Baroyu demokratikleştirmek için adayız
20-21 EKİM’DE YAPILACAK OLAN İSTANBUL BAROSU GENEL KURULU BAŞKAN ADAYLARINDAN EREN KESKİN VE FİKRET İLKİZ GAZETEMİZE KONUŞTU
41 bin 77 üyesi ile dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu, yeni başkanını seçmeye hazırlanıyor. İstanbul Barosu 2018 Olağan Genel Kurulu kapsamında yapılacak olan başkanlık seçimleri, 20-21 Ekim tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi Haliç Salonu’nda gerçekleşecek. Adaylığını açıklayan mevcut Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, Av. Eren Keskin, Av. Çiğdem Koç, Av. Fikret İlkiz, Av. Hasan Kılıç, Av. Başar Yaltı, Av. Talat Canbolat, Av. Cem Kaya Karatün, Av. Kaptan Yılmaz ve Av. M. Gökhan Ahi hafta sonu yapılacak seçimlerde başkanlık için yarışacak.
Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar (ÖDAV) grubunun adayı Avukat Eren Keskin ile baro seçimlerine ilişkin konuştuk. Baroların hukukçuların meslek örgütü olduğunu vurgulayan Keskin, “Savunmanın tamamen yargının dışına atılmaya çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz. Türkiye Barolar Birliği’nin ve özellikle İstanbul Barosu’nun da bu konuda yeterli inisiyatifi almadığını, çifte standartlı yaklaştığını görüyoruz. Demokratikleşmenin kendi kurumlarımızdan başlayacağına inanıyorum. Bu nedenle de baroyu demokratikleştirmek adına adayız” dedi.
‘DARBE ANAYASASININ DEĞİŞTİRİLMESİ İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ’
Keskin, baro başkanı seçilmesi durumunda ÖDAV ile birlikte önlerine koydukları çalışmaları da anlattı. Türkiye’nin halen 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucu hazırlanan 1982 Anayasası ile yönetildiğini hatırlatan Keskin, “Her şeyden önce Anayasanın değiştirilmesi için mücadele edeceğiz. Çünkü biz hala askeri darbe ürünü bir Anayasa ile yönetiliyoruz. Barolar, yeni ve demokratik bir anayasa yapılması konusunda bugüne kadar yeterli tavrı göstermediler. Bu konuda çalışmalarımızı güçlendirecek ve tüm topluma yaymaya çalışacağız” dedi. “Türkiye bir hukuk devleti olamıyor” diyen Keskin, yazılı hukuk ile uygulamasının birbirinden farklı olduğunu ifade etti. Keskin, yazılı hukukun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin hayata geçirilmesi için de mücadele edeceklerini söyledi.
‘BARO SİYASİ AİDİYETİNE UYGUN DAVRANIYOR’
Mevcut baro yönetiminin avukatlara yönelik hak ihlallerine siyasi aidiyet üzerinden yaklaştığını ifade eden Keskin şöyle konuştu: “Örneğin Ergenekon Davasına gösterdikleri ilgiyi, yurtsever-demokrat avukatların, ÇHD’LI avukatların, cemaate mensup avukatların yargılamalarında göstermediler. Bütün avukatlar, esas olarak bir eylemden değil sadece düşünce ve ifade özgürlükleri nedeniyle yargılanıyor. Bunun dışında Selahattin Demirtaş ve Aysel Tuğluk gibi birçok hukukçunun da sivil siyaset yapma hakkı engellendi. Avukatların düşünceleri nedeniyle yargılanması halinde baroların hiçbir ayrım gözetmeden ilgilenmesi gerekiyor. Baro kendi siyasi aidiyetine uygun davranıyor, çok ulusalcı bir yaklaşımı var. Bu nedenle de tutuklu ve gözaltındaki
avukatlara yeterince ilgi göstermiyor. Yine aynı şekilde Cumartesi Anneleri’ni ele alalım. Cumartesi Anneleri bu coğrafyanın en kabul görmüş sivil itaatsizlik eylemi ve 1995’ten bu yana devam ediyor. 700. haftadan beri büyük bir saldırı altındalar. Ancak aileler, defalarca talep etmelerine rağmen barodan randevu dahi alamadılar. Oysa bu eylem çok önemli bir sivil toplum eylemi ve baroların bu tür eylemlerde, hak ihlallerinde ses çıkarması lazım. Çünkü bu eylemin engellenmesi Türkiye’nin hem iç hukukuna hem imza attığı uluslararası sözleşmelere aykırı. Bütün bunları barodan daha fazla dile getirebilecek bir hukuk kurumu yok.”
Baroların ve yargının bağımlılığını hukuk ile siyasetin iç içe olmasına bağlayan Keskin, “Devletin kırmızı çizgilerinin tartışılmaya açılması gerektiğini düşünüyorum. Yüzleşme olmadan demokrasi olmayacağına inanıyorum. Edward Said’in bir sözü var, ‘Entelektüel kriz çözmez, kriz çıkarır’ diyor. Kriz çıkarmak tabii ki şiddet anlamında değil. O sistemin bütün açmazlarını tartışmaya açmak gerekiyor. Çünkü biz bu coğrafyada konuşamıyoruz. Bize konuşmak, düşünmek yasaklanıyor. Biz bunun ortadan kaldırılması için bir mücadeleye giriştik” diye konuştu.