TAHRAN ZİRVESİ: GARANTÖR DEVLETLER GARANTİLER İSTİYOR
SURİYE’DE Rusya’nın liderliğindeki siyasi süreçte, askeri operasyonlara ek olarak Rus diplomasisi üç yıl içinde çok sayıda siyasi iz bıraktı. Suriye topraklarının çoğunluğu geri alınabildi. Binlerce Suriyeli muhalif, İdlib vilayetine transfer edilebildi. Bugün çeşitli ideolojik geçmişlere sahip muhalefet savaşçılarının en büyük buluşması İdlib’te mevcut. Onları birleştiren tek şey İslam ve bugün artık başarısız olduğu açık olan, rejimi askeri güçle devirme projesi.
BÖLGESEL KUTSAMA İLE ASKERİ ZAFER
Rus diplomasisi; İran, Türkiye ve Rusya’yı Tahran’da bir araya getiren son zirvede bir kez daha çelişkileri topladı. Türkiye’den birkaç noktada isteklerde bulundu.
Rusya’nın birinci isteği, Suriye ordusunun ve müttefiklerinin İdlib’deki askeri operasyonunu Türk tarafının onaylamasıydı. Ama bu onayın verilmesi, muhalefeti destekleyen askeri köprünün askıya alınması anlamına gelmektedir. Buna ek olarak İdlib operasyonuna karşı yürütülen medya kampanyasını durdurması da talep ediliyordu.
İkinci istek, Türk tarafının, uzlaşmak isteyenlerle uzlaşmayanları ve bir anlaşmaya varılabilecek grupları birbirinden ayırmada yardımcı olmasıydı. Böylece Suriye ordusunun ve İdlib’deki müttefiklerinin operasyonları kolaylaştıracaktı.
Üçüncüsü nokta ise Rusya; Türkiye ve Rusıran eksenleri arasındaki jeopolitik mesafeyi Amerikan eksenine karşı yaklaştırmayı hedefliyordu. Rusya, Türk tarafı, yeni eksenin Türkiye’ye gerçek bir alternatif olduğunu düşünmesini ve böylece Ankara ile Washington arasındaki anlaşmazlığı genişletmeyi istiyor. Tahran’daki zirvenin mekanı ve Amerikan-ıran düşmanlığı göz önüne alındığında bu meseleye ciddi bir şekilde hizmet ettiği görülmektedir. Buradan devam ederek Rusya’nın stratejik hedefi, Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini sağlamaktır.
YUMUŞAK KARIN KÜRTLER
Türk tarafı açısından Tahran zirvesine katılan tarafların, Suriyeli Kürtlerinin Abd’nin himayesinde üstlenebilecekleri ayrılıkçı veya özerk bir projeye karşı çıkmayı kabul etmesi önemliydi. Garantör devlet başkanları zirvenin nihai tebliğinde belirtildiği gibi; “Terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmiş, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını ifade etmişlerdir.”
3.5 milyondan fazla Suriyeli mülteci alan Türkiye, İdlib’den mülteci akınından endişe etmektedir. Dahası Türkiye’nin en büyük korkusu, ülke içinde büyük bir güvenlik tehdidi oluşturacak olan çoğunluğu Uygur, Çeçen, Arap ve Avrupalılardan olmak üzere yabancı savaşçıların ülkeye girişidir.
Kuşkusuz, Türkiye’nin zirveye katılımı ve onun sonuçlarını onaylaması, yerlerinden edilmiş sivilleri ve militanların sayısını artırma riskini merkezine koyan projenin bir başlangıcıdır. Türkiye’nin kolayca kabul edeceği basit bir mesele değildir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Twitter’daki hesabından binlerce sivilin ölümüne yol açacak herhangi bir askeri operasyonu protesto etmesi boşuna değildir. Zirveden sonraki Türkiye’nin protestosu, toplantıya katılan diğer iki ülkenin Türkiye’ye güçlü garantiler sağlamadaki yetersizliği olarak anlaşılabilir.
TÜRKİYENİN KISITLI SEÇENEKLERİ
Öte yandan Türkiye’nin ekonomik durumu, Türk-amerikan çatışmasının patlak vermesi Avrupa-türk gerginliği de siyasi manevra için büyük bir yer bırakmamaktadır. Ortadoğu’da politika yapma alanını daralttı. Fakat Washington’un Suriye Demokratik Meclisi’nin önderlik ettiği Doğu Fırat’ta yerel yönetim kurulmasına destek vermesinden sonra, Amerikan tarafında diyaloğa açık kapı mevcut. Hatta Abd’nin Suriye ordusu ve müttefikleri tarafından İdlib’e herhangi bir askeri harekete şiddetle karşı olduğu gerçeği durumu karmaşıklaştırdı.