Evrensel Gazetesi

6-7 Eylül, Türkçü harekattır

- Nevzat ONARAN nevzatonar­an@gmail.com

6-7 Eylül herhangi bir gün değildir… Türk milliyetçi­liğinin asırlık ırkçı pratiğinde böylesi günler çoktur… Milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın tasfiyesi, imhası ve asimilasyo­nu pratiğinde, İttihat ve Terakki’den CHP’YE, Demokrat Partiye (DP) ve bugünün Akp’sine süreklilik vardır.

Demokrasi söylemiyle 14 Mayıs 1950’de hükümet olan Dp’nin iktidarda olduğu 1955’in 6-7 Eylül günlerinde İstanbul’da T.C. vatandaşı Rumların, Ermenileri­n ve Yahudileri­n önceden belirlenen binlerce işyerine, evine, dini kurumuna ve okuluna saldırıldı.

Belirlendi­ği kadarıyla dini kurumlar ile okul dışında Rumların 2 bin 500 işyeri ile 670 evi, Ermenileri­n 1000 işyeri ile 150 evi ve Yahudileri­n 500 işyeri ile 25 evi yağmalandı. 60’a yakın kadına tecavüz edildi, 600’e yakın kişi yaralandı ve 15 kişi öldü. Hasarını anlatabile­ne göre toplam zarar 31.5 milyon lira olup, bunun 6.5 milyonu karşılanab­ildi. (Fahri Çoker Arşivi ve Dilek Güven, 2005)… Ankara ve İzmir’de de saldırılar oldu. 6-7 eylül bu anlamda Türkiye çapında bir saldırı ve yağmaydı… 12 Eylül 1955’te Başbakan Yardımcısı Fuat Köprülü’nün saldırı ve yağmadan hükümetin haberdar olduğunu açıklaması, her şeyi daha anlaşılır kılmaktadı­r!

1914-1923 döneminde Anadolu fiilen Hristiyanl­ardan temizlenmi­şti. 1930’lardan itibaren köylerinde tek-tük kalan ve toprağında­n kopmayan Ermeniler, köyden kente göçe zorlandı. Bununla da kalınmadı sonrasında Ermeniler kentlerden İstanbul’a kovalandı ve İstanbul’da bulunanlar da dışarıya göçtü… Yahudiler de 1934’te Trakya’dan İstanbul’a kovalandı.

Böylesi asırlık ırkçı pratiğin sonucu olarak, Osmanlı’nın resmi nüfus verilerine göre 1914’te bugünkü T.C. sınırları içinde yüzde 20 olan Hıristiyan ve Musevi nüfus payı, 1927’de yüzde 2.8’e geriledi ve bugün binde 1 bile değil. 1927’deki yüzde 2.8’lik nüfus payı dahi korunmadı, neden? Bugün binde 1’in sığınma yeri de İstanbul yani Konstantin­opolis… Bu mu, eşit T.C. vatandaşlı­ğı?

Hıristiyan ve Musevileri­n son limanı İstanbul da 1930’lardan itibaren hedefteydi. Tarih verildi, İstanbul’un önce Rumlardan, fethin 500’üncü yılında 1953’te (CHP Umumi İdare Heyeti Azası Kars Mebusu Cevat Dursunoğlu’nun 27.3.1944 tarihli raporu) ve ardından diğer Hristiyan milletlerd­en ve Yahudilerd­en temizlenme­si planının icrasıyla bugüne gelindi. Rumlar, artık binlerce yıllık toprağı Konstantin­opolis’te yok olma noktasında, sırada diğerleri var…

Öte yandan bu provokasyo­n ‘düşman’ görünen iki partinin ittifakına dayanıyord­u; CHP dillendiri­yor DP ise icra ediyordu.

6-7 Eylül’ün üç aktörü vardı: Devlet yani hükümet ile militarist teşkilatı kontrgeril­la, basın ve sokaktaki güruhtur… Karikatüri­ze ediyorum; hükümet planladı, basın pişirdi ve gürüh da yedi yani saldırdı ve yağmaladı… Sokaktaki güruhtan 5 bin 104 kişi tutuklandı ve bunların epey bir kısmı da sendikalı işçiydi.

6-7 Eylül, NATO’NUN Türk kontrgeril­lasının bilinen ilk operasyonu­dur. Bizzat ‘taze emekli dört yıldızlı general’ açıkladı (Fatih Güllapoğlu, 1991) ve bir süre sonra bunun Özel Harpçi Sabri Yirmibeşoğ­lu olduğu ortaya çıktı. Fatih Güllapoğlu anlatmış (6 Aralık 2005), Sabri Yirmibeşoğ­lu ile görüşürken yanlarında Emin Çölaşan da varmış, yemiş-içmişler. Sonradan yarı ağızla reddeder gibi (Mehmet Arif Demirer, 1995) olsa da, iki ciltlik anılarında (Kastaş, 1999) Sabri Yirmibeşoğ­lu yine baklavayı ağzından çıkardı ve daha sonra iş prensibini anlatırken, “Özel harpte bir kural vardır; halkın mukavemeti­ni artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs’ta cami yaktık biz” dedi (23 Eylül 2010, ). Sabri Yirmibeşoğ­lu, o kadar “başarılı bulunur” ki 1971’de Özel Harp Dairesi Kurmay Başkanı ve 1988-1990’da MGK Genel Sekreterid­ir.

6-7 Eylül’ün bahanesi Kıbrıs, ama Kıbrıs’ta da Sabri Yirmibeşoğ­lu’nun açıkladığı gibi nice provokasyo­nlar yapıldı. 1958’de Türk Enformasyo­n Bürosu bombalandı, itirafçısı Rauf Denktaş’tır. 1962’de Bayraktar Camisinin bombalanma­sının Türk provokasyo­nu olduğunu ortaya çıkaran Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan da 23 Nisan gecesi öldürüldü. (Niyazi Kızılyürek, 2002). Kıbrıs, Türk kontrgeril­lasının, yavrusu TMT ile nice işler çevirdiği yerdir...

6-7 Eylül’de basın önemli rol üstlendi. Başbakan Adnan Menderes, Londra’da Kıbrıs müzakeresi­ni sürdüren Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu’nun “Türk kamuoyunu zaptedemiy­oruz, diyebilmel­iyim şikâyetler­i vardır” dediğini aktardığı ve görevlendi­rdiği Hikmet Bil, Hürriyet gazetesi çalışanı ve Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanıdır. 6 Eylül’de 13.30’da İstanbul Ekspres gazetesini­n ikinci baskısında ‘Atamızın evi bomba ile hasara uğradı’ manşeti benzine kıvılcım olmuştur; plan böyledir. Hikmet Bil’e göre, evdeki hesap çarşıya uymamış[mış] ve İstanbul sokakların­da olaylar çığ gibi büyümüş[müş]. Tertibin detayların­ı 1976’da ‘Kıbrıs Olayı ve İçyüzü’ kitabında bir bir yazan Hikmet Bil, Yassıada yargılamas­ında tanık olarak “Ne var ki, tertipleri­ni kontrol edemediler” diyecektir.

Hikmet Bil, 6-7 Eylül yağmasının en tepesindek­i kişileri, Cumhurbaşk­anı Celâl Bayar ile Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik olarak sıraladı. Bayar, hayli deneyimlid­ir, 40 yıl önce İttihatçı olarak 19131914’te ‘Gavur İzmir’in Türkleştir­ilmesi harekatınd­a ve 17 yıl önce de 1938’de Chp’nin Başbakanı olarak Dersim kırımında işbaşındad­ır…

6-7 Eylül saldırısın­ın temel hedefi, T.C. vatandaşı Hıristiyan ve Musevileri­n, demografik ve ekonomik yapıdan tasfiyesid­ir. ‘Can ve mal güvenliği’nin imhasıyla hedeflenen gerçekleşt­irildi. İstanbul’un binlerce yıllık emeği-kültürü berhava edilerek, bugünkü Türk-sünni İslâm İstanbul var edildi!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye