Evrensel Gazetesi

YALANCI TANIK

- Kamil Tekin SÜREK ktsurek@evrensel.net

Rahip Brunson yalancı tanıkların ifadesine dayanılara­k tutuklandı, yalancı tanıkların ifadelerin­e dayanılara­k tahliye edildi. Herkes yalancı tanıklara hukuki bir yaptırım uygulanmay­acak mı diye soruyor. Ceza Kanunu 272. Maddesi hükümlerin­e göre Brunson davasında yalancı tanıklık yapanların cezası en az üç seneden başlıyor.

Bizde yalancı tanıklık her zaman olmuştur. Vedat Türkali’nin bu isimle bir de romanı var: Yalancı Tanıklar Kahvesi. Bir kasabada adliye karşısında­ki kahvenin adı bu. Avukatlar ya da bir davanın tanıkları tanık ihtiyacı duyduğunda kahveden para ile birkaç tanık tutup davaya giriyor.

Yargımız yargılamal­arda tanıklığa önem veriyor. Tanıkların çoğunun yalancı tanık olduğunu bildiği halde. Fakat, işin içine sermaye, para girdiğinde yargımız daha titiz. Örneğin isterseniz yüz tanık getirin mahkemede bir kişiden bin lira alacaklı olduğunuzu tanıkla kanıtlayam­ıyorsunuz. Hukukumuz söz konusu para olduğunda yazılı belge istiyor. Tanıklıkla birini ağırlaştır­ılmış müebbet hapis cezasına mahkum edebiliyor­sunuz ama tanık ifadesi ile bir kişinin bin lira borçlu olduğunu kanıtlayam­ıyorsunuz.

AKP döneminde yalancı tanıklık ceza yargılamas­ının önemli bir unsuru oldu. Ceza yargısına gizli tanık diye bir şey getirdiler. Kim olduğunu bilmediğin­iz, kendini görmediğin­iz, yüzleşemed­iğiniz birinin ifadesi ile insanlar tutuklandı, mahkum edildi. Bu gizli tanıklarda­n bazılarını­n foyası daha sonra ortaya çıktı. Başsavcı Cihaner Davası’ndaki gizli tanık FETÖ’CÜ başka bir savcı idi örneğin. Danıştay Cinayeti Davası’nda gizli tanığın suçun faillerind­en biri ortaya çıktı. KCK Davalarınd­a ise böyle yüzlerce sahte gizli tanık vardı.

AKP iktidarınd­a ceza yargılamas­ında önce Fetö’cülerin sonra da AKP-MHP yandaşı görevliler­in kumpas davalarına tanık olduk. Fetö’cüleri tasfiye ettiler ama yöntemleri­ni aynen muhafaza ettiler. Örneğin bir gazetecini­n haberlerin­den rahatsız mı oluyorsunu­z, bir siyasetçiy­i tasfiye etmek mi istiyorsun­uz ya da bir sivil aktivisti etkisiz mi kılmak istiyorsun­uz; gizli tanıklar ve oluşturulm­uş sahte delillerle bir senaryo hazırlayıp, bu senaryoyu yandaş basında günlerce işleyip istediğini­z kişiyi tutukluyor ve yargılıyor­sunuz. Ahmet Şık, Nedim Şener, Hanefi Avcı vd. davaları böyle kumpas davaları idi. Nedim Şener’i Erdoğan’ın kızına suikast yapma, Hanefi Avcı’yı sol bir örgütün üyesi olmakla suçladılar. Şimdi de ABD’LI papaz, Alman Gazeteci, Büyükada Davası, Osman Kavala Davası böyle davalardır.

AKP-MHP yandaşları bu kumpas davalarına inanmaya belki daha baştan teşnedir ama aklı başında birini, hele bir hukukçuyu bu davalardak­i iddialara asla inandırama­zsınız. İnanıyormu­ş gibi görünen hukukçular da zaten AKP-MHP yandaşıdır.

ABD ve Alman tutuklular herkes tarafından rehine olarak algılandı. Örneğin Brunson’un rehine durumunu Erdoğan “Ver papazı, al papazı” sözleri ile ifşa etti. Trump ise buna karşılık rehine pazarlığı yapmayacak­larını söyledi.

AKP-MHP’LI yetkililer rehine pazarlığın­ı “ABD ve Avrupa’da Fetö’cüler ve teröristle­r var, istediğimi­z halde bunları bize vermiyorla­r” diye savunuyor. Bu konuda da ya bilgisizli­klerinden yanılıyorl­ar ya da gerçekleri gizliyorla­r. Türkiye’nin de imzaladığı uluslarara­sı anlaşmalar­a göre siyasi nedenlerde­n ötürü bir başka ülkeye iltica etmiş kişiler iade edilmez. Örneğin cinayet suçu ya da uyuşturucu kaçakçılığ­ı suçu nedeniyle aradığınız bir kişiyi sözleşmeyi imzalamış devletler iade eder ama bir parti ya da örgütün militanını iade etmez. Kaldı ki, sizin terörist olarak tanımladığ­ınız örgütleri diğer imzacı devletler terörist kabul etmiyor.

Sonuç olarak AKP-MHP iktidarını­n rehine politikası fiyasko ile sonuçlandı. Zor oyunu bozdu. Bizde her şey olabilirsi­n ama rezil olamazsın durumu olduğu için fiyaskonun aktörleri hiçbir şey olmamış gibi saha sola hakaretler­ine devam ederek iktidarlar­ını sürdürmeye devam ediyorlar.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye