‘Amaç savunma olarak açıklansa da niyetin genişleme olduğu aşikar’
ERDOĞAN’İN kongredeki konuşmasında savunma sanayiine dair yaptığı vurgular ve sınır içi ve dışına yönelik operasyonların süreceğine dair mesajlarını değerlendiren Alman Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Enstitüsünde (SWP) akademik çalışmalarını sürdüren Dr. Arzu Yılmaz, “Burada amaç savunma olarak açıklansa da niyetin genişleme olduğu aşikar. Türkiye’nin özellikle bulunduğu coğrafyada zayıflayan ülkeleri etkisi altına almak ve sinirlerini arzu ettiği gibi genişletemeyecek olsa bile askeri ve ekonomik olarak çevresini kendine bağımlı kılmak istediği görülüyor” değerlendirmesinde bulundu.
Rahip Brunson’la başlayan gerilim AKP kongresine yansıdı. Erdoğan’ın “Stratejik ortak stratejik hedef yapıyor” açıklamasında bulundu. Erdoğan’ın bu açıklamasının ABD- Türkiye ilişkilerine etkisine dair değerlendirmesini sorduğumuz Arzu Yılmaz’ın yanıtı şöyle oldu: “ABD ve Türkiye’nin uzun zamandır stratejik hedefler üzerinden ortaklaşmakta sorun yaşadıkları sır değil. Ama bu duruma rağmen, Abd’nin Türkiye’yi “bir hedef” haline getirmeye çalıştığını söylemenin, Türkiye kamuoyunu afyonlamak dışında reel politikada bir karşılığı yok. Zira antiamerikancı söylem öteden beri Türkiye halklarının afyonudur. Türkiye’de iktidar olan hemen her parti siyasi ya da ekonomik başarısızlıklarına bahaneler üretmek için zaman zaman antiamerkancılığa ya da antibatıcılığa sarılmıştır. Bugün olan da özünde ciddi yapısal sorunları olan ve her an çökmesi zaten beklenen Türkiye ekonomisinin Amerikan yaptırımları nedeniyle krize girmesidir. Bu haliyle, aslında Brunson meselesinin Türkiye ekonomisinin imdadına yetiştiği bile söylenebilir. Çünkü günün sonunda AKP kendi hanesine yazılacak bir ekonomik hezimeti “milli dayanışma” meselesine dönüştürerek savuşturma imkanına kavuştu. Türkiye’nin Amerika için stratejik bir ortak olarak taşıdığı önem ise yerli yerinde duruyor ve bunu anlamak için de son yapılan NATO zirvesine bakmak yeterlidir sanırım. Zaten Erdoğan da aslına bakarsanız bunun farkında olarak Amerika ile ipleri sürekli germekte bir sorun görmüyor. Türkiye’nin kolay vazgeçilebilecek bir ortak olmadığı gerçeğinden hareketle hem iç hem dış politikada kendisine bu yolla manevra alanı yaratıyor. Aynı taktiği 2015-2016 sürecinde Avrupa’yla ilişkilerde de kullandı ve muaffak oldu. Ama Abd’nin başında da Trump gibi başkanın olduğunu unutmamak gerekiyor. Halihazırda Trump faktörü özellikle bu son krizde Erdoğan’ın Avrupa’dan hatta Çin’den aldığı destek bağlamında bir avantaj sağlıyor gibi görünebilir ama İsmet İnönü’nün dediği gibi “Büyük devletlerle ilişkiye girmek ayıyla yatağa girmeye benzer”; böyle giderse, Türkiye’nin stratejik hedef haline gelmesi de ihtimal dışında değil. Abd’nin dünyada ve özellikle Ortadoğu’da rolünü yeniden tanımla tartışmalarının bu denli yoğun yapıldığı bir donemde her şey ihtimal dahilinde denilebilir. Ama bu hedef durumu bugün değilse bile yarın ortaya çıkacak olursa, bunun Amerika’nın değil Türkiye’nin tercihlerinin bir sonucu olacağını söylemek mümkün.”
BARIŞÇIL ÇÖZÜMÜN ZEMİNİ YOK
Erdoğan’ın konuşmasında savunma sanayisine vurgular yaparak, sınır içinde ve dışında askeri operasyonların süreceğini mesajını öne çıkarmasının Kürt sorununun çözümü üzerinden değerlendirmesini sorduğumuz Arzu Yılmaz şu ifadelerle yanıt verdi: “Şu çok açık ki, Türkiye bir “hard power” olarak yani askeri güç olarak kendini yeniden yapılandırmak istiyor. Burada amaç savunma olarak açıklansa da niyetin genişleme olduğu aşikar. Türkiye’nin özellikle bulunduğu coğrafyada zayıflayan ülkeleri etkisi altına almak ve sinirlerini arzu ettiği gibi genişletemeyecek olsa bile askeri ve ekonomik olarak çevresini kendine bağımlı kılmak istediği görülüyor. Savunma sanayi konusunda son zamanlarda sıkça dillendirilen “yerli ve milli” vurgusunu da bu çerçevede değerlendirmek yerinde olur. Çünkü bu hedefe mevcut askeri angajmanlarla ulaşmanın mümkün olmadığı ortada. Türkiye NATO’NUN ikinci büyük ordusu olmakla övünür ama bu durum aynı zamanda teknik ve hareket kabiliyeti acısından Türkiye’yi askeri olarak NATO kararlarına da bağımlı kılar. Nihayetinde hem bu hedefin gerçekleşmesi hem de savunma sanayiinde yerlilik ve millilik çok tartışma götürecek konular olsa da halihazırda ortaya çıkan resim bu. Ve bu resimde Kürt sorununa barışçıl bir çözüm umut etmenin zemini yok. Zaten artan ve sinir ötesine tasan şiddet de bunun göstergesi. Türkiye öteden beri olduğu üzere askeri gücünü Kürtler üzerinden test etmeye devam edecek görünüyor. Bu cinnet halinden çıkmanın acil ve zorunlu olduğu kesin ama yolu şimdilik kapalı görünüyor. “