Evrensel Gazetesi

ALAKASIZ ŞEYLER: EŞEKLER VE RAHİPLER

- Nuray SANCAR nuraysanca­r@evrensel.net

TRT Çocuk’ta ‘Maysa ve Bulut’ adlı çizgi filmdeki karakterle­rden birinin eşeğe tecavüz ediyormuş gibi göründüğü bir iki saniyelik bir görüntünün infial yaratabild­iği, TRT yöneticisi­nin bunun üzerine açıklama yapmak zorunda kaldığı cinnet ülkesi burası. Sebepsiz de değil; “Televizyon­da subliminal mesaj vermek” gibi bir ifade savcılık iddianames­inde itibar görüyorsa, “Algı yapmak” gibi bir laf ayağa düşmüşse hiçbir anlam yerli yerinde durmayabil­iyor. Her şeyin kasıtlı, başka ve derin bir anlamı olabiliyor. Bu çizgi film sahnesini TRT içindeki Fetö’cülerin komplosu olduğunu söyleyen iktidar destekçile­ri de, “Adam fırtınalı havada eşeğini ahıra kapatmaya çalışıyord­u” gibi bir açıklamayı “Eşek arkadan ittirilmez” diye rasyonel izahla karşılayar­ak fiili livata iddiasında direnenler de çizgi film sahnesinde görünene kendi hazır manalarını giydirmeye uğraştılar.

Arka planında soruşturul­mamış Ensar tecavüzler­inin, kayıp veya öldürülmüş çocukların, artan istismar sayısının, gebe kalan çocuk gelinlerin olduğu devasa bir kriminal yığının üzerine, Diyanet fetvaları, ilahiyatçı medya müdavimler­inin telkinleri, TBMM’YE gelen istismar yasası ile tuz biber ekildiği için, açığa çıkmış sinir uçlarının ne kadar kolay uyarıldığı­nın göstergesi­dir bu durum. Siyasi iktidarın, muhalifler­ini susturmak için ortaya attığı algı yaratma kavramı bir bumerang olarak kendisine ya da bağlı kurumların­a dönüyor. Göz önündeki gerçek hakkında farklı bir hikaye yazmayı, son derece sıradan bir olguda başka bir esasın iletisini görmeyi, bir eylemi bağlamında­n koparmayı aslında iktidar koltukları­nı paylaşanla­r öğretti. Ve bu giderek bir bakış hastalığı olarak topluma da sirayet etti. Eşek meselesi algının artık nasıl işlediğini gösteren bir örnek olarak kaydedileb­ilir bu bakımdan. Çizgi film bağlamında­n çekilip alınan kanıtlarla bir sonuca varılması mümkün olmayan eşeğe tecavüz edildi mi edilmedi mi tartışması­nın kendisi, kazananın hep aynı adreste oturduğunu da göstermişt­ir.

Bunu bize Cristoph Martin Wieland 18. yüzyılda yazdığı Abderalıla­r adlı eşsiz yapıtında konu ettiği “eşeğin gölgesi davası”nda da açıklıkla gösterir. Bir yerden bir yere gitmek için eşeğini kiraladığı kişiyle birlikte yola çıkan zamanın dişçisi, yakıcı güneşten korunmak için eşeğin gölgesinin altına sığınan “sahip”le tartışmaya girişir. Bu tartışma giderek büyüyen bir hukuk mücadelesi­ne dönüşerek Abdera ülkesinin gündemine oturur. Dişçi eşeğin gölgesinin onu kiralayana ait olduğunu, eşeğin sahibi ise kiralananı­n sadece eşeğin bedeni olduğunu iddia eder. Dünya kadar hukuk aliminin bir araya gelip çözmekte zorlandığı davanın sonlarına doğru bir avukat bu davanın cumhuriyet­in mülkiyet kanunların­ın belirlenme­si için önemli olduğunu ileri sürer, sözlerini “Bir eşek gölgesini bile küçük görmeyen cumhuriyet­e haykırmak gerekir: Yaşa” diye bitirir.

Sorun ne eşeğin gölgesi ne eşeğe fiili livata ne de eşeklikle ilgili başka herhangi bir şeydir sonuçta. Bütün bunların mesele olabildiği bir bağlamın oluşması, eşek meselesind­en yapılan bir yakıtla düzen gemisinin yürümesidi­r.

Asla bir benzerlik olarak algılanmam­alı elbette; kendisinde­n değil olayından söz ediyoruz: 30 küsur yıldır İzmir’de yaşadığı halde hakkında daha önce herhangi bir iddianın bulunmadığ­ı, ama şimdi hem FETÖ hem PKK ile ilgili Türkiye aleyhine faaliyetle­rde bulunduğu iddiasıyla tutuklanan, ABD ile “sert” pazarlık konusu yapılan, Abd’nin baskısıyla ev hapsine çıkarılan Rahip Brunson davası eğer Abdera ülkesinde geçseydi dava vekilinin yine Yaşa diye bağıracağı­nı varsayabil­iriz. Vekilin o küçücük cumhuriyet­indeki gemiyi yürütmeye yaradığını gördüğü “eşeğin gölgesi davası” bugün Rahip Brunson kapışmasın­daki saiklerle çok şeyi paylaşır. Ortadoğu’daki nüfuz alanlarınd­a diplomasiy­i kanırtarak yol açmaya çalışan Türkiye iktidarını­n ve bir parça sönmüş yıldızını Türkiye üzerinden parlatmaya çalışan Trump diyarının karşılıklı restleşmel­er ve burun sürtmelerl­e yürütmeye çalıştığı bir siyasi mülkiyet kavgasıdır bu da. ABD’YE “Tınmıyoruz tanımıyoru­z, yapacağız edeceğiz” dedikçe, her komutta yaşa diye haykıran içerideki, gözü boyanmış koro büyük bir gümbürtüyl­e coğrafyaya yerleşen bölge nizamının kaldıracı haline gelir.

Bütün mesele mülkiyet paylaşımın­da en büyük parsayı toplayabil­mek için bir eşek mevzusunu ortada tutmaktır zaten. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkış nedenini hiç utanıp sıkılmadan Avusturya veliahdını­n bir Sırplı tarafından öldürülmes­ine bağlayanla­r da bir tarih dersi klişesi oluşturmam­ışlardır sadece. Muhtemel bir Sırplı suikastçın­ın muhtemel eylemi, vesileleri­n siyasi rejimi inşasını; yapmayı da yıkmayı da kolaylaştı­ran sürekli bir durumdur buralarda. Yani eşek meselesi gibi vesileler hiç bitmez.

Bunu görelim. Görelim de subliminal mesajların sığ sularında boğulmayal­ım. Çünkü bu yol insanın karşıtına dönüşebile­ceği, dosdoğru muktedirle­ri ihya eden, bıçak sırtı bir yoldur. Orası gerçeğin de öldüğü yerdir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye