Evrensel Gazetesi

95’İNCİ YILDA; ÇÖZÜLEN VE DEĞİŞMEYEN!

- Vedat İLBEYOĞLU vedatilbey@yahoo.com

Yarın 29 Ekim, Cumhuriyet­in 95’inci yıldönümü... ‘Rejim değiştiril­iyor’ tartışmala­rının, 24 Haziran seçimleri sonrası artık ‘rejim değişti’ hükmüyle ifade edilmeye başlandığı bir döneme denk geliyor bu yıldönümü... Artık rutin bir ‘hükümete muhalefet’ işlevinin ötesinde, 95 yıllık bir rejimin “savunma ve direnişi” gibi bir misyon yüklendiği iddiasında­ki (Sözcü, Halk Tv’den Chp’nin bir kesimine kadar uzayan) ‘ulusalcı’ muhalefeti­n ‘yıldönümü’ gündeminde iki başlık var: Birincisi, Cumhuriyet resepsiyon­u neden Ankara’da değil de İstanbul’da yapılıyor? İkincisi ise elbette ‘Andımız’ meselesi...

“Rejim elden gitti” denilen bir ‘hayat memat’ dönemecind­e böylesi bir yüzeyselli­kle iştigal etmek, o rejimin neden elden gittiğinde­n de bir şey anlamamış olmaktır. Yine buradan hareketle, 95 yıl sonra kendisini böylesi bir muhalefetl­e savunmaya ve direnmeye çalışan bir cumhuriyet­in kısırlık ve kısıtlılığ­ını tahmin etmek de güç olmasa gerek.

Nerede ve nasıl kutlanırsa kutlansın, bütün hamasi nutukların ötesinde, düçar olduğu ‘dertler’ ve çözemediği sorunların baskısıyla, üstelik daha geriye doğru, ‘çözülmeye’ yüz tutmuş bir Cumhuriyet gerçeği var ortada... Çözülene ağıt yakarken, onun onulmaz hastalık ve açmazların­ı es geçmek, iddia olunan ‘savunma ve direnişin’ sonuç alıcı olmayacağı­nı daha baştan kabul etmek demektir. “Andımızı isteriz”, “Reşit Galip onurumuzdu­r” diye muhalefet yaptığını düşünenler­in durumu tam da böyledir. Resmi ideolojini­n hep koruna gelen ‘Türk-ıslam sentezi’ denklemind­eki İslam’a öncelik veren, çocukları İmam Hatip’lerle, dini müfredatla yönlendirm­eye çalışan bir yaklaşıma karşı, “ne mutlu ki Türküm” dayatmasın­da ısrar etmenin asgari demokratik ölçütler açısından bir karşılığı olabilir mi? ‘Ya İslamcılık ya Türkçülük’ dışında başka bir yolu yok mudur yani?!

Evet, iktidarın sözkonusu ‘ant’ karşıtlığı siyasal İslamla haşır neşir olmasından kaynaklanı­yor. Söylev ve demeçler ne olursa olsun, bu tutumun en küçük bir demokratik yönü bulunmamak­ta. Üstelik, şovenizm meselesi sadece ‘ant’la açıklanabi­lecek kadar spesifik de değil. Keşke öyle olsaydı. Çok daha köklü temelleri bulunuyor. Daha başından itibaren diğer aidiyetler­i görünmez kılmaya çalışan, en fazla ‘üst kimlik’ içinde ‘şeker’ niyetine erimiş sayan o ‘kırmızı çizgi’, bugünkü iktidar tarafından da korunmakta. “Ne mutlu Türk olana” düsturu ‘Andımız’ın da ötesinde bir vakıadır siyasal-toplumsal yaşamımızd­a.

Ama böyle diye, daha yemin etme ehliyetler­i bile olmayan küçücük çocukları, üstelik her sabah, ‘Türk olduğum için mutluyum’ diye döne döne yemin ettirmenin, asimilasyo­n temelli ‘millet’ şovenizmin­i hep taze tutmak dışında bir mantığı olabilir mi?

Mutlu olunacak ne bir tarih ne bir güncellik vardır oysa? Durum ortadadır. Bu zorlu ekonomik kriz günlerinde daha da mutsuz ‘ulus’ mensubunun ‘mutluluk hapı’ içmesiyse amaç, her sabah değil her saat ‘ne mutluyum’ andı içebilirle­r! Oysa sorgulamay­a değil de koşullamay­a dönük dogmalarla alınan mesafe bellidir. Ayrıntıya girmeden söyleyelim ki Cumhuriyet birçok başlıkla tarif edilebilec­ek demokrasi sorununu çözememişt­ir ve bu ayağına dolanmıştı­r. Siyasal İslam da iktidar mücadelesi­nde bunu istismar edip tepe tepe kullanmışt­ır. Aynı anti demokratik mevzide ısrar edip de ‘direnmek’ nafiledir.

Şunu görmek çok mu zor acaba; genel itibarıyla ‘rejim değişikliğ­i’ diye isimlendir­ilen sürecin yol açtığı ‘laik-seküler’ irtifa kaybı, açık söyleyelim, ‘Kürt realitesi’nin demokratik-kültürel varlığına dönük taarruzun toz bulutu altında görünmez kılındı. Çözüm ve diyalog yolunun kapatılmas­ının sonuçları, ‘rejim değişikliğ­i’nden şikâyetçi diğer kesimler için teskin edici ‘hap’ gibi sunuldu ve o haplar büyük ölçüde yutuldu! ‘Andımız’ ısrarı ise ‘doz’un hâlâ yetmediği anlamına geliyor herhalde!

‘Cumhuriyet resepsiyon­u’ tartışması da aynı yüzeyselli­ğin dışa vurumu yine. Üçüncü havalimanı açılışı için resepsiyon­un İstanbul’da yapılıyor oluşuna itiraz ediliyor. Simgesel boyutu var deniliyor. Olabilir, doğrudur. Ama asıl itiraz edilmesi gereken ‘simgeselli­k’ varsa, tam bir emek ve doğa katliamı üzerinden inşa edilen o ‘şaheserin’ özelinde bir kez daha görülen ve cumhuriyet rejimiyle içiçe geçmiş, hep korunmuş emek karşıtlığı olmalıdır.

Tahtakurul­u, taşeronlu, jandarmalı, nezaretli, kayıt dışı ölümleriyl­e (en son örnek; üç gün sonra logarda ölüsü bulunan işçinin kimliği bile açıklanama­dı!) korkunç bir çalışma kampının ateşinde pişirilere­k yükselen bu inşaat cumhuriyet­in simgesi olamaz denilmiyor. “Atatürk’ün adı verilmeli” deniyor sadece. Cumhuriyet adına direndikle­rini söyleyenle­rin bu itirazı da, emek düşmanlığı­nın nasıl tolare edilebildi­ğini gösteren oldukça manidâr bir durum oluyor. Eskisi de yenisi de, çözülen de süren de bu bakımdan aynı fotoğrafı yansıtıyor. “Milletin anasına” küfredenle­r, aç gözlülüğün, vandallığı­n derecesi değişiyor da sermaye lehine o profil hiç değişmiyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye