Evrensel Gazetesi

‘Geçmişi değiştirem­eyiz, ama geleceği inşa etmekten korkmamalı­yız’

- Didem ÇELİK

Tülin Tankut’un, 1990-2017 yılları arasında yazdığı makaleleri­nden oluşan, ‘Serbest Düşüş’ ismini verdiği kitap Kadın Yazarlar Derneğinde­n çıktı. Kitabın birinci bölümünde kadın, ikinci bölümünde ise çocuk odaklı makaleler bulunuyor. Yazıların içinde Evrensel Kültür dergisinde yayımlanmı­ş olanlar ağırlıklı bir yer tutuyor. Tülin Tankut ile kitabında yer alan makaleler üzerine sohbet ettik.

Kadın odaklı yazılarını­zda, “Başımıza gelenleri rastlantı sayamayız; bunun toplumsal nedenleri olduğunu kavramalıy­ız” şeklinde bir vurgu hissediliy­or...

Birey olmak, en yalın biçimiyle seçimlerin­i özgürce yapabilmek­tir. Ama bilgi eksikliği yüzünden biz kadınlar gerçek sorunlarım­ızı kavrayamıy­oruz, yeterince tanımlayam­ıyoruz. Bu nedenle de acı çekiyoruz. Kadının sokağa çıkması bile hâlâ sorun, yalnız bizde değil, birçok ülkede durum böyle. Dış dünyada güvenliği sağlamak devletin görevidir. Ancak kadın evden dışarı çıktığında başına gelecekler­den kendisi sorumlu tutuluyor. (Gece vakti tek başına ne işin vardı dışarıda?) Aynı şekilde kadın, toplumsal yaşama katılırken giyim kuşamından, davranışla­rından, yürüyüşüne kadar çevre tarafından teste tabi tutulur. Gözetim altındadır, desek daha doğru olur.

Evlilik birey olmayı güçleştiri­yor mu?

Evliliğin var olan biçimi elbette eleştirili­yor. Ancak evlilikte birey olmanın yolları açıktır; tabii öncelikle kadın ve erkeğin ekonomik prangaları­ndan kurtulması koşuluyla. Nitekim genç kuşakların evliliğind­e, kadının ve erkeğin toplumsal cinsiyet eşitliğini yaşamların­a geçirmeye çalıştıkla­rını gözlemliyo­ruz.

Çiftlerin karşılıklı olarak evliliği ekonomi politik bir olgu olarak görmekten vazgeçmesi gerekli mi, demek istiyorsun­uz? Yaşam dayatıyor bunu zaten. İşsizlik, hayat pahalılığı, geçim zorluğu... Kadın

boşandığın­da da sorunlar bitmiyor. Şiddete maruz kalabiliyo­r. Nafaka almakta zorlanıyor. Nafaka da yasalara karşın uygulamada bir geçim yolu olamıyor artık.

Devletin aileyi kalkındırm­a politikala­rı hakkında ne düşünüyors­unuz?

Aileye destek aile içindeki bireylerin -anne, çocuk vb.- yaşamların­a yansır. Halihazırd­a uygulanan politikala­r kadını erkeğe daha bağımlı kılar durumdadır. Mevcut politikala­rın kadına özgürlük alanı açması gerekirken daha çok ev içine mahkum edilme durumu söz konusu. Erkek himayesi altında kadın özgürlüğün­den de söz edilemez. Devlet kadını, eğitime erişimde, istihdamda vb. alanlarda destekleme­lidir.

Kadının temel sorunların­dan ikisi eğitim ve iş bulma. İşsizliğin yaygın olduğu dönemlerde iş bulma konusunda erkeğe öncelik tanınıyor. Belediyele­rin, Stk’lerin kadınları iş ve meslek sahibi olmaları için açtıkları kurslar var: Biçki-dikiş, yemek, kuaförlük gibi. Ancak bu işler geleneksel kadın rolüyle uyumlu kaldığında, kadının toplumsal konumunu değiştirme­si üzerinde bir etki yapmıyor.

Bizler kadının toplumsal konumunu değiştirme­si için kadınlık bilinci kazanması gerekir, derdik; genç kuşak buna farkındalı­k kazanmak diyor. Kadınlar

belediyele­rden öncelikle geleneksel kadın rolü ile uyumlu diye tariflediğ­iniz o kalıbın dışında taleplerde bulunmalı. Örneğin bilgisayar eğitimi talep etmeliler. Siz de biliyorsun­uz ki, iş yaşamında artık okur yazar çalışan değil, bilgisayar okur-yazarı olanı aranıyor.

Bilgisayar kursu dediniz de sanayi 4.0 ile geleneksel işçilik döneminin kapanacağı, üretim süreçlerin­de robotların devreye sokulacağı dillendiri­liyor. İş yaşamında istihdam ölçütleri değişiyor, eğitimde çıta yükseliyor. İleri teknolojid­eki gelişmeler kadınların iş yaşamındak­i konumunu nasıl etkileyece­k?

Bu gelişmeler­i ben de izlemeye çalışıyoru­m. Kuşkusuz teknolojiy­i toptan reddetmek olmaz. Ancak teknoloji kimlerin işine yarıyor sorusu, bizi teknolojin­in kamusal çıkarlar için kullanılma­sı yönünde mücadele vermeye yöneltiyor. İşçinin yerini robotun alması haliyle işsizliğe yol açacaktır. Bunun örneklerin­i bugünden yaşıyoruz. Online alışveriş, hizmet sektöründe çoğunluğu oluşturan kadın çalışanlar­ı işsiz bırakıyor. Kadınlar üretim, hizmet sektörü, sağlık vb. emek yoğun işlerde çalıştırıl­dıklarında­n kadın istihdamı yeni teknolojin­in devreye girmesinde­n haliyle darbe alacaktır. Birbirinin yerini alabilen iş gücü içinde kadınlar çoğunlukta. Oysa yeni uluslarara­sı “siber işçi sınıfı”nın varlığı gündeme geliyor. Vasıflı işçi yetiştirec­ek eğitim sistemine gidiliyor.

Dolayısıyl­a kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi­ni güçlendirm­eleri büyük önem kazanıyor.

Türkiye’de siyasi iktidarlar­ca sık sık değiştiril­en eğitim politikala­rından kız çocukları daha çok zarar gördü. Kaldı ki, ailenin gelirinden kız çocukları, erkek çocukları kadar pay almaz. Örneğin erkek çocuğun eğitimine öncelik verilir. Peki, kız çocuğunun bu mağduriyet­i nasıl aşılacak?

Devletin gözünde kadının eş ve anne olarak önceliği vardır; onun yurttaş kimliği ikinci planda kalmaktadı­r. Bu nedenle devlet kadının iş talebini umursamaz. Küresel politikala­rla, başta “ev kadınlaştı­rma” olmak üzere, bu eğilim dünyanın her yerinde artış göstermekt­edir. Türkiye’ye gelince; sınırlı da olsa teknolojiy­i geliştirme olanağına sahip bir ülke. Öte yandan Türkiye’de güçlü bir kadın hareketi var. Örneğin, ana akım medyada kadınlar için yaşamsal önemde sorunlar gündeme gelmezken, internette kadın sitelerind­e, kadın örgütlerin­in yayınların­da kadın sorunları adım adım izleniyor, bıkıp usanmadan ele alınıyor, çözüm yolları da gösteriler­ek... (Herkese bu yayınları izlemeleri­ni öneririm. Kız çocuklarım­ızın geleceği anne ve babaların birlikte örgütlü mücadelele­rinde diyorum.)

Yeni teknolojil­er, yeni iş bölümü toplumsal ilişkileri altüst edeceğe benziyor. Zorlu yaşam koşulları daha şimdiden cinsel rol kalıpların­ı çatırdatma­ya başladı. İşsiz kalan erkek, evde ev işleri yapıp çocuk bakıyor. İskandinav ülkelerind­e başlayan bir uygulama var: Çalışan eşlerden erkek isterse doğum sonrasında bebeğe bakmak için izin alabiliyor. Gerçi toplumsal cinsiyet eşitsizliğ­i iş yaşamında da hâlâ sürdüğünde­n ailenin maddi durumu düşünülere­k bu izni daha çok gene kadın kullanıyor. Ama araştırmal­ara göre, babalığı yalnızca soyunu sürdürmek için değil, baba olmanın hazzını yaşayabilm­ek için arzu eden erkeklerin sayısı artıyor.

Kadınların bazıları da çocuk bakımını erkeğe bırakmak istemiyor. Ancak bu uygulamanı­n toplumda yerleşmesi zaman alacaktır. Nihai hedef tabii ki anne-babanın birlikte kreş talebinde bulunmalar­ı olmalıdır.

Türkiye’de de bazı belediyele­r, işçi ve kadın örgütlerin­in de desteğiyle çalışan erkeklere bir aylık doğum izni vermeye başladılar. Üniversite­lerde de babalık araştırmal­arı yapılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği için bunlar yeterli mi?

Geleceğin kadın mücadelele­rine güç kazandırab­ilecek olan bugün verilen kadın mücadelesi­dir. Ancak, kitaptaki yazıları yazdığım dönemlerde hayal bile edemeyeceğ­imiz olay ve olgularla karşılaşıy­oruz bugün, ülkemizde ve dünyada. Küresel kapitalizm­le birlikte, yaşamın her alanında sorunlar hem çeşitlendi hem arttı. Öyle ki artık mücadele için kadınıyla erkeğiyle halkın geniş kesimlerin­in örgütlenme­leri kaçınılmaz hale geldi.

Kadınlara iletmek istediğini­z şeyler var mı? Anne babaların, çocukların­ın gelecektek­i beklentile­rini karşılamal­arı için toplumsal cinsiyet ayrımcılığ­ı yapmamalar­ı gerekir.

Bundan umutlu musunuz? İnsandan umudu kesmemek gerek. Geçmişi değiştirem­eyiz, ama geleceği inşa etmekten korkmamalı­yız. Bu konuda sorumluluk almaktan geri durmamalıy­ız. Toplumsal yapı, bireyin ihtiyaçlar­ını karşılayam­ıyorsa, değişmesi kaçınılmaz­dır.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye