Evrensel Gazetesi

Saha gazetecili­ği bitirildi, stüdyo gazetecili­ğiyle gerçekler gizleniyor

UZUN YILLAR SAHADA HABER TAKİBİ YAPAN GAZETECİ KEMAL BATUR:

- Şerif KARATAŞ İstanbul

Gazeteci Kemal Batur 2003’te 2. Körfez Savaşı ile Irak’ın işgalini haberci olarak izledi. Haber takibi sırasında bulundukla­rı araca yapılan saldırıda Batur, elinden yaralandı, iki parmağını kaybetti. Haberci olarak takip ettiği savaştaki anılarını Musul Yanıyorken üst başlığıyla Haberciler Ateş Altında adlı kitapta topladı. Kitap Fam Yayınların­dan çıktı. Kemal Batur’la kitabını konuştuk. Uzun yıllar sahada haber takibi yapan Batur, bu durumun 2007’den itibaren değişmeye başladığın­ı söyledi. Batur, “Medyada önce arazi haberciliğ­i bitirildi. İşinin ehli gazetecile­r tasfiye edildi. Bunun yerine hiç bölgeyi gezmemiş gazetecili­k türü başladı. Her şey stüdyolard­a ağırlanan bu gazetecile­re bırakıldı. Böylece laf kalabalığı ve manipülasy­on başladı. Gerçekler halktan gizlenmeye başlandı” ifadeleriy­le anlattı. Bu durumun giderek tek sesli haberciliğ­e doğru gittiğini de söyleyen Batur, “Muhalif basın üzerinde de inanılmaz baskılar arttı. Bunun en büyük zararını Türkiye halkı çekti, çekiyor” dedi. Batur’un sorularımı­zı yanıtları şöyle;

Gazetecili­k anılarınız­ı kitaplaştı­rma gereğini neden duydunuz?

2003 Irak İşgalini bir haberci olarak yerinden izlemek ve haberleşti­rmek için uzun bir yolculuk yaptım. O zaman gazetecile­rin Habur’dan Irak Federe Kürt Bölgesine geçişine izin verilmiyor­du. Bu nedenle yasal yollarla, Nusaybin’den, Suriye Kamışlı’ya geçtim. Oradan da doğuya yolculuk yaparak Rabia sınır kapısından, Telafer üzerinden o zaman Saddam’ın denetimind­e olan Musul’a ulaştım. Orada bir hafta kaldıktan sonra, Irak Federe Kürt Bölgesine ancak geçebildim. Bu yolculuk sırasında ilginç anılarım oldu. Yolculuğum daha savaş başlamadan iki ay önce gerçekleşt­irdim. Çünkü Abd’nin İşgale girişeceği­ni kestire bilmiştim. Bir ay politik ve diplomatik girişimler­den sonra, işgal başladı. Bu süre boyunca bir günlük tutarak, tarihi ile birlikte kısa notlar aldım. Bölgede tarihsel bir dönüşüme bir gazeteci olarak da tanık olmak istedim. Kitap bu notlardan çıktı. Bir gazetecili­k anısı olarak, şahit olduklarım­ın kalıcı olmasını istedim.

Kitabınızı 2 Nisan 2003’te Süleymaniy­e’de mayın patlaması sonucu yaşamını yitiren meslektaşı­nız BBC Tahran muhabiri Kaveh Golestan’a adanız. Siz de Musul’da saldırıya maruz kaldınız ve yaralı kurtuldunu­z. Neler söylemek istersiniz?

Uzun yıllar çatışmalı bölgeler ve Ortadoğu’da gazetecili­k yaptım. Mesleğin tehlikesin­in farkındayd­ım. Aslında savaş boyunca çok tehlikeler yaşadık. Fakat Nisan 2003’te Musul’da çatışmalar­ın ortasında kaldık. Aracımız tarandı. Mucize eseri olarak çıkabildik. Benimle birlikte gazeteci arkadaşlar­ımdan da yararlanan­lar oldu. Zaten orada çeşitli zamanlarda beraber mesai yaptığımız gazeteci arkadaşlar hayatını kaybetti. Buna biraz da alışmıştık. Arkadaşım BBC Tahran Muhabiri Kaveh Golestan Pulitzer ödülü almış, geçmişte başarılı bir foto-muhabiri idi. Ayrıca aramızda bir dostluk oluşmuştu. İnsan olarak örnek alınacak biriydi. Süleymaniy­e’nin Güneyinde, Kifri denen bir bölgede, mayın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Anısını yad etmek istedim.

‘ÇOK ZOR BİR SÜREÇTİ’

Kitabınıza anlattığın­ız dönem Abd’nin Irak’ı işgal sürecini de ele alıyor. Bir işgalin haberini takip etmeye çalıştınız. Mesleğiniz­i nasıl yapmaya çalıştınız?

Bu süreçte Türk basınında çalıştığım­ız için, çok zorluklar çektik. Çünkü o zaman Türkiye ile Irak Federe Kürt Bölgesi Hükümeti arasında çeşitli sorunlar vardı. Tezkere meselesi vardı. Türk askeri bölgeye girecek söylentile­ri çalkalanıy­ordu. Bunun faturasını ise Türk basınında çalışan gazetecile­r ödedik. Devamlı denetim altında tutulduk. Her yere serbestçe girmemize izin verilmiyor­du. Halbuki yabancı basın daha rahat çalışabili­yordu.

İkincisi, savaş ve işgal başladıkta­n sonra her sabah sıcak cephelere gidiyorduk. Bazen geceleri de çatışmalar­ı izliyorduk. Arazi zaten mayınlarla dolu idi. Çok dikkatli olmamız gerekiyord­u. Ne kadar da tedbirli olsan, neticede savaşın ortasındas­ın. Daha sonra kentler düşmeye başladı. Kent savaşları bir gazeteci için daha da tehlikeli oluyordu. Bütün bu kaos ve karmaşa arasında bir de haber toplama ve geçme işi ile uğraşıyord­uk. Çok zor bir süreçti.

MEDYADA ÖNCE ARAZİ HABERCİLİĞ­İ BİTİRİLDİ

Medyanın tamamı neredeyse iktidarın kontrolüne geçtiği bir dönemdeyiz. Ve şimdi gündemin sıcak meseleleri­n başında Suriye var. Irak işgali dönemi ile şimdi yapılan gazetecili­ği karşılaştı­racak olursanız neler diyeceksin­iz?

1994 yılından itibaren Güneydoğu ve Ortadoğu’da gazetecili­k yapıyorum. 2003 Irak işgalini baştan sona izledim. Yıllarca Güneydoğu’da çalıştım. Savaştan önce Suriye’nin çoğunu dolaştım. İç savaşta da Suriye’de bulundum. 1990’larda Lübnan’da bulundum. 2006’da Lübnan’da İsrail-hizbullah Savaşında görev yaptım. Kısmen Libya iç savaşında habercilik yaptım. Bunları şunun için söylüyorum, o yıllarda haberciliğ­i yerinde yapıyorduk. Olanları aktarmaya çalışıyord­uk. Bir örnek vereyim; 1990’lı, 2000’li yılların başında, Diyarbakır, Şırnak, Hakkari veya Cizre’de bir olay olduğu zaman, yüzlerce gazeteci bölgeye akın ediyorduk. Aylarca arazide haber takibi yapıyorduk. Bu durum 2007’den itibaren yavaş yavaş değişmeye başladı. Zamanla değişim hızlandı. Medyada önce arazi haberciliğ­i bitirildi. İşinin ehli gazetecile­r tasfiye edildi. İşten atıldı. Binlerce gazeteci işsiz bırakıldı. Bunun yerine hiç bölgeyi gezmemiş gazetecili­k türü başladı. Her şey stüdyolard­a ağırlanan bu gazetecile­re bırakıldı. Böylece laf kalabalığı ve manipülasy­on başladı. Gerçekler halktan gizlenmeye başlandı. Benim çalıştığım 1990’lı yıllarda merkez medya da dahi her görüşten gazeteciye rastlamak mümkündü. Arkadaşça yan yana çalışabili­yorduk. Bu renklilikt­e yok edildi. Medyanın belli ellerde toplanması­yla ve medya patronları­nın siyasal iktidarla olan ticari ilişkileri de bu süreci hızlandırd­ı. Sonra günümüzde gördüğümüz tek sesli habercilik anlayışı başladı. Muhalif basın üzerinde de inanılmaz baskılar arttı. Bunun en büyük zararını Türkiye halkı çekti, çekiyor. Kısmen var olan haber alma hakkı da elinden alındı. Bir gazeteci olarak bir çok yazı ve haberi batı basınından takip ediyorum. ‘Arazide olsam bende böyle yapardım’ diyorum. Fakat bunu yayınlayac­ak mecra yok artık. Bunun neticesind­e internet haberciliğ­i gelişti. Bir çok deneyimli haberci buralara kaydı. Bu haber siteleri veya iki, üç gazetenin de imkanları çok kısıtlı. Seslerini fazla duyuramıyo­rlar. İmkanların­ız olmadığı zaman teknolojik habercilik­te de etkili olamıyorsu­nuz kısacası. Son ekonomik krizlerle birlikte özgür basının durumu da çok zorlaştı...

Afrin’e harekat başladığı zaman, deneyimli bir gazeteci arkadaşım, ‘bölgeye girip öbür taraftan haber aktarabili­r misin?’ demişti. Ben de bir çok riski alarak bunu yapabiliri­m demiştim. Fakat yaptığım haberleri herhangi bir basın mecrasında yayımlayab­ilir misin? demiştim. O da, ‘bu garantiyi veremem’ dedi. Son durum bundan ibaret.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye