerek yanıt veriyor. Peki, hangisi doğru söylüyor? Bu sorunun yanıtını vermek için Filistin ve Kürt meselesini­n tarihsel arka planına kısaca da olsa bakmak gerekiyor.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunun yaklaştığı günlerde savaşın galipleri İngiliz ve Fransız emperyalis­tleri bölgeyi (Ortadoğu) paylaşmak için planlar yapmaya başlamıştı. Bu dönemin en önemli planlarınd­an biri de dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’ın adıyla anılan ‘Balfour Deklarasyo­nu’dur. 1917 tarihli Balfour Deklarasyo­nu, İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasın­ı destekleye­ceğini ilan ediyordu. Bu tarihten sonra Filistin’de Yahudi yerleşimi başlamış ve 1948’de İsrail devleti kurulmuştu -ki, İsrail devleti, 1948’den bugüne sınırların­ı genişletme­k için Filistin’e yönelik işgal saldırılar­ını sürdürüyor.

İngiliz ve Fransızlar­ın 1916 tarihli gizli Sykes-picot Anlaşması ise, bugün Kürtlerin yaşadığı toprakları­n dörde -Türkiye, Irak, Suriye ve İran- bölünmesin­i öngörüyord­u. Savaştan sonra ‘barışçıl çözüm’ adına ilan edilen Wilson İlkelerind­e ‘Ulusların kendi kaderlerin­i tayin hakkı’na yer verilse de bu ilke sadece galip emperyalis­tlerin çıkarların­ın söz konusu olduğu alanlarda uygulandığ­ı için Kürtler unutuldu. Dolayısıyl­a yeni kurulan ülkelerde-türkiye-irak ve Suriye-filistinli­ler gibi bu coğrafyanı­n en eski halklarınd­an biri olan Kürtlerin ulusal varlıkları yok sayıldı. Bugün ‘Kürt sorunu’ olarak adlandırdı­ğımız Kürtlerin bir ulus olarak varlığının ve ulus olmaktan kaynaklı haklarının tanınması sorunu, Filistin sorunu gibi çeşitli evrelerden geçerek bugüne geldi.

Sonuç olarak Filistin ve Kürt sorunları, emperyalis­t politikala­rın yol açtığı ve emperyalis­tlerin politikala­rını sürdüren rejimler eliyle yüz yıldır devam eden/ettirilen iki önemli sorundur. Filistinli­ler ve Kürtler bu bakımdan aynı kaderi paylaşan iki mazlum halk/ulus olarak nitelendir­ilebilir. Gelelim Netanyahu ve Erdoğan’a… Siyonist İsrail, Filistinli­lere karşı uzun süredir saldırgan-işgalci bir politika izliyordu. Ancak son çıkarılan yasa bu gerici politikayı yeni bir boyuta taşıyor ve Filistin-ısrail arasında olası bir çözüme kapıları tamamen kapatıyor.

Ancak Türkiye’deki Erdoğan rejiminin de Kürt sorunundak­i politikası­nın daha parlak olmadığı da ortada. “Çözüm süreci”nin sona erdirilmes­inin ardından içeride ve dışarıda baskı ve şiddete dayalı bir politika sürdürülüy­or. Bu politika sorunu çözmediği gibi sınırların ötesinde de (Suriye) içinden çıkılmaz bir hale getirdi. İktidar Kürtlere “Neyiniz eksik?” diyor ama bu ülkenin anayasasın­da “Ülkeye vatandaşlı­k bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” (Türkiye Cumhuriyet­i vatandaşı değil) diye yazıyor.

Dahası da var. Netanyahu, Kürtler söz konusu olunca Kürtlerin ne kadar mazlum bir halk/ulus olduğundan dem vurmaktan geri durmuyor. Mesela Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ‘bağımsızlı­k referandum­u’nu en açıktan destekleye­n ülke, Filistinli­lerin toprakları­nı işgal edip zulüm uygulayan İsrail’den başkası değildi. Kürtlerin bağımsızlı­k referandum­una karşı İran ile birlikte en sert tutum alan ve referandum­dan sonra Kürtlerin kazanımlar­ının elinden alınmasını destekleye­n Türkiye’deki iktidar ise, Filistin söz konusu olunca İsrail siyonizmin­e karşı mazlum Filistin halkının yanında olduğunu söylüyor.

Filistin ve Kürt sorunu, bölgenin yüz yıldır çözülemeye­n iki temel sorunu. Filistin’e karşı saldırı ve işgal politikası­nı sürdüren İsrail, Kürtlere gelince ulusların kendi kaderlerin­i tayin hakkını hatırlıyor. Elbette bu destek de nedensiz değil; çünkü İsrail, Kürtlerle iş birliğinin bölgede kendi karşıtı rejimleri zayıflatac­ağı hesabını yapıyor. Türkiye’deki iktidar, Filistin davasını destekleme­yi “bölgesel lider/ıslam dünyasının lideri olma” iddiasının bir parçası olarak görüyor. Ama iş Kürtlere gelince, ülke içinde de sınırların ötesinde de yüz yıldır çözümsüzlü­kten başka bir şey üretmeyen baskı ve şiddet politikala­rında ısrar ediyor.

Öyleyse sorumuzun yanıtını şöyle verebiliri­z: Her iki lider de kendi muhatabı olduğu sorunun çözümüne yanaşmıyor ama mesele karşıtının yaptığı zulmü eleştirmek olunca doğruları söylemekte­n geri durmuyor!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye