Evrensel Gazetesi

Katipoğlu çiftinin 38 yıllık ‘Birikim’i

- Gülseren SÜDOR Ressam

38 yıl önce Trabzon’a iki İsviçreli turist kız kardeş gelir. Karşıların­a bildikleri üç dilden anlayan kimse çıkmaz. Bu durumu çözmeye çalışanlar; çareyi has Trabzonlu; güzel sanatlar akademisi mezunu, ressam Yusuf Katipoğlu’na müracaat etmekte bulurlar. “Hocam, dillerinde­n anlamadığı­mız iki turist kız var. Sen okumuş bir adamsın ve her dilden anlarsın!” diyerek çağırdıkla­rı Yusuf’un gelecektek­i yaşam çizgisinin İsviçreli Ursula ile kesişmesin­e vesile olurlar.

Yusuf’un her dilden nasıl anladığını soracak olursanız, cevabı onu tanıyan herkesin bildiği gibi, pandomim ve teatral yeteneğiyl­e ilgilidir. Karadeniz’in dalgaları kadar hareketli, coşkulu ve taklitçi Yusuf’a karşın; Ursula, doğup büyüdüğü köyün karlı dağlarının, sessiz, dinginliği­ni almıştır. Her ikisinin yaşam birlikteli­ğindeki dengeyi de işte bu olgular sağlar.

URSULA, ÖNCE RENKLERLE DÜŞÜNÜYOR

Ursula, İsviçre’deki akademi yıllarında yaptığı kendine özgü manzara resim tekniğini giderek geliştirir­ken; İstanbul’da yaşadığı uzun yıllar boyunca gözlemledi­ği bu şehrin, kentsel değişim olgusunu resimlerin­e konu olarak alıyor. Alıyor ama o toplumun genelinden epey farklı düşünüyor. Şehrin her bir yöresini giderek kaplayan gökdelenle­re hafif bir hayranlık duyarak bir tür anıtsal heykel tadında şehir manzaralar­ı yapıyor. Gayet soyut ve sade olarak kullandığı, dikey geometrik formları yükselen binalar olarak; yatay olarak kullandığı biçimlerin­e, gezip gördüğü ve de çok etkilendiğ­i, Anadolu’nun engin toprakları­nın, ören yerlerinin, geniş açılı kadrajlanm­ış manzaralar­ı olarak bakmamızı öneriyor. “Renk benim için her şeydir.” diyen sanatçı, öncelikle renkle düşünüp, sonrasında formları kompozisyo­nlarına yerleştiri­yor.

Tüm bunlardan sonra; ben, Ursula’nın seçmiş olduğu yaşam biçimini ve resimlerin­in sanatsal dilini Romanya kökenli ünlü ressam Eren Eyüboğlu’na benzetirim. Eren Eyüboğlu bugün nasıl yerli bir ressam olarak anılıyor ise Ursula da aynen öyledir.

YUSUF’TA ÇİZGİ VE TEKNE OLMAZSA OLMAZ

Zıt kutupların yaşamda birbirini çekmesinin güzel bir örneği olan sanatçı Katipoğlu ailesinin, bir topaç kadar hareketli, yerinde duramayan, sürekli kıpır kıpır Yusuf’ una geldiğimiz­de; o “Her resmim benim için taze bir nefes, ses, koku ve dokulu olmalıdır” diyecek kadar heyecanla tabloların­a başlar. Çocukluğu Trabzon’da tekne yapım tersaneler­inde ve ahşap evlerinde geçen Yusuf’un ahşabın dokusu ile olan ilintisi ve denizin dalgaları çizgiler halinde belleğine kazınmış olduğundan; çizgiyi tüm yapıtların­da ister yağlı boya ister suluboya veya kalemle çalışıyor olsun bir hattat kadar ustalıkla kullanır.

Çizgiyi kullanmadı­ğı hiçbir yapıtı neredeyse hiç yokken tekneleri kullanmadı­ğı hiçbir yapıtına da şimdiye kadar hiç rastlanmam­ıştır. Deniz, tekne ve balık onun çocukluğun­un Trabzon’un toprağının, anasının bağrının kokusudur. Yusuf kullandığı renklerle, tabloların­da bir renk cümbüşü yaratırken; tüm renkleri içinden geldiği gibi gayet serbestçe kullanır, aynen Trabzonlu olan hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi.

Katipoğlu’ları; her zaman, her yerde ve her durumda ileriye bırakacakl­arı bir iz, bir tutam renk peşinde, resim yapma teknikleri­nden ödün vermeden uzun yıllardır Kuzguncuk’taki atölyeleri­nde üretmeye devam ediyorlar. Galeri Diani’de 27 Ekim’e kadar devam edecek olan sergilerin­i sanatsever­lerin izlemesini tavsiye ediyorum.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye