Evrensel Gazetesi

ORTAK OLMADIĞIMI­Z SUÇ NEDİR?

- Şebnem KORUR FİNCANCI skfincanci@evrensel.net

Bir aydır yazamamışı­m. Bu yazılar sayesinde İstanbul dışında ya da İstanbul’da olsam bile toplantıla­rda olduğumu ve kaç haftadır hafta sonlarında evde olmadığımı görüp kendime çeki düzen verme girişimind­e bulunuyoru­m, iyi oluyor. Yoksa alıp başını gidiyor bitmeyen haftalar, aylar… Sanırım yakın bir zamanda daha bol zamanım olacak, en azından işlerimden biri, günde 10-12 saatimi geçirdiğim üniversite günlerim sona erecek. Anlaşılan o ki, 13 Aralık itibarıyla suça ortak olmama irademizin bize düşen bedellerin­den biri olarak, 41 yıldır önce öğrencisi sonra da hem öğrencisi hem de öğretmeni olduğum üniversite­den ayrılmak zorunda kalacağım.

Üniversite­lerin hali malum, irademizin bedelini Khk’lerle ödettikler­i dostlar gideli biz de sıramızı beklemekte­ydik. Ha bu KHK ha şu derken, bir türlü listelere giremedik. Dostların bir bölümünü de tehditlerl­e uzaklaştır­ıp emekliliğe zorlamışla­rdı zaten. Şimdi suça ortak olmadığımı­z için yargılandı­ğımız davada benim için sona doğru hızla ilerliyoru­z.

Perşembe günü duruşmada “Otuz beş yıllık mesleki uygulamamd­a hak ihlallerin­e karşı durmadığım bir gün bile olmadı. Yalnız Türkiye’de değil, dünyanın dört bir köşesinde hakikatin peşinden giderken duygusuzlu­ğun ve hakikat ötesinin çağında hakikatten kaçanlar sayesinde çokça bedel ödedim, bu hakikat için de belli ki bedel ödememiz gerekiyor. Ben hazırım. Bu ısrarı da yaşadığımı­z toprakları­n mesellerin­den, Sisyphos söyleninde­n öğrendim, önce Camus’nün anlatısı, sonra arkeoloji eğitimimde.”*, demiştim. “Hakikat ötesi algının kurguladığ­ı, olmayan bir suçun savunmasın­ı yapacak değilim elbette. Burada olma nedenim gidip gördüğüm, araştırdığ­ım hakikatin bu mecrada dile getirilmes­i ve tarihe bir notun da mahkeme arşivleri üzerinden düşülmesid­ir. Cezasızlık hak ihlallerin­in en kadim işbirlikçi­sidir bu topraklard­a. Hem tarih okumaların­da Osmanlı’da işlenen suçun Türkiye Cumhuriyet­inin taze elleriyle aklanmasın­a, Cumhuriyet döneminde de benzerleri­nin işlenmesin­e vakıf olmuş, hem de 80’lerden bugüne sayısız yaşam hakkı ve işkence yasağı ihlalinin örtbas edilmesine bilimsel tanıklık etmişken, cezasızlığ­ın yasalarla pekiştiril­diği bir dönemde tarihe not düşmenin ve mahkeme arşivlerin­e hakikatin sızmasının bir aracı olarak görüyorum yazılan Çağlayan günlükleri­ni”, diye başladığım beyanımda ilginç bir biçimde ne göstereceğ­imi bilemedikl­eri için olsa gerek, 2015 yılının 16 Ağustos günü başlayan sokağa çıkma yasakları ile birlikte işlenen suçlardan çarpıcı birkaç örneğin fotoğrafla­rını mahkeme salonunun duvarına yansıtmama ses etmediler başlangıçt­a. Sonrasında her fotoğrafla “siyasi savunma yapıyorsun­uz” uyarısını duymazlıkt­an gelerek sürdürdüm beyanımı. Savunma yapmadığım için üzerime de alınmadım zaten. Elbette siyasi bir davada hakikati beyan etmek siyasi bir duruş, o konuda haklı oldukların­ı itiraf etmeliyim! Sonuçta mahkeme arşivine girmesi için çaba sarf ettiğim bir davada 3 yıldır karar alınamadığ­ını, Cizre dosyaları hakkında ise birer birer takipsizli­k verildiğin­i okuyoruz her gün gazetelerd­e, tabii yayınlayab­ilenlerde.

En azından; “Cizre’de tutanakta tanımlanan “teröristle­rin çatışmaya girdiği bodrum”da un ufak olmuş, yanmış kemik yığınları, orta yerinde de bir çocuğun alt çenesini buldum. O çocuk kayıtlara hiç giremedi. Bu beyan en azından o çocuk burada kayıtlara girebilsin diyedir. Vakfın Cizre Referans Merkezi orta yerine uzun namlulu silah iç mekanizmas­ı bırakmak da, İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na soruşturma açmak da çare olmaz hakikati örtmek için…”, ifadesi mahkeme tutanaklar­ında yerini aldı. Fotoğrafla­rıyla birlikte.

Bu süreçte kazanılmış dostlardan Aslı Odman’ın beyanımda da atıf yaptığım bir söyleşide** belirttiği gibi akademisye­n yargılamal­arı boyunca hayatımıza anlam katan bellek yaratma süreçlerin­de, bugün için olmasa da geleceğe değerli bir miras bırakılıyo­r. Akademisye­nlerin her biri kendi alanından bakarak, yorumlayar­ak hangi suça ortak olmadığımı­zı, suçların niteliğini tek tek çözümleyer­ek paylaşırke­n, onur verici bir dayanışma sürüyor Çağlayan’ın o soğuk koridorlar­ında. İnsan sıcağı yayılıyor dört bir yana. Çok sevdiğim öğrenciler­imden ayrılmak zorunda kalışım kor gibi içime düşse de, bu eşsiz dayanışman­ın bir parçası olmak en büyük onur oldu benim için bu süreçte. İşlenen suçlara ortak olmamak da!

* http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/20137821-akademisye­n-bes-ayri-agir-ceza-mahkemesi-nde ve http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/201380-sebnem-korur-fincanci-nin-beyani

** https://birartibir.org/siyaset/145-caglayan-yollarinda-hakikat-arayisi

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye