TÜRKİYE’DE ÖLÜM CEZASI ÖLMÜŞTÜR BİR DAHA DİRİLTİLEMEZ
AF tartışması sürekli, idam tartışması ile birlikte yürüyor. Neden tercih ediliyor bu, neden idam bu kadar çok dillendiriliyor? Ölüm cezasının, zannedildiği gibi caydırıcılık etkisi çok değildir. Bilimsel araştırmalarda bunu ortaya koymuştur. Ölüm cezasınının olduğu dönemlerde, bu ceza caydırıcılık etkisi göstermemiştir. Ölüm cezasının olmadığı Avrupa ülkelerinde suç oranı düşüktür. Bu ceza yanlış bir karara dayalı olarak verilirse hiç bir telafisi yok. Her sistemde hatalı kararlar oluyor. Bizde hata oranı Avrupa ülkeleri, Japonya gibi ülkelere göre çok yüksek. Ölüm cezasının olduğu ABD’DE çok sayıda kişinin masum olduğu, ölüm cezası uygulandıktan sonra anlaşılmıştır. Ülkemizde özellikle askeri darbeler sonrası uygulanan idamlar toplumda derin yaralar açmıştır. Türkiyede her siyasi kesim idamlardan mağdur olmuştur. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi, hunharca işlenen bazı cinayetler gibi ağır suçlar sonrası; ölüm cezasının geri getirilmesi seslendiriliyor. Ölüm cezasının geri getirme talebi başka ülkerde de zaman zaman ortaya çıkıyor. Ama soğukkanlılık daima hakim oluyor. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesidir. AB ile müzakere sürecindedir, AİHS ek protokolllerini imzalamıştır. Şimdi tüm bu uluslararası kurum ve sözleşmeleri bir tarafı bırakarak, ölüm cezasını geri getirmek, Türkiye’nin çok olağandışı bir şekilde Avrupa’nın çok dışında başka bir dünyaya dahil olması anlamına gelir. Bütün bu hususlar gösteriyor ki; ölüm bir ceza olamaz, caydırma ve adaleti sağlamaz, Türkiye’de ölüm cezası ölmüştür, bir daha diriltilemez. mu af?
Cezaevleri doluluğunun affa gerekçe gösterilmesi de tümüyle tutarsızlık. Bir yandan sürekli cezaları artırıp cezaevleri dolduruluyor, diğer yandan, ‘cezaevleri doldu af çıkarılım’ deniyor.
Bu “doldur-boşalt sistemine” son vermek için Türkiye’de büyük bir ceza hukuku reformu yapıldı. Ama ilkesiz, tutarsız aflarla yine eskiye dönüyoruz. Üstelik cezaevlerinde tutuklu sayısının fazlalığı, doluluğun temel nedenlerinden biri bu. Tutukluluğa bu kadar sık başvurmak yerine adli kontrol daha etkin uygulansa, cezaevi doluluğu bu kadar olmaz.
Üstelik 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, cezaevlerinde yer açmak için zaten af çıkarılmıştı. Demek ki doluluk sorunu afla çözülmüyor. Bunu zaten siyasetçiler bilir. Ama yine de her seferinde bu gerekçe söylenir.
EROİN TİCARETİ YAPANA AF
affı gündeme getirirken, bu açıklamayı nasıl değerlendirdiniz, kim bu kader mahkumları?
Aflarda, “kader mahkumları” ve diğer mahkumlar gibi ötekileştici ve ayrımcılık doğuran söylemler de doğru değildir. Yani üç kişiyi öldüren veya örgütlü biçimde eroin gibi uyuştucu maddelerin ticaretini yapan “kader mahkumu” sayılıp affa layık görülecek, buna karşılık sadece ‘örgüt üyeliği’ suçundan mahkum olan, yani öldürme, yaralama, bombalama vs. yapmamış ‘örgüt üyesi’ 18-19 yaşındaki hükümlü affedilmeyecek! Üstelik cezaevlerindeki kişileri “kader mahkumu” olarak aldandırmak ceza hukuku sorumluluk ilkelerine ve infazın amaçlarına da aykırıdır.
‘SUÇ İŞLEYENİN YANINA KÂR KALIYOR’ DÜŞÜNCESİ YAYILIR SİYASETÇİLER YİNE BİRİLERİNİ KURTARIYOR TEPKİSİ
Af olmasın mı yani? Af ancak, toplumun geniş kesimlerinin özellikle suç mağdurlarının da onayladığı bir şekilde yapılırsa toplumsal barışa katkı sağlar. Toplumlar için bazen, büyük çatışma veya çalkantılı dönemlerdenden sonra yeni bir başlangıç yapmak, yeni bir sayfa açmak gerekir. İşte böyle hallerde eşitlik ve adalet ilkelerini gözeten, hemen tüm toplumca uygun görülen bir af yapılabilir. Nitekim anayasamızda af kanunları için nitelikli bir çoğunluk aranmasının nedeni, affın bir uzlaşmayla çıkarılması düşüncesidir. Böyle nitelikli bir çoğunluktan kaçınmak için, kanunun adını af değil de, cezaları erteleme kanunu vs. koymakta, yapılanın bir af olduğu gerçeğini değiştirmez. Anayasa Mahkemesi kararları da bu yöndedir. Gündeme getirilen af önerileri, eşitliğe uygun, uzlaşmaya dayalı ve mağdurların mağduriyetini giderici bir şekle dönüştürülmez ise her açıdan yanlış olur. Toplumda haklı olarak, siyasetçiler yine birilerini kurtarıyor tepkisi doğar.