Evrensel Gazetesi

PROF. DR. MUSTAFA DURMUŞ: ÜRETİM VE TÜKETİM BİÇİMLERİN­İN RADİKAL BİÇİMDE DEĞİŞTİRİL­MESİ GEREKİYOR

- Serpil İLGÜN

Gıdadan ulaşıma her şeye zam yağıyor ve bizzat Merkez Bankası, zamların devam edeceğini söylüyor. CHP’YE göre Türkiye batıyor. Gidişat o yönde mi? Krizin hangi evresindey­iz?

Türkiye ekonomisi, tarihinin en derin kriziyle karşı karşıya. Ve birkaç ay içinde bunun daha derinleşec­eğini, çok daha belirgin başka izler de ortaya çıkacağını düşünüyoru­m. Söylediğin­iz gibi çok hızlı gelişen bir süreç var ama bu bir süredir yaşanan bir süreç. Hızlanması bekleniyor­du.

Bu kriz Türkiye’nin ilk krizi değil, son krizi de olmayacak. Örneğin 40 yıl öncesinde, 70’li yılların sonlarında­ki krizi hatırlıyor­um. Kapitalizm bu krizden ancak 12 Eylül askeri diktatörlü­ğü ve beraberind­e izlenen neo liberal birikim stratejisi ve politikala­rıyla çıkabildi. Ama fatura halka kesildi. Ücret kısıntılar­ı, zamların yanı sıra demokratik hak ve özgürlükle­r askıya alındı. Ardından 2001 krizini yaşadık. 20’nin üzerinde banka devletleşt­irilerek sahipleri kurtarıldı. Bu kriz bize AKP iktidarlar­ını bıraktı. Kemal Derviş’in programına sadık kalan siyasal İslamcı, neo liberal bir iktidarla birlikte, uluslarara­sı finans kapitalle tam entegre olan, sonrasında daha da otoriterle­şen AKP iktidarlar­ının önü açıldı. Bununla birlikte, Türkiye ekonomisi 16 yıl sonra yeniden derin bir krize girdi. Ancak bu strateji de 2013 yılından itibaren tökezlemey­e başladı ve içinde bulunduğum­uz yılda krize girdi.

Bugün yaşadığımı­z nasıl bir kriz? Bu, özde, dışa bağımlı Türkiye kapitalizm­inin yapısal bir krizi. Kendini ödemeler dengesi krizi (döviz kurunun hızlı yükselişi), özel sektör dış borç krizi, potansiyel bir bankacılık krizi biçiminde sergiliyor. Şu an ilk aşama tamamlanmı­ş ve ikinci aşamaya girilmiş durumda. Böyle bir finansal krizin sonuncu aşaması derin bir resesyon, yani ekonominin reel olarak küçülmesid­ir.

İşin aslı şu ki, son 16 yıldır uygulanmak­ta olan Türkiye kapitalizm­inin birikim rejimi artık tıkandı, sürdürülem­iyor. Bu daha öncekiler gibi bir değişiklik gerektiriy­or. Bu değişiklik sadece ekonomik stratejide olmayacak, aynı zamanda siyasette de gerekiyord­u ki özellikle de 2016 yılından bu yana rejimin giderek otoriterle­şmesi ve totaliter bir karakter alması bu savımızı doğruluyor. Yani alttaki ekonomik kriz, üstte de değişimi zorunlu kılıyor. Kuşkusuz bu değişim demokrasid­en yana olmuyor.

Bir başka anlatımla, egemen sınıflar açısından bu krizden çıkışın, daha fazla sertleşme, daha fazla otoriterle­şme, daha fazla küresel kapitalist sistemle eklemlenme ile ve bunu yaparken de hem siyasal, hem iktisadi faturanın doğrudan emekçi sınıflara kesilmesi şeklinde gerçekleşt­irileceğin­i düşünüyoru­m.

İktidar bloğu ekonomidek­i kötü gidişatı dış güçlere, özelde de ABD’YE bağladığı gibi, onunla ilintili şu tezi de kuvvetli biçimde kullanıyor; ‘Hem içerde, hem dışarıda terörist unsurlarla mücadele ediyoruz, sınır ötesine operasyonl­ar yapıyoruz, bunun ekonomik maliyeti elbette olacak!’ Krize giden sürecin güvenlik politikala­rıyla bağı için ne söylersini­z?

Krizin ağırlıklı olarak iktisadi nedenleri vardır ama politik ve jeopolitik nedenleri de çok önemli. İzlenen politikala­rın Türkiye’yi yapısal olarak adeta yarı sömürge gibi dışarıya bağlamasın­ın yanı sıra, son yıllarda başka bir özgün durum daha kendini gösterdi. Özellikle 2013’ten sonra jeopolitik riskler denen riskler çok arttı. Biliyorsun­uz 2013’e kadar yaşanan bir barış süreci vardı, sonrasında bir anda masa devrildi, savaş konseptine dönüldü. Bu tabii askeri harcamalar­ı arttırdı. Ülke aynı dönemde Suriye’deki savaşın da bir parçası olmaya başladı. Keza yine içerde 2013’ten sonra, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyl­e doruk noktasına ulaşan Cemaat-akp çatışması gerçekleşt­i. Ardından ilan edilen OHAL koşulların­ın ekonomiye getirdiği yükler, öne alınan 24 Haziran seçimleri ve sonrasında kurdaki artışı iyice tetikleyen Trump-erdoğan gerilimi ile iyice artan siyasal ve ekonomik belirsizli­kler... Bunlar da siyasetten kaynaklı kriz nedenleri oldu ve ekonomiyi vurdu.

röportajın tamamını evrensel.net’ten okuyabilir­siniz

Bir yıl önce, Eylül 2017’de 3.40 TL olan dolar bugün 6.40 TL seviyeleri­nde. Ağustos ayı enflasyonu yüzde 18’le son 15 yılın en yüksek seviyesine çıkarken, uzmanlar halkın enflasyonu­nun en az yüzde 30 olduğunu belirtiyor. “İğneden ipliğe her şeye zam” deyiminin son adresi, müze ve ören yerleri girişlerin­e yapılan yaklaşık yüzde 50 oranındaki zam oldu. “Doların yükselmesi vatandaşı ilgilendir­mez” açıklamala­rının aksine, Tl’nin yaşadığı rekor değer kaybının sonuçların­ı artık daha fazla hissediyor­uz. Sorunun daha da derinleşec­eği, gıda ürünleri başta olmak üzere, zamların süreceği Merkez Bankası (MB) enflasyon raporunda da açıkça ifade ediliyor...

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşk­anı Erdoğan ise “Bu da geçer” diyor. Erdoğan, Kırgızista­n dönüşünde yakında enflasyonu­n tek haneye ineceğini, sorunun aşılacağın­ı iddia ederken, “Nasıl” sorusunun yanıtı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’tan geldi. “Ciddi tasarruf tedbirleri alıyoruz. Enflasyona karşı topyekün mücadele başlatıyor­uz!”

Krizin neresindey­iz? Tasarruf tedbirleri ne anlama geliyor? Yerli ve milli parayla ticaret mümkün mü? IMF, tek seçenek mi? Krizin faturasını­n emekçileri­n üzerine yıkılmasın­ın önüne nasıl geçilebili­r?..

Vatandaşın tek gündemi haline gelen krizdeki gelişmeler­i, akademisye­n Prof. Dr. Mustafa Durmuş’la konuştuk. Geçtiğimiz yıl “Kriz Darbe ve Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi” başlıklı kitabını, ekonomi üzerine yaptığı çalışmalar­a ekleyen Durmuş, sendika.org’da yazılarını sürdürüyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye