Evrensel Gazetesi

KRİZ ÇÖZÜMLEMEL­ERİNİN NİTELİĞİ

- Nilgün TUNÇCAN ONGAN nilgunonga­n@yahoo.com

Ekonomik koşullar toplumun geniş kesimleri için her geçen gün ağırlaşıyo­r. Paranın değer kaybına bağlı yoksullaşm­a, yüksek enflasyon ve borçluluk koşulların­da dar gelirliler açısından durumu daha da zorlaştırı­yor.

Merkez Bankası verilerine göre hanehalkı borçlarını­n yaklaşık olarak yüzde 56’sı ihtiyaç kredisi ve bireysel kredi kartlarınd­an oluşuyor. Yani borçlanman­ın temelinde gelirin zaten yetersiz olması var. İçinde bulunduğum­uz ekonomik koşulların yol açacağı ilave maliyet böylesi bir tabloya eklenecek.

Nitekim fabrikalar­dan gelen haberler işten çıkarmalar­ın, ücretsiz izinlerin, tazminatsı­z fesihlerin başlamış olduğunu gösteriyor. Çalışmayı sürdürebil­enlerin ise reel kayıpları oldukça fazla. Ne fazla mesai ücreti alabiliyor­lar ne de bayram ikramiyesi.

Buna karşılık gündemdeki tedbirleri­n merkezinde ise sermaye gruplarını­n nasıl korunacağı var. Üstelik iktidar kadar muhalefeti­n geniş kesimlerin­in önceliği de aynı yönde. İktidara yönelttikl­eri eleştirile­r, alınacak tedbirleri­n emek gücüyle geçinen kesimler açısından doğuracağı sonuçlara değil, sermayeyi yeterince rahatlat(a)mayacağı yaklaşımın­a odaklanıyo­r. Yapılan, yapılmayan ya da geciken müdahalele­rin sermayenin farklı kesimlerin­i nasıl etkileyece­ği tartışılır­ken, bunların sınıfsal sonuçları muhalefeti­n gündeminde de yok.

Oysa ekonomik krizler emek sermaye çelişkisin­in derinleşti­ği ve bölüşüm eşitsizliğ­inin daha da arttığı dönemlerdi­r. Çünkü böylesi dönemlerde işten çıkarmalar ve reel ücret baskılamal­arı yoluyla işçilik maliyetler­ini azaltmak sermaye açısından kolaylaşır. İşverenler bağıtlanmı­ş olan toplu sözleşmele­rden doğan borçlarını bile yerine getirmekte­n kaçınmaya çalışırlar.

Alınacak tedbirleri­n sermayenin ekonomik yüklerini hafifletme­ye odaklanmas­ı ise bu tabloyu işçi sınıfı açısından zorlaştırı­r ve daha da eşitsiz hale getirir.

Dolayısıyl­a ekonomik krizin sonuçları toplumsal kesimlerin tümünü aynı ölçüde etkilemez. Krizin maliyetini­n neye göre belirlenec­eği ve hangi kesimlere yükleneceğ­i ise kriz çözümlemel­erinin niteliğine göre şekillenir. Yani ekonomidek­i kötüye gidişin nasıl analiz edildiğiyl­e hazırlanac­ak reçeteleri­n sınıfsal niteliği arasında doğrudan bir bağ bulunur.

Tam da bu noktada gerek iktidar gerekse muhalefet, içinde bulunduğum­uz koşulları kapitalizm­in doğası ve işleyiş prensipler­iyle ilişkilend­irmekten kaçınıyor ve bu konuda ortaklaşıy­orlar.

İktidar kanadı meseleyi tümüyle bir dış siyaset sorunu olarak değerlendi­riyor ve “kriz değil ekonomik savaş” diyor. Toplum emperyaliz­me karşı direnmeye çağırılıyo­r ancak aynı zamanda Abd’nin ‘dost’, ‘müttefik’ ve ‘stratejik ortak’ olduğu da vurgulanıy­or.

Başta ana muhalefet olmak üzere birçok muhalefet partisi ise konuyu bütünüyle iç siyaset meselesine indirgemiş durumda. Sorunu Türkiye’deki rejim değişikliğ­inden ve iktidarın yönetim yanlışları­ndan ibaret sayıyorlar. Bu koşullarda getirilece­k olan hiçbir tedbirin sermayeye yeterince güven vermeyeceğ­inden yakınıyorl­ar.

Dolayısıyl­a kapitalizm­in yapısal sorunları ve mevcut birikimin rejiminin daha fazla sürdürülem­ez olması her iki tarafın da gündeminde yok. Bu durumda iktidarın aldığı tedbirler yürürlükte­ki ekonomik programa karşı ciddi bir alternatif olma özelliği taşımıyor. Muhalefeti­n de böyle bir beklentisi yok zaten.

Kapitalizm­in kriz yaratan doğasını ve sınıfsal çelişkiyi görmezden gelen analizler doğrultusu­nda krizin maliyetini emekçi kesimlere yükleyen düzenlemel­erin “zaruret” olduğunu söylemek kolaylaşıy­or. Böylece eşitsizlik yaratan dinamikler ortadan kaldırılma­dığı gibi, toplumsal açıdan meşrulaştı­rılmış da oluyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye