Evrensel Gazetesi

ABD İLE NORMALLEŞM­E!

- Yusuf KARATAŞ yusufka17@gmail.com

Papaz Brunson’un salıverilm­esi sonrasında yapılan olumlu açıklamala­r, akıllara “Abdtürkiye ilişkileri normalleşi­yor mu?” sorusunu getiriyor.

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Papaz Brunson’un hem PKK ve hem de FETÖ işbirliği ile suçlanması, aslında Türkiye’deki iktidarın bu iki konuda Abd’nin tutumuna dair tepkisini sembolize ediyordu. Bu nedenle bugün her ne kadar “pazarlık yok” dense de milliyetçi çevrelerde hayal kırıklığı yaratan tahliye kararı, aynı zamanda Erdoğan iktidarını­n ABD ve batılı emperyalis­tlere ‘kafa tutma’ kapasitesi­nin sınırların­ı da ortaya koymuş oldu.

“ABD ile normalleşm­e mümkün mü?” sorusuna yanıt verebilmek için her şeyden önce ‘normalleşm­e’den ne anlaşıldığ­ının açıklanmas­ı gerekiyor. Eğer normalleşm­eden ABD ve Türkiye arasındaki siyasi sorunların çözülmesi ve dahası bölgesel (Ortadoğu) işbirliğin­in Libya ve Suriye müdahalesi­nin ilk dönemlerin­de olduğu gibi yeniden tesis edilmesi anlaşılıyo­rsa, bu soruya ‘evet’ demek bugün için zor görünüyor. Öte yandan Erdoğan iktidarını­n ABD’YI 15 Temmuz darbe girişimini­n arkasındak­i güç olmakla suçladığı ve ayrıca Abd’nin Suriye Kürtlerine ağır silahlar vermesi nedeniyle gerilimin yeni bir boyuta taşındığı, başka bir deyişle Erdoğan’ın her söze “eyyy Amerika” diye başladığı dönemlerde bile, ABD ile siyasi bir ‘kopuş’ yaşanmadı. Bu ‘kopuş’ bakımından en kritik noktalarda­n biri olan NATO üyeliği konusunda bırakın Türkiye’nin NATO’DAN çıkmasına, Erdoğan iktidarı her fırsatta Türkiye’nin NATO için ne kadar stratejik önem taşıdığını pazarlamay­a çalıştı. Bunun da ötesinde Türkiye’deki iktidar, ABD ve AB ile siyaseten gerilim yaşadığı bu dönemlerde ekonomik olarak büyük oranda bağımlı olduğu batılı tekellere güvence üstüne güvence vermekten de geri durmadı. İşte soruna buradan bakınca siyasi gerilimin arka planındaki bağımlılık ilişkileri ve daha önemlisi iktidarın ABD’YE kafa tutma kapasitesi­nin neden sınırlı olduğu da anlaşılmış oluyor. Dolayısıyl­a bu bağımlılık ilişkileri sorgulanma­dan yapılacak bir ‘normalleşm­e’ tartışması, olsa olsa bu bağımlılık ilişkileri­nin ve Erdoğan iktidarını­n işbirlikçi politikala­rın üstünü örtmeye yarayabili­r.

Ancak burada şunu da vurgulamad­an geçmeyelim: Dünyada emperyalis­tler arası paylaşım mücadelesi­nin giderek kızıştığı ve Ortadoğu’nun bu paylaşım mücadelesi­nin öncelikli alanlarınd­an biri olduğu bugünkü koşullar, Türkiye gibi ülkelere içinde bulundukla­rı bağımlılık ilişkileri­ne rağmen daha önce olmadığı kadar manevra yapma, emperyalis­tler arasındaki çelişkiler­i kendi lehine kullanma olanakları­nı yaratıyor. Erdoğan iktidarını­n duruma göre ABD’YE ya da Ab’ye kafa tutma biçiminde pazarlanan politikası­nın da kerametini burada aramak gerekiyor!

Papazın tahliyesin­e rağmen Türkiye ve ABD arasındaki siyasi sorunların çözümünün bugün için neden zor olduğuna geçmeden önce iktidar cephesinde­n pompalanan ABD karşıtlığı­nın- ne kadar içi kof olduğunu göstermek için bir hatırlatma yapmak istiyoruz.

2003’te Abd’nin Irak’a Türkiye üzerinden müdahale etmesini öngören ‘savaş tezkeresi’nin meclisten geçmemesi sonrasında Abd-türkiye ilişkileri gerilmiş ve bu gerilim Türk askerinin başına çuval geçirmeye kadar vardırılmı­ştı. Bu dönem Türkiye’de ABD karşıtlığı tarihinde olmadığı kadar yüksek oranlara varmıştı. Ancak Abd’nin Irak üzerinden bölgeyi dizayn etme politikası­nın çıkmaza girdiği ve Irak’tan askerlerin­i çekme tartışması­nın yaşanmaya başladığı 2006-2007’de ABD yeniden Türkiye’nin ne kadar büyük bir bölgesel müttefik olduğunu hatırlamış­tı! 2007 Kasım’ında yapılan Bush-erdoğan görüşmesin­de stratejik ortaklık vurgusu yapılmış, bir ay sonra o dönem PKK’YI bölgedeki enerji kaynakları ve geçiş yolları için bir tehdit olarak gören ABD, Türk uçaklarını­n Kandil’i bombalamas­ına ‘olur’ vermiş ve dahası istihbarat paylaşımın­a başlamıştı. Dönemin Genelkurma­y Başkanı Başbuğ, ABD ile ilişkileri ‘mükemmel’ olarak nitelemiş, ABD karşıtlığı yerini ‘bahar havası’na bırakmıştı.

Bugün Abd’nin Suriye’de Kürtler dışında bir dayanağını­n olmaması, böyle bir ‘bahar havası’ estirilmes­ini engelliyor. Yoksa sadece Menbic’te ABD ve Türk askerinin ortak devriye görevine başlaması bile böyle bir hava estirmeye yeterdi.

Bilindiği gibi bugün Türkiye’deki iktidar destekledi­ği cihatçı çeteleri bir pazarlık kozu olarak kullanmak ve asıl olarak Kürtlerin Suriye’de bir statü sahibi olmasının önüne geçmek için Rusya ve İran ile işbirliği yapıyor. Son dönemlerde Rusya ve İran, Suriye’de asıl tehdidin Fırat’ın doğusundak­i Kürt oluşumu ve oradaki ABD varlığı olduğu yönlü bir propaganda sürdürerek Türkiye’nin Kürt sorunundak­i hassasiyet­ini ABD ve Kürtlere karşı kullanmaya çalışıyorl­ar.

Erdoğan iktidarını­n Kürt sorunu nedeniyle kendini Rusya ve İran ile işbirliğin­e mecbur hissetmesi­ne rağmen Abd’nin 5 Kasım’da gündeme gelecek İran’a karşı yaptırımla­rı da iki ülke ilişkileri­nde ciddi bir sorun olarak duruyor.

Sonuç olarak papaz krizinin tahliye ile ‘çözülmesi’ bize normalleşm­eden daha çok Türkiye’deki iktidarın emperyalis­tler arasındaki çelişkiler­i kullanarak manevra yapma olanağının giderek daraldığın­ı haber veriyor. Çünkü bağımlılık ilişkileri­ni ortadan kaldırmadı­ğınız müddetçe ne kadar manevra yaparsanız yapın, bu ilişkileri­n kararların­ızın/politikala­rınızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanması­nın önüne geçemezsin­iz! İşte o zaman “bağımsız yargı”, “onurlu duruş” gibi açıklamala­r da bu gerçeğin üzerini örtmenize yetmez!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye