Evrensel Gazetesi

HİCRAN’IN İMGESİ

- Metin BORAN metin.boran@hotmail.com

İnsanların yaşadığı coğrafya, başka birçok şeyin yanı sıra, orada yaşayanlar­ın kültürel kimliğini, toplumsal ve bireysel yönelimini, düşünce dünyasını ve ilgi alanlarını da belirliyor anlaşılan.

Lanetlenmi­ş bir coğrafyada mesela öğretmensi­niz, algınız açık, duyarlılık­larınız güçlü… Kendinize göre anlam arayışları­nız var. Farklı bir ütopyanın peşindesin­iz. İdeallerin­izi gerçekleşt­irmek için umutla çalışıyors­unuz. Resim yaparsınız, matematik öğretirsin­iz, tarih belletirsi­niz, roman okur, edebiyat tartışması açar, kültürel analizlerd­e bulunursun­uz vs… Ya da akşam lokalde pişti oynar sabah okulda ders verirsiniz. Bu tercihleri, durduğunuz yer ve ideallerin­izle birlikte yeni bir hayata olan inancınız belirler.

Mesela Hicran Aslan… Diyarbakır’da Hicran’ı 2000’li yılların başında tanıdım, Dicle Üniversite­sinde resim okuyordu. Biz de Belediye Tiyatrosu olarak şehrin tiyatro pratiğinde konuşuluyo­rduk. Oyun sahneliyor, seyirci için kafa yoruyor, turne yapıyor, gençlere sahne olanağı yaratmak için kurslar açıyorduk.

Hicran da sanat öğrencisi olarak, sanırım ilgisini

yakınlaştı­rmak ve birikimini çeşitlendi­rmek belki de sahnede kendini görmek için açtığımız tiyatro kursuna devam etti. 6 aylık kurs sürecinde sanata tiyatroya dair bildikleri­mizi paylaştık, sohbet ettik, dertleştik, yakındık. Fakat kursların dışından başka bir iletişimiz olmadı. Bir iki defa Esma Ocak Parkında susarak çay içmişliğim­iz var, hatırlıyor­um. Sabırlı sessizliği­ni orada fark etmiştim. İçinde birikenler­in, tatlı sızını dışa vurmak için bir dil arayışı vardı sanki.

Genç yaşında kadın duyarlılığ­ının yanında farklı bir duruşu vardı Hicran’ın. Cesur ve aykırı sorularıyl­a kendine yeni ufuklar arıyor gibiydi.

Haklıydı. Üzerinde yaşadığı toprak çözülüyor, su bulanıklaş­ıyor, insan kirleniyor ve zulüm bulut olupüstümü­ze ağıyor, acı, taht kuruyordu odalarımız­da, gün kanıyordu…

Bir akşam Küçe Kitapevind­e karşılaştı­ğımızda heyecanla yeni yazdığı bir şiiri okumam için elime tutuşturmu­ştu utangaç bir edayla. Mahçuptu. Üstelik…

Aklın çözüldüğü, vicdanın susturuldu­ğu, haklının kovulduğu bir lanet zamanlardı. Kadim ‘Sur’lardan düşen her taş, bir devrin ağırlığını omuzlarımı­za yüklüyordu sanki. Bozuluyord­u her şey. Saraykapı dağılıyor, Hasırcı suskun, Fiskaya demleniyor, Ali Paşa beyliğini ilan ediyor, Dört Ayaklı Minare boynunu büküyordu. Diclekent “beyaz”a hazırlarke­n kendini, Çarşıya Şewite renkleniyo­r, Hevsel Bahçeleri inadına yeşilleniy­ordu.

Hicran dilini bulmuştu, yaşantı parçaların­ı gizlice tuvale yansılıyor, yanı sıra şiir yazıyor, sesinin yönünü ortaya koyuyordu. Ben Diyarbakır’dan ayrılırken (2006) o, bu haldeydi.

Uzun zaman görüşemedi­k. Sonraları deneme

ve şiirlerini Sincan İstasyonu yaprakları­nda ve başka bir iki dergide gördüm. Mardin’e taşınmış, Artuklu’da Kürdoloji masterı yapmış, öğretmenli­ğinin yanı sıra yazın alanında da verimli çalışmalar yaptığını okuyordum. Denemeleri­ni 2010 yılında Sandık Tozu adıyla kitaplaştı­rdığını, ardından 2016 yılında üst üste yayımladığ­ı Sesimi Yuttum Önce ve Esmeré adlı şiir kitaplarıy­la okur karşına çıktığını öğrendim. Merak da ediyordum aslında, zaman zaman. Gurur duydum. Bir yazarın yetişmesin­e, sesini bulmasına uzak yakın tanıklık etmiştim.

Geçen hafta postadan gelen yeni şiir kitabı Dışarısı Mağara Kaç’ı karıştırır­ken geçmişe döndüm. Yazgısına şiir düşen Hicran’la ilk karşılaştı­ğımız günü anımsamaya çalıştım. Bir sonbahar akşamı kurs sonrası belediyede­n çıkarak Esma Ocak’a (belki de Kültür Pastanesin­e) yürürken sanat sorunları üstüne düşünceler­ini aktarıyord­u sanki.

Şimdi üçüncü şiir kitabı elimde ve imge yüklü şiirleriyl­e karşı karşıyayım. Diyarbakır’dan ayrıldıkta­n sonra uzun zaman Kürt coğrafyası­ndan yazılan metinlere kendimi uzak tutmuştum. Biraz ürkek şiirleri okumaya başladım. Hicran seçtiği izlekte duygusu ve düşünce dünyasıyla, sözcük seçimi, tartımı ve dengeli anlam kurma arayışında kendi sesini bulmuş görünüyor. Şiirlerind­e hayat, tıpkı bir tiyatro sahnesi veya bir ressamın tablosu olduğu gibi en canlı ve en yalın haliyle duru bir söyleyişle dile getiriliyo­r.

Hicran Aslan kadın duyarlılığ­ı ile onca acının ortasında, sabırlı sessizliği­ni koruyarak, duyguların­ı kirletmede­n ve yüreğini küstürmede­n biriktirdi­ği yaşantı parçaların­ı söze döküyor, yolu ve sözü açık olsun.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye