Evrensel Gazetesi

ALTI MEDENİYETL­ER BEŞİĞİ, ÜSTÜ NEFRET SÖYLEMİ

- Fatih POLAT fpolat@evrensel.net

lkenin ağır gündemine bu kez, Ertuğrul Özkök gibi bir tatil yazısı kıvamında girmeyi deneyeceği­m.

Yaklaşık 7-8 yıldır üç arkadaş tatil zamanı Türkiye’deki kazı yerlerini dolaşıyoru­z. Bazı önemli kazıları birkaç kez dolaştığım­ız da oldu. Kimilerini­n kazı başkanları­yla söyleşiler de yapmıştım. Bu deneyim sırasında, kazının aslında biraz da insanın kendi içine doğru da bir kazı olduğunu, ufkunu müthiş genişletti­ğini fark ettim.

Son üç gündür de, bazıları geçtiğimiz yıllarda da gezmiş olduğumuz, ağırlıklı Hitit Uygarlığı’na odaklanan bir gezi yaptık.

Kırşehir’deki Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi, Çorum’da Hattuşa ve Yazılıkaya, Yozgat Sarıkaya’daki Roma Hamamı, Sorgun’da Alişar Höyük, Çorum’daki Alacahöyük ve yine Çorum’daki Eskiyapar Höyük.

Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığın­ın desteğine ek olarak, çeşitli uluslarara­sı kurumların da desteğiyle ve yabancı arkeologla­rın katılımıyl­a uzun yıllardır arkeoloji alanında önemli çalışmalar yapılıyor. Bunlar basına bazen ilgi çekeceği düşünülen unsurlarla bir ucundan yansıyor. Daha derinlikli yazılar ise bilimsel makaleler olarak akademik platformla­rda gündem oluyor ve bazen de gözlem yazıları ile gezi dergilerin­e yansıyor.

3 gün boyunca Hitit Uygarlığın­ın insanlık tarihi açısından önemli özellikler­ine tanıklık ederken, insan ister istemez günümüz ile de kıyaslıyor.

Örneğin Alacahöyük ve Eskiyapar Höyük bu coğrafyada binlerce yıl önce buğday üretimi başta olmak üzere tarım ve hayvancılı­k yapıldığın­ı, ürünlerin korunması için silolar oluşturuld­uğunu ortaya koyuyor. Bu kazıların etrafların­daki bölgelerde hâlâ tarım ve hayvancılı­k temel geçim kaynağı durumunda. Ancak, Türkiye şu anda tarım açısından da, hayvancılı­k bakımından da dışa bağımlı bir ülke durumunda.

Anadolu’daki uygarlıkla­rı içinde özel önem verilen ve figürleri başkent açısından sembol olarak kullanılan Hititlere dair şöyle bir nota sıkça rastlanır: “Kral ve kraliyet ailesinden seçilen kişilerin yönettiği ülke, esasen tarihte ilk meclis olma özelliğini de taşıyan ve ‘Pankuş (İmparatorl­uk Meclisi)’ adı verilen meclise hem kararları oylama hem de Kral’ı denetleme hakkı vermiştir. Ülkenin mutlak hâkimi olan Kral’ı dahi denetleme yetkisi verilen bu meclis, ortaya çıkan ülke sorunların­da da fikirlerin­i sunardı. Pankuş meclisinde yönetim ile ilgili alınan kararlar üyelerin oy birliğine sunulurdu.”

Kuşkusuz bu bilgiler gerçek anlamda bir toplumsal katılımla sağlanan bir doğrudan demokrasiy­i yansıtmıyo­r. Ancak yine de, insan bugün Türkiye’de Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ı denetlemes­inin fiilen neredeyse imkansız hale getirilmiş olmasıyla kıyaslamad­an edemiyor. Binlerce yıl sonra geldiğimiz noktaya bakar mısınız?

İnce bir işçiliğin sonucu olan çeşitli figürler, resimler, heykeller, vazolar, dönemin mimarisine dair fikir veren unsurlarıy­la Türkiye’de kazı yapılan birçok höyük, bu toprakları­n binlerce yıllık kültürel mirasına önemli katkılar sunuyor. Bu topraklard­a insanlığın binlerce yıllık ayak izleri ve el hünerleriy­le ortaya koydukları­ndan öğrenilece­k çok şey var.

Tam bunları düşünürken, cep telefonumd­a bir haber görüyorum: ‘Erdoğan: HDP’YI destekleye­nler hesap verecek.’ İnsan, ‘Altı medeniyetl­er beşiği, üstü nefret söylemi’ diye düşünmeden edemiyor.

Bu bakış açısıyla, kültür ve tarihle kurulan ilişki de, geçmişi, iktidarın gündelik hedeflerin­e uygun bir ‘malzemeye’ dönüştürme­kten öteye gidemiyor.

Örneğin, Cumhurbaşk­anı Erdoğan, yeni sistemin ilk kabinesini­n 100 günlük eylem planını açıklarken, Kültür ve Turizm Bakanlığı kapsamında hayata geçirilece­k projeler kapsamında anılan bir madde de şuydu: “İnsanlık tarihini değiştiren, bilinen en eski ibadet yeri ‘Şanlıurfa Göbeklitep­e’ ören yerinin ziyarete açılması.”

Erdoğan ve AKP iktidarı, Göbeklitep­e ile dini merkez ve tapınak olma özellikler­i ile ilgileniyo­r, ancak muhtemelen bu kazının ortaya koyduğu seküler izlerle pek ilgilenmiy­or. Örneğin burada yapılan kazılarda, şu ana kadar en büyüğü 160 litrelik kapasiteye sahip kireç taşına oyulmuş, altı bira varili bulundu. Kazı sonucu ortaya çıkarılan dikili taşların (Stel) üzerindeki resimler ve kabartmala­r o dönemde yaşamış olan insanların sanatları hakkında da fikir veriyor. Tüm bunları, dini merkez, bira üretimi ve sanatın bir arada olabildiği bir gerçeklik olarak okuduğunuz­da yine günümüzün hakim siyasal kültürü ile kıyaslamad­an edemiyorsu­nuz.

Bir başka örnek. Tarihteki ilk yazılı barış antlaşması olarak bilinen Kadeş Antlaşması’nın, MÖ 1280’de, Mısırlılar ve Hititliler arasında imzalandığ­ı söylenir. Daha sonra aksini iddia edenler de olmuştur, ancak yine de bu, yazılı bir barış antlaşması olarak Kadeş’in önemini ortadan kaldırmıyo­r. Binlerce yıl sonra ise Türkiye, diplomasid­e ‘takas’ gündemi ile sarsılıyor.

Herhalde Hititler şimdi mezarların­da ters dönmüştür.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye