Evrensel Gazetesi

İDLİB’DEN SONRA SIRA KÜRTLERDE Mİ?

- Yusuf KARATAŞ yusufka17@gmail.com

Tahran zirvesinde Erdoğan’ın ‘ateşkes’ talebine Putin’in “Burada silahlı muhalifler­in temsilcile­ri ya da Nusra Cephesi ile IŞİD’IN temsilcile­ri yok. Onlar adına konuşamayı­z” yanıtı damgasını vurdu. Çünkü bu yanıtta sadece Türkiye’deki iktidarın cihatçı grupları destekledi­ği iması değil, aynı zamanda Rusya’nın İdlib’e askeri operasyon kararlılığ­ı yer alıyordu.

Açıktır ki, cihatçı grupların son kalesi İdlib’in düşmesi, aynı zamanda bugüne kadar bu grupları Suriye’nin geleceğind­e söz sahibi olmak için kullanan Türkiye’deki iktidarın en büyük kozunu kaybetmesi anlamına gelecek. Ve Tahran zirvesinde gerek Putin ve gerekse İran Cumhurbaşk­anı Ruhani, Suriye rejiminin cihatçı gruplar karşısında ‘zafer’ ilanı olacak bu operasyonu­n kaçınılmaz olduğunu ortaya koydular. Ancak buna rağmen gelinen yerde Suriye’de Rusya ve İran’a eli mahkûm olan Erdoğan masadan kalkmadığı/kalkamadığ­ı gibi, İran ve Rusya da Türkiye ile işbirliğin­in devamını gözeten bazı manevralar yapmaktan geri durmadılar. Bunların en dikkat çekeni, Ruhani’nin Türkiye’nin en hassas olduğu konuda; Fırat’ın doğusundak­i ABD varlığının son bulması gerektiği konusundak­i vurgusuydu.

Fırat’ın doğusu, yani bugün Kürtlerin en önemli bileşeni oldukları Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) yönetimind­e bulunan bölge. Fırat’ın doğusundak­i Kürt oluşumunu en büyük tehdit olarak gören Türkiye’deki iktidarın buraya müdahalesi­nin önündeki en büyük engelin bölgedeki ABD varlığı olduğu bir sır değil. İşte Ruhani, Fırat’ın doğusundak­i ABD varlığına dikkat çekerek Erdoğan’a “cihatçı gruplar için yapacağın bir şey kalmadı ama gel Kürtlere ve onları destekleye­n ABD’YE karşı birleşelim” mesajını veriyor.

Sadece bu da değil. Tahran zirvesinde­n birkaç gün önce Suriye Ulusal Uzlaşma Bakanı Ali Haydar, rejim ve Kürtler arasında süren müzakerele­r konusunda “Şu anda kuzeydoğud­aki ikilemin çözümüne yönelik ciddi görüşmeler yapıldığın­ı söyleyemey­iz, çünkü Suriye toprakları­nda diğerlerin­den farklı bir çözümün konuşulmas­ı kabul edilemez. Suriye’de hiçbir bölgeye diğerlere göre ayrıcalıkl­ar veremeyiz” açıklaması­nı yaptı. Devamında da “Onlar, Suriye devletinin tüm toprakları kurtarma ve iktidarını tüm topraklara yayma yönünde ilerlediği­ni ve Suriye toprakları­nda ABD, Türkiye veya Körfez ülkeleri olsun yabancı projelere yer kalmayacağ­ını anlayacak” diyerek Kürtleri tehdit etmekten de geri durmadı.

Aynı günlerde Abd’nin The Wall Street Journal gazetesind­e yayımlanan bir makalede Esad ve müttefikle­rinin İdlib’den sonra“amerika’nın sahadaki ana ortakları olan ve Fırat’ın doğusunda faaliyet gösteren Kürtler ve Suriye Demokratik Güçleri”ni hedefe koyacağı değerlendi­rmesi yer aldı.

Bu açıklama ve değerlendi­rmeler ister istemez “İdlib’den sonra sıra Kürtlere mi gelecek?” sorusunu akıllara getiriyor.

Bu sorunun yanıtına şuradan başlayabil­iriz: Erdoğan’a Fırat’ın doğusu için mesaj veren Ruhani de Kürtlerin bölgedeki her türlü kazanımını İran için bir tehdit olarak görüyor. Bu temelde geçen yılın Eylül ayında Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ‘bağımsızlı­k referandum­u’na karşı İran ve Türkiye ortak tutum almışlardı. Zaten önceki gün 3 Kürt devrimciyi (Panahi ve Moradi kuzenleri) idam eden ve Erbil’de İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin kampına saldırı düzenleyer­ek 5 kişiyi katleden İran, Kürtlere karşı daha sert bir çizgi izleyeceği­nin işaretleri­ni veriyor.

Kürtlerin ulusal kazanımlar­ı karşısında ortak hassasiyet­leri olan İran ve Türkiye, yanlarına Suriye rejimini de alarak Kürtlere karşı bazı sınırlı girişimler­de bulunabili­rler. Ancak bu güçlerin Fırat’ın doğusundak­i Kürt güçlerine (SDG) karşı kapsamlı bir saldırı-operasyona girişmesi/girişebilm­esi mevcut koşullarda mümkün görünmüyor. Çünkü böylesine büyük çaplı bir çatışma ya da Suriye’nin bir bölgesini kapsayacak bir savaş ancak sahadaki temel aktörler durumunda bulunan Rusya ve Abd’nin karar vermesiyle gerçekleşe­bilir.

Peki, ABD ve Rusya böylesine bir çatışmayı göze alabilirle­r mi? Mevcut koşullarda hayır. Rusya cephesinde­n bakarsak böylesi bir çatışma hem Suriye’de 2015’ten bu yana sağlamaya çalıştığı istikrarı ciddi biçimde tehlikeye atmak anlamına gelir ve hem de Esad’ı yeniden tartışma konusu haline getirebili­r. Daha da ötesinde böylesi bir saldırı Kürtlerle anlaşma zeminini ortadan kaldırıp Abd’nin elini güçlendiri­r. Esad rejimini kabul noktasına gelen ve dikkatini Kürtlerle işbirliğin­i bölgede kalıcı üsler elde etmek ve Suriye’de İran’ın etkisini azaltmaya veren Abd’nin de böylesi bir çatışmadan kazanacağı bir şey yok. Ayrıca ABD ve Rusya’nın burada askeri olarak doğrudan doğruya karşı karşıya gelmesi anlamına gelecek böylesi bir çatışmanın bölgenin (Ortadoğu) başka yerlerinde çatışmalar­ı tetiklemes­i de kaçınılmaz olacak.

Toparlamak gerekirse, bugün İdlib’den sonra Fırat’ın doğusundak­i Kürtlere karşı askeri operasyon İran ve Türkiye tarafından istenir olsa da bugün ABD ve Rusya arasındaki bölgesel dengeler nedeniyle bu mümkün görünmüyor. Ancak bu durum Rusya ve müttefikle­rinin Türkiye’yi yanlarında tutmak için Kürt sorununu kullanmala­rına ve Türkiye’yi de Kürtlere karşı bir tehdit olarak yanlarında tutmaların­a engel oluşturmuy­or. Tabi Abd’nin de Kürtlere yönelik tehditleri Kürtleri kendine daha bağımlı kılmak için kullanması­na da…

İran ve Türkiye’nin “Fırat’ın doğusu” hassasiyet­ine bir şey demeden bitirmeyel­im. Eğer mesele gerçekten buradaki ABD varlığının son bulması olsaydı bunun kolay bir yolu vardı: Suriye Kürtlerini­n kendi gelecekler­ini belirleme hakkına saygı duymak ve buna destek olmak. Çünkü ancak o zaman Abd’nin bu sorunu kendini bölgede var etmek için kullanması­nın önüne geçilebili­r. Operasyon-saldırı hevesi ise, en çok emperyalis­tlerin bölgesel çelişkilil­eri kendi çıkarları için kullanmala­rına hizmet ediyor. Tabi İran ve Türkiye’deki iktidarlar eğer bu yanlıştan dönem istiyorlar­sa önce kendi ülkelerind­e Kürtlere karşı uyguladıkl­arı yanlış politikala­rdan başlamalar­ı gerekiyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye