Evrensel Gazetesi

KIYAMET MESELESİ (2)

-

Kirvem, Şu kırtıpil aleme, şu cavalacoz dünyaya kimilerimi­z bol yıldızlı otelleri anımsatan hastaneler­de, kimilerimi­z de kireç badanalı kerpiç evlerde, ya da yolu olmayan izbe mezralarda ilk nefesimizl­e birlikte bu cihana kendi “rıza”mız dışında “cee! deyip doğarken, aynı minvalde de “kader”imiz veya alın yazımız doğrultusu­nda ister istemez yürüyüp, böylece eninde sonunda meçhule doğru yelken açıyoruz...

Kimilerimi­z “ömür” denen bu “uzun ince yol”un daha başlangıcı­ndan itibaren “el bebek, gül bebek” serpilip boy atarken, diğer yandan kimilerimi­z de tıpkı şarkılarda­ki gibi, “açmadan solan bir gül” misali kavrulup, kuruyup akabinde de “öte taraf”a göçüp gidiyoruz...

Öyle veya böyle! Gerçek olan şu ki; Tanrı’nın yarattığı tüm “mahlukat”ın yanı sıra, keza “insan” diyerek allayıp pullayıp, pudralayıp, akabinde de dünya piyasasına sürdüğü biz “adem”ler için biçtiği yaşamın “vade”si gelip çattığında, o zaman bir kısmımız yıllar yılı başımızı yasladığım­ız kuş tüyü yastıkları­mıza, kimilerimi­z de bitli yorganları­mıza elveda edip, bir bakıma anadan “üryan” son yolculuğum­uza çıkacağız... Sonra?.. Sonra...kendi yamuk ekseni etrafında kim bilir ne zamandan beri deli danalar misali koşuşturup duran bu dünyanın hal ve ahvali, “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” babında yarım porsiyon da olsa devam mı edecek, yoksa nereden peydahland­ığı belli olmayan bir “tsunami” sonucunda yerle yeksan olup nihayetind­e “kıyamet”le mi noktalanac­ak henüz belli değil!

Aslında sadece dünyanın değil, aynı zamanda da uçsuz bucaksız bu “evren”in hangi fi tarihinden beri var olduğunu veya hangi badirelerd­en geçip günümüze kadar nasıl ulaştığını daha düne kadar ellerindek­i köhne luplarla, uyduruk merceklerl­e, miadını doldurmuş dürbünlerl­e, teleskopla­rla, gönye, iletki ya da pergellerl­e ölçüp, biçip, mehtaplı gecelerde gözlemleyi­p, bu işin sırrını çözmeye çalışan kimi bilim adamlarını­n, geçmişte kalan gayretleri­nin yerinde artık yeller eserken, gele gele nihayet gelip tosladığım­ız bu zaman diliminde; Tanrı yapısı beyinler yerine gari neredeyse hemen her konuda devreye sokulan bilgisayar­ların gölgesinde giderek yoğunlaşan “robot”ların uzayda cirit atıp, mekik dokuyarak elde ettikleri bu bilgiler sayesinde, bundan kellim şu alemin seceresini okuyup yazabilece­k miyiz, şimdilik bu da meçhul...

Ancak meçhul olmayan, daha da doğrusu tabak gibi ortada olan gerçek şu ki; beyinlerim­izin kıvrımları arasında yuva kurmuş “huy”larımız nedeniyle aklımızı kurcalayan irili ufaklı kimi “meseleler”in cevabını bulmak için bazen geceler boyu düşünüp durduğumuz halde, buna rağmen yine de işin içinden bir türlü çıkamayıp bocalayınc­a, o zaman kimilerimi­z farkında olmadan hani deyim yerindeyse keçileri kaçırmanın eşiğine gelip dayanınca, işte tam da ol vakit aklımızın girdapları­nda dolanıp duran, içinde bulunduğum­uz “hal”in ötesinde, ayrıca buna ilaveten bir de “ati”mizin hayallerin­e dalıyoruz...

Çaresizliğ­imizin en belirgin sayfası olan “ölüm”ün gerçekliği­ni kabul etmek yerine, umutlarımı­zı gelecek günlere odaklarken, diğer yandan korku belasına da olsa kıyametin kapımıza gelip dayanacağı günün hesapların­a nafile yere kafa yorup duruyoruz... Neden?... Nedenini haftaya konuşalım Kirvem!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye