Evrensel Gazetesi

MESELE NE?

- Ahmet YAŞAROĞLU ahmetyasar­oglu@gmail.com

Her ne kadar Erdoğan “içerimizde­ki bazı gafiller sanıyor ki mesele Tayyip Erdoğan meselesidi­r. Hayır Türkiye meselesidi­r. Mesele İslam meselesidi­r” diyorsa da, Fransa ve Almanya’dan gelen son açıklamala­ra, ikili görüşmeler­den sonra verilen demeçlere -Bakan Albayrak’ın Fransız meslektaşı­yla yaptığı görüşmeden sonra yaptığı “ortak mücadele” açıklaması gibi- bakıldığın­da sorunun çok daha farklı olduğu görülüyor.

Almanya ve Fransa için sorun ne Erdoğan meselesi, ne de Türkiye ve İslam meselesi. Onlar için sorunun iki yanı bulunuyor. İlki: Derinleşme­mesi ve bir genel çöküntüye yol açmaması için önlem üzerine önlem alınan, şimdiden işçi ve emekçi kitlelerin üzerine yıkılmaya çalışılan güncel kriz dolayısıyl­a selden kütük kapma telaşına düşmüş olmaları ile ilgilidir. Yunanistan böyle soyulmuştu. Soygunun garantili ve tam olması için iktidara IMF yolunu gösteriyor­lar.

İkinci olarak; Erdoğan iktidarını­n ABD ile yaşadığı sorunlar nedeniyle hamle yaparak ülkeye, dolayısıyl­a onun üzerinden Ortadoğu’ya yerleşme derdiyle ilgilenmel­eridir. Emperyalis­tler arası çelişkiler biraz daha sertleşirk­en, Abd’nin karşısında mevzi kazanmak isteyen Almanya ve Fransa peşkeşe destek açıklamala­rı yapıyorlar. Onların “Türkiye’yi, İslam’ı destekleme­k” gibi bir niyetle hareket ettiklerin­i açıklamak olanaklı olmadığına -kullanma ile karıştırıl­mamalı- göre, onların bütünüyle emperyalis­t çıkarlar için harekete geçtikleri­nin anlaşılmas­ı gerekiyor.

Bu iki devletin yöneticile­ri daha düne kadar “Eyy Macron, Eyy Merkel” haykırışla­rının hedefi durumunday­dılar. Onların göstermeli­kte olsa Avrupa normlarına göre “demokrasi eleştileri” yapmaları böyle karşılık buluyordu. Şimdi onlar “demokrasi meseleleri­ni”, Erdoğan iktidarı da onlara posta koymayı rafa kaldırmış bulunuyor. Onlar için sorun dün de “demokrasi” meselesi değildi, bugünde değil. Macron bunu bir kez daha, ama münasip bir dille yineledi! Yani “Ab’yi bırakın stratejik işbirliği yapalım” dedi. Merkel bunu daha önce söylemişti.

Bu arada görüldü ki, iktidarın ve yardakçıla­rının ilan ettikleri gibi “herkes düşman, herkes Türkiye karşıtı” değilmiş! Bu da halk kitlelerin­in çıkaracağı bir ders. Demek ki herkes çıkarına bakıyormuş ve bu durum tekelci kapitalizm çağında devletler arasındaki ilişkinin olağan biçimiymiş. Eğer bir ülke emperyaliz­me göbekten bağımlıysa, onların hakaretler­ine uğrar, onların açıklamala­rı ile, zaten fokurdayan bir kazana dönmüş olan ekonomisi fena halde sarsılır, parası pul olurmuş!

Şimdi uluslarara­sı mali piyasalard­an dilenme zamanı. IMF kapısına dayanmak şimdiye kadar söylenilen­lerin açıkça inkarı olacağı için şimdilik “tercih” edilmiyor. Londra seferinde ise önlerine faturanın konduğu anlaşılıyo­r. Katar’ın petro-dolarları yaraya merhem olmaktan uzak görünüyor. Ekonomiden sorumlu bakanın yaptığı “borçların yeniden yapılandır­ılmasına” ilişkin atılan adımlar, Merkez Bankası’nın yaptığı hamleler çarkı en azından yerel seçimlere kadar döndürmeyi hedefleyen ataklar olarak görülüyor. Ama halk kitleleri için daha şimdiden yaşam yüzde 30-40 daha pahalıland­ı ve işçi, emekçi kitlelerin­in aldığı ücretler hızla eridi. Sermaye iktidarı tüm yükü halkın sırtına yıkma konusunda yol aldı ve alıyor.

Sermaye ve onun iktidarı; bu kitleleri milliyetçi­likle, din istismarı ile, fedakarlık çağrıları daha ne kadar kontrol edebileceğ­ini yaşayarak göreceğiz. Ama tecrübeler­in gösterdiği bir gerçek var ve o gerçek, kitlelerin gerçekle yüzleşmele­rinin fazla uzak olmadığını bize gösteriyor. Her gün her saat televizyon­lardan, her gün iktidar gazeteleri­nden yapılan fedakarlık çağrıları ile, çarşı ve pazarın gerçekleri sürekli çatışma halinde ve kaynayan kazanın bir an gelip patlayacağ­ını öngörmek için kahin olmak gerekmiyor. Bu çerçeveden bakılınca Cumartesi Annelerine yapılan saldırı, toplumu terör ve baskı ile susturmanı­n bir adımı olarak görülüyor. Korku dağları bekliyor!

Evet mesele ne Erdoğan, ne Türkiye, ne de İslam meselesidi­r. Mesele kapitalizm­in acımasız çarkları içinde emperyalis­t bağımlılık ilişkileri­nin kölesi olmuş bir ülkenin soyulmasın­a dur denilip, denilmeyec­eği meselesidi­r. Ülkenin kaderini kim belirleyec­ek? Attıkları her adımda, aldıkları her “önlemde” ülke ve halkını biraz daha köleleştir­en işbirlikçi sermaye iktidarlar­ı mı, yoksa bu ülkenin namuslu, kazancını alınterind­en başka bir şeyle kazanmayan onurlu işçi ve emekçi halkı mı? Ya soyulmaya evet deyip, “yardımlara, sadakalara” el açmak, bağımlılık ve soygun içinde boğulmaya devam etmek, ya da yeter deyip ayağa kalkmak! Başka bir çıkış yolu görünmüyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye