Birlikte türkü söylemek isteyenlere kim engel olabilir ki?
Her düştüğünüzde, tekrar kalkarmış, aslında yenilgi yenilgi ilerlemişsiniz.
‘ARKADAŞLARINIZ PASPASTAN SAZ YAPMIŞ, YİNE TÜRKÜ SÖYLEMİŞSİNİZ’
Adana’da bir sinema varmış, sessiz sinema… Sessiz sinema orkestrasındaki Avusturyalı Ervix aracılığıyla Adana Öğretmen Okuluna girmişsiniz. Ardından da sağlıkçı olan ilk eşiniz Ankara’ya tayin olmuş, siz de konçerto, armoni gibi sözcükleri hiç bilmemenize rağmen müzik okuluna giriş sınavını kazanmışsınız. Sonra müzik serüveniniz, operaya kadar uzanmış. Uzun yıllar operetlerde, gümbür gümbür sesiniz yansımış. Ama geniş kitlelere asıl adınızı duyuran, radyoda yaptığınız “Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor” programı olmuş. Yalnız radyoda da “Gelin canlar bir olalım” gibi Pir Sultan Abdal’dan, Ali İzzet’ten “sakıncalı” Alevi nefesleri söyleyince ayrılmak zorunda kalmışsınız. Sizin türküleriniz dışında ilk kez sesinizi BBC arşivindeki röportajınızdan dinlenmiştim, bu ayrılma hikayelerini de anlatıyordunuz. Basbariton deyince, konuşurken de yüksek ton sürer, diye düşünmüştüm. Oysa siz kusursuz bir diksiyonla, öylesine usul usul konuşuyordunuz ki… İlhan Berk, “Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün” der, sizin de cumhuriyetin ilk günleri gibiydi sesiniz…
Sonra Sansaryan Han’daki işkencelere uzanan Türkiye Komünist Partisi soruşturmaları, hapishane günleri… O günlerde aşk bir kez daha kapınızı çalmış, hapiste Sıdıka hanımla evlenmişsiniz, ona nikah armağanı olarak da bir kitap vermişsiniz. Kitap ne, bilmiyorum, merak ediyorum. Hapse atılınca da pes etmemişsiniz, sazınız verilmemiş, arkadaşlarınız size paspastan saz yapmış, yine türkü söylemişsiniz. Seksenlerde hastalandığınızda, zaten, doktora şöyle demişsiniz: “Türkü söylemezsem, ben ölürüm.”
‘DOSTLAR KOROSU SİZİN TOPLUM HAYALİNİZDİ’
Hapisten çıktıktan sonra işsizlik yılları, hazırladığınız kitaplara adınız yerine başkalarının adının yazılması, arkadaşlarınızın sizinle konuşmaya çekinmesi, geniş halk kitlelerinin büyük sevgisi, Ruhi Su isminin destanlaşması… Hepsi bir aradaymış. Siz yine durmamışsınız, korolar kurmaya başlamışsınız. 1975’te de Dostlar Korosunu kurmuşsunuz. O koro belki de sizin toplum hayalinizdi. Koro eşit sayıda kadın ve erkekten, Rumlardan, Ermenilerden, Türklerden, Kürtlerden, özce ülkenin bütün renklerinden oluşuyormuş. Bütün seslerinden… Bir öğrenciniz açık tenormuş ve her türküde sesi iyot gibi açığa çıkıyormuş. Siz onu korodan çıkarmak yerine, ona özel nota yazarmışsınız… Sesiniz kadar büyük olan yüreğiniz karşısında, aciz kalan iktidarlar pasaportunuza el koymuşlar, hastalandığınızda, ülke dışında tedavi olmanıza engel olmuşlar. 20 Eylül 1985’de ölümsüzlüğe doğru yürümüşsünüz.uğurlanma töreniniz 12 Eylül Dönemi’nin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüşmüş. Eminim görüyorsunuzdur, derlediğiniz türküler yaşıyor, cezaevi önlerinde tutulan nöbetlerde kaç kez “Zahit Bizi Tan Eyleme” söylenmiştir kim bilir, “Birlikte türkü söylemek isteyenlere kim engel olabilir ki, Canım Ruhi Su?