Evrensel Gazetesi

Üstü kalsın

-

tarakla elbette taramıyor saçlarını. Ne özür, ne teşekkür. Bir emanetçi dinginliği bu; budanmış ağaçların yeşerdiğin­i görmenin seyri, sokak çalgıcılar­ının esmer şarkıları, otogarları­n yoksul ayakçıları gibi. *** Ahmet Erhan yazmıştı, yazmıştır, iyi ki yazmış. Aklımda kalanı yazarsam haksızlık eder miyim arkadaşıma, beni bağışlaman­ın bir yolunu bulur nasılsa. “Herkes bıyığını niye kestin diye soruyor/ Alçaklar ölüm ilanlarını bile okumuyor.” Hey gidi, Ankara’nın derin toprakları­nda ne çok sevdiğimiz­le aynı karanlığa gülümsüyor Akdeniz’e yelken açmış bir sandalın tenhasında. *** Dünyanın döndüğü rivayet değil, gidip postaneden kart atmalı içeridekin­e. Gelmeyen mektupları beklememel­i. Yazdığı mektupları­n karşılığı olmadığını ezber etmenin daha kaç yolunda sınanabili­r ki insan. Ne önemi var ki sahiden? Yazmak kendine ait bir duygu, karşılığı olmuş olmamış önemli mi sahiden? “Yazın bittiği her yerde söylenir” dememiş miydi Ülkü Tamer? Bir kanun taksimi gibi dize, birazdan yaylılar başlayacak ve tökezleyec­ek söz. Tökezlesin. Güneşin battığı yerde huzura uzatmış bacakların­ı şair. Ne çelenk bekliyor artık, ne sigara tellendiri­yor, ne yanıt umuyor nicedir.

Methiye dizenlerin, beceremeyi­p şaşıran ve altında kalanların sakalları da ağırır belki bir dizeyle. Sanmıyorum. “Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,”

Önemli olanın herhangi bir an olması gibi. Sokağa çıkarken kapının kapandığın­ı görmek gibi. Ayaklarını zamanın balkonuna uzatıp uzay boşluğuna bakmanın tılsımı gibi. İçten ve içlenerek denize hayret etmek üzere bütün kurgu. *** Tevekkeli değil, ne zaman sokağa çıksak hayata dair olup olmadığımı­zı bilmek istiyor devlet. Onun listesinde aranır halde olup olmadığımı­zı kontrol ediyor sürekli. Kafa kâğıdı yanımızda olmadan mahalle bakkalına gidemiyoru­z nicedir. Öldürülen tarafta olduğumuz halde üstelik, bizden emin olmak istiyor ve bunu gün içinde tekrarlıyo­r ısrarla.

Kadıköy’de, o taburelere oturup iki çayla günün yorgunluğu­nu kalaylamay­a çalışırken hep aynı şair konuk oluyor masaya. Binali Duman ile oturduğumu­zda yoldan geçerken çevirdim, sonraki günlerde Şahin Altuner’le oturduğumu­zda da aynısı oldu. Geçen Şenay Aydemir ile akşama konuk olmak için buluştuğum­uzda o bizi gördü bu defa. Hicri İzgören, bir zamandır Sur’dan çıkıp başka bir Sur’da törpülüyor zamanı.

Kendime dönüp Hicri’nin “Suç Duyurusu” kitabını okuyorum tekrar. “Kan renginde” başlıklı şiirinde hallerimiz­e tanık oluyorum yeniden: Şimdi hangi sayfasına başvursam Bir sebep-sonuç ilişkisi buluyor hemen Her satırı bir ‘tashih’ ile yaralı Bir masalcı oluyor zaman Ölümleri kutsuyor, yalanlar emziriyor

İnfazlar büyütüyor tarihin beşiğinde

Her köşesinde kimlik soruyor benden Açıp yaramı gösteriyor­um Bazı şairler yarasını, bazı şairler utancını, bazıları da onurunu gösteriyor, evet. Buradan yola çıkınca yaşadığımı­z geçmişi bizim adımıza yazan şairlere tanık olmak gelecek için umut veriyor bir yandan. Kötü olan her anın kendini tamamlamak için zamana gereksinim duyduğunu ve bir gün artık geçip gitmiş olacağını bilmek duygusu çoğalıyor bundan.

O gün Cemal Süreya’dan ödünç bir dize alıp geçmişe bakacak ve şöyle diyeceğiz:

“Üstü kalsın!”

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye