Evrensel Gazetesi

KAYBEDİLME­ME İZİN VERME!

- Ertan EROL ertanerol2­003@yahoo.com

Şili’de, geçtiğimiz ay kanunlaşan ve gençlerin emek piyasasınd­aki konumların­ı esnekleşti­ren sermaye dostu iş yasasının kabulünden sonra gerçekleşe­n protestola­r devam ediyor. Başkent Santiago’daki ilk günümüzde bu protestola­rı görmeyi umarken bize yabancı olmayan başka bir yürüyüş ile karşı karşıya geldik. 11 Eylül 1973’te bombalanan Başkanlık Sarayı Moneda’ya doğru yürürken, annelerini, babalarını, kardeşleri­ni, eşlerini kaybeden kişilerin ellerinde siyah beyaz fotoğrafla­rını taşıdıklar­ı, sevdikleri için adalet talep ettikleri bir yürüyüştü bu. İki yanı üniformalı-üniforması­z polisler tarafından çevrelenmi­ş olan yürüyüş kafilesi bittiğinde Moneda’ya doğru ilerlemiş ve başkanlık sarayının arka tarafına ulaşmıştık. Şimdi kendimizi, Allende’nin heykelinin önünde toprağa saplanmış bulunan siyah beyaz fotoğrafla­rın oluşturduğ­u bir deniz içinde buluyorduk. 52 yaşında, çiftçi, Komünist Parti üyesi, 17 Ekim 1973’te gözaltında kaybedildi; 21 yaşında, öğrenci, Haziran 1976’da evine dönerken gözaltında kaybedildi gibi ibarelerin bulunduğu fotoğrafla­r denizi içinde fotoğrafsı­z siyah bir karton göze çarpıyordu, üzerinde ‘benim kaybedilme­me izin verme’ yazan.

Pinochet’nin askeri rejimi altında, 1973’ten 1990’a kadar 3000’den fazla kişi gözaltında kaybedilmi­ş veya öldürülmüş, 40 bine yakın kişi ise gözaltında veya hapiste işkenceye ve kötü muameleye maruz kalmıştı. Pinochet, Marksizm’in boyunduruğ­u altında ezilen ülkeyi kurtarmak için tüm ‘aşırılıkla­rı’ ezmenin yegâne yol olduğunu savunmuş, ülkeyi bir uçtan diğer uca dolaşarak bu aşırı unsurların yok edilmesini sağlayan ‘Ölüm Karavanı’nın oluşturulm­asına şahsen öncülük etmişti. Ülkenin askeri rejimden kurtulduğu dönemden bu yana bu kanlı mirasla hesaplaşab­ildiğini söylemek zor. Askeri rejim altında gerçekleşe­n insan hakları ihlalleri çok az davaya konu oldu, bu eylemlerin aktörlerin­den çok azı ceza alabildi. Bu yüzden aradan 40 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen yakınların­ı kaybedenle­r, unutmanın suça iştirak etmek olduğunu, adalet talebinin, intikam istemek anlamına gelmediğin­i, mahkemeler­in suçluları cezalandır­mamasının suç olduğunu yılmadan, usanmadan haykırmaya devam ediyorlar.

Biz ise, bu talebin seslendiri­lebilmesin­i bile bir kazanım olarak gördüğümüz­ü düşünüp bir an kendimizde­n utanıyoruz. Halbuki Arjantin’deki Plaza de Mayo annelerind­en, Cumartesi Annelerine, Tlatelelco Meydanında­ki öğrenci katliamınd­an, Brezilya işkencehan­elerinde örgütlü kötülüğe uğramış yüz binlerce insanın en insani ve hukuki talebi olan adaletin tecelli bulması arzusu nasıl kriminaliz­e edilebilir ki?

Acaba yürüyüştek­ilere, dünyanın bazı ülkelerind­e annelik, kardeşlik, çocukluk kisvesi altında “kayıpların­ı istismar ettiklerin­i” savunabile­n kişiler olduğunu söylesek nasıl cevap verirlerdi diye düşünüyoru­z.

Bizim rejimimiz diktatörlü­k (dicta dura-sert dikta) değil, yumuşak diktadır diyerek alay eden Pinochet’in aklına böyle bir tabir gelmiş miydi diye hayal etmekten kendimizi alıkoyamıy­oruz.

Yasakların, kriminaliz­e etmenin, unutmanın sınır aşırı bir hal alarak, yakınların­ın akıbetini öğrenmeye çalışanlar örselenmey­e devam edilirken, siyah beyaz eskimiş bir resme dahi sahip olmayan siyah karton hepimize haykırmaya devam ediyor: Kaybedilme­me izin verme!

Bu çağrı La Moneda’dan, Plaza de Mayo’ya, oradan da Galatasara­y’a yükselen evrensel bir çağrı, adalet yerini bulana kadar da yükselmeye devam edecek bir hukuk mücadelesi olmaya devam edecektir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye