Kişisel bir keşif öyküsü
KONULU İLK FİLMLER
karşısına çıkan ilk konulu Türk filmi Sedat Simavi’nin, Mehmet Rauf’un dört perdelik oyunundan uyarladığı “Pençe”dir. Yarı askeri bir kurum olan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin yerli ve konulu film arayışlarının ilk örnekleri Sedat Simavi’nin yönettiği “Pençe”, “Casus” ve “Alemdar Vakası”dır. “Pençe” sadece izleyici karşısına çıkan ilk film değil aynı zamanda da cinsellik içeren ‘ilk erotik’ Türk filmidir de. Agâh Özgüç, “Şehvet düşkünü isterik bir kadınla ilişki kuran Pertev ve evli bir kadın uğruna yuvasını unutan arkadaşı Vasfi’nin öyküsü” diye tanımladığı filmi şöyleanlatır: “Pertev, Leman adlı kadınla ilişki kurar. Leman aşırı ihtiraslı, doyumsuz bir kadındır. Pertev, Leman’ın önüne gelen her erkekle yattığını öğrenince deliye döner, ruh sağlığı bozulur. Vasfi, Feride adlı evli bir kadınla sevişmektedir. Vasfi, bu kadına olan tutkusu nedeniyle karısını ve çocuğunu evden kovmuştur. Bu arada Feride’nin kocası Cebir, âşıkları suçüstü yakalar, tabancayla Vasfi’yi yaralar, Feride de çırılçıplak sokağa fırlar.”
“Casus” filminde, 1. Dünya Savaşı’nda geçen bir casusluk öyküsü anlatılır. “Alemdar Vakası” ise ilk tarihsel film denemesi olarak kayıp filmler tarihimizdeki yerini alır. “Film piyasaya çıkmadan 1. Dünya Savaşı sona erer. Montaj halinde olan film de –o zaman filmi çevirtenmüdafaa-i Milliye Cemiyeti mallarıyla birlikte hazineye intikal eder ve Osmanlı İmparatorluğu ile tasfiye edilir.”
İlk dönem Türk sinemasında Muhsin Ertuğrul’la başlayan Tiyatrocular Çağı öncesinde, yine tiyatro kökenli Ahmet Fehim (Mürebbiye, Binnaz 1919) ve Şadi Fikret Karagözoğlu (Bican Efendi Serisi, 1921) tarafından yönetilen filmler vardır.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Mürebbiye”de, Fransa’da dikiş tutturamayarak sevgilisi Maksim’le İstanbul’a gelen ve bir ailenin konağına mürebbiye olarak giren Anjel’in öyküsü anlatılır. Maksim, Anjel’i otel odasında başka bir erkekle suçüstü yakalar ve kovar. Konaktaki tüm erkekleri baştan çıkarır, Konağın sahibi Behri Efendi’den aşçıbaşı Tosun Ağa’ya kadar hepsini parmağında oynatmaya başlar. Film İşgal altındaki İstanbul’da kısa bir süre gösterilmesine karşın, “Fransızları küçük düşürdüğü gerekçesiyle” işgal kuvvetleri tarafından Anadolu’da gösterilmesi yasaklanır. “Binnaz”da da Lale Devri’nde güzelliği ve fettanlığıyla iki erkeğin başını döndüren, birbirine düşüren Binnaz’ın öyküsü anlatılır.
Darülbedayi’de sahnelenen ve Şadi Fikret Karagözoğlu’nun oynadığı Bican Efendi tiplemesi seyirci tarafından çok beğenilince, sinemaya da aktarılır. Zengin bir köşke vekilharç olarak giren Bican Efendi, işgüzarlığıyla işleri karıştırır, herkesle çatışır. Köşkte verilen bir toplantıyı polise haber verir ve köşk basılır. Suç karakolda Bican Efendi’nin üstüne kalır. Falakaya yatırılan Bican Efendi, hapse atılır. Bir güldürü filmi olan “Bican Efendi Vekilharç”ın devam filmleri de çekilerek ilk ‘sinema dizisi’ oluşur. Kısa skeçlerden oluşan dizinin ikinci filmi “Bican Efendi Mektep Hocası”, üçüncüsü de “Bican Efendi’nin Rüyası”dır.
Türk sinemanın konulu ilk örneklerinde, “Bican Efendi” serisinin, tarihsel film denemesi olan “Alemdar Vakası”nın ve bir casusluk öyküsünün anlatıldığı “Casus”un dışında yapılan filmlerde, merkezinde baştan çıkaran kadınların olduğu ve baştan çıkan, birbirleriyle yarışan erkeklerin öyküleri filme alınmış, dahası “Binnaz” örneğinde olduğu gibi ‘gişe de’ yapmışlardır.