ORMAN YASALARI: GÜÇLÜ OLAN HAKLIDIR!
ABD, daha önce de eğer ABD vatandaşı biri İnsan Ceza Mahkemesinde yargılanırsa uluslararası mahkemeyi tanımayacağını duyurmuştu. Ancak aradan zaman geçti, ülke bu tür kararlara karşı dokunulmazlığı olduğunu bir kez daha duyurdu ama politik karşıtlarının yok edilmesinde işe yaradığı için mahkemeyi prensip olarak reddetmekten vazgeçti. Şimdi ABD Güvenlik Danışmanı (John) Bolton’un açıklamasıyla devletler hukukunun son görüntüsü de yıkılmış oldu. Artık orman yasaları, ta eskilerde olduğu gibi güçlülerin yasaları, geçerli. Aydınlanma, hümanizm, Birleşmiş Milletler ve devletler hukukunun göstermelik olduğu bir kez daha ifşa edildi.
Doğaya göre güçlünün güçsüze, güzelin çirkine, çalışkanın tembele, soylunun tebaaya karşı gücünü göstermesi, şiddet uygulayarak egemenlik sağlaması normal. Hayvanlar aleminde olduğu gibi devletler aleminde de bu böyle. Güçlü ve ‘iyi’ devletler, güçsüz ve ‘kötü’ devletleri işgal edebilir, halkı köle haline getirebilirler. Örneğin Hükümdar Serhas için onu sınırlandıran hiçbir yasa yoktu. Ormana göre davrandı, yasaya göre değil.
Şimdi de öyle: Bir Alman politikacı -yapacak güce sahip olduklarından- Suriye’yi bombalayabileceklerinden söz ediyor. Gerekçe hiç kimsenin inanmadığı, Esad’ın kimyasal silah kullanacağı saçmalığı! Kullandığını varsaysak bile bir ülkenin bombardımanı devletler hukukuna aykırı ve Alman Anayasası da saldırı savaşına izin vermiyor.
Abd’nin BM Güvenlik Konseyi tarafından imzalanan sözleşmeleri tek taraflı sonlandırması gibi Almanya da güçlülerin tarafında olduğu için bir ülkeye saldırı savaşı başlatabileceğini iddia ediyor ve duyuruyor.
Cia’nın Nikaragua hükümetini devirmeye karar verdiği Ronald Regan’ın başkanlığı dönemine, ’80’li yılların başına bakalım: Bu karar sadece devletler hukukuna aykırı olmakla kalmıyor, herhangi bir darbenin ancak kongrenin izniyle yapılabileceğini belirleyen ülke içi yasalara da ters düşüyordu. Ancak CIA ve Reagan, bunları dikkate almadan Nikaragua’nın limanlarına mayın döşeyerek sivil gemi seferlerini bile tehlikeye attılar. Kongre durumdan haberdar olduğunda yükselen sesler devletler hukukuna aykırı saldırıya değil, bunun kongreden izin alınmadan yapılmasına karşıydı. Programı tümden ahlaksız bulan sesler de, az da olsa, vardı tabii ki...
Bunun üzerine kongrede hükümetin aşırı sağ kontra isyancıları desteklememesi ile ilgili karar alındı. Reagan ve CIA bunu da dikkate almadı. Nikaragua’daki sol hükümete karşı savaşan isyancılar, ABD’YE tonlarca uyuşturucu sızdırılması karşılığında verilen parayla ayakta tutuldular. Aşırı sağ isyancıların nasıl finanse edildiğini gizlemek için ABD hükümeti İran’a silah satmaya başladı. İran, Abd’nin baş düşmanlarından olmasına rağmen o sırada Irak’a savaş açmış durumdaydı ve ABD bu savaşın silah yetersizliği nedeniyle sona ermesine izin veremezdi. Silahlardan elde edilen para Nikaragua’daki kontra isyancıların silah ihtiyaçları için harcandı.
Bu da ortaya çıktı. Kısa süre önce ölen Araştırmacı Gazeteci Robert Parry’nin İran-nikaragua Skandalı üzerine Abd’nin marifetlerini ortaya koyan haberleri kamuoyunda büyük tepki yarattı. Ölmeden önce, Suriye konusunda da neler olup bittiğini ortaya koyan yazıları da yayımlandı ama ne yazık ki pek ilgi çekmedi.
Dönelim İran-nikaragua Skandalı’na: Basında çıkan haberler sonrası soruşturma başlatıldı. Reagan Hükümetinin çok sayıda görevlisi yargılandı, bazıları cezaya çarptırıldı. Reagan’ın yardımcısı olan Bush, onun mirasçısı olarak Abd’nin 51. başkanı seçildi. Bu miras şaibeli bir miras olduğundan Bush, başkanlık hakkını kullanarak kendini, diğer suçluları ve tabii ki Reagan’ı bağışladı, soruşturmalar sona erdirildi.
Ancak ABD, Uluslararası Adalet Divanında yargılandı ve Nikaragua’ya yüksek bir tazminat ödemeye mahkum edildi. ABD hükümeti cezayı kabul etmedi, bu türden hükümlere karşı dokunulmazlığı olduğunu savundu. Reagan başkanlığındaki ABD yönetimi mahkeme kararını tanımamasına gerekçe olarak duruşmanın gidişatında yanlış yapıldığı iddiasında bulundu. Yoksa prensip olarak mahkemeye karşı değildiler, en azından mahkeme Abd’nin düşmanlarını mahkum ettiği sürece... Şimdilerde ise mahkemenin ABD vatandaşı biriyle ilgili aldığı hiçbir kararını kabul etmeyeceği açıklandı.
Ama Uluslararası Ceza Mahkemesi yargıçları tüm tehdit ve açıklamalara rağmen Abd’nin Afganistan’daki marifetlerini ortaya koyan bir davanın açılmasını sağlayacak soruşturmaya izin verdiler. Ceza verileceği açık olduğundan ABD başkanının son güvenlik danışmanı mahkemeyi gayrimeşru ve oldukça tehlikeli ilan etti, dava açılması halinde yaptırımlarla karşı karşıya kalacağını açıkladı.
Baş şikayetçi Fatou Bensouda, geçen kasım ayında Afganistan’daki savaş suçlarıyla ilgili bir soruşturma yapmış ve yayımladığı raporda ABD ordusu ve dış haber alma teşkilatı CIA üyelerinin 2003-2004 yıllarında çok sayıda tutukluya işkence yaptığı ya da vahşi müdahalede bulunduğunu açıklamıştı.
Antik ya da Orta Çağ’a hoş geldiniz! Devletler hukuku ve insan haklarıyla ilgili tüm duyduklarınızı unutun. Abd’nin yaptıklarına ve Suriye ile ilgili olarak Almanya’nın politik arenada ve medyada ilan ettiklerine boyun eğmekle yetinin. Güçlülere her istediklerini yapma hakkı veren yasalardan başka yasa geçerli değil!
(Çeviren: Semra Çelik)