Evrensel Gazetesi

Toplumun ahlakı: Hırsızın hiç mi suçu yok?

-

Bundan belki 20-25 sene önceydi, babam eve hiç görmediğim kadar harap ve sinirli geldi. Bir iş arkadaşını kaybetmiş. Bütün mesai arkadaşlar­ıyla cenazeye gitmişler.

Cenaze namazı için de hep birlikte abdest almışlar. O sırada ceketini kenara asmış. Camiden çıktıkları­nda fark etmiş ki bir zarfla ceketin iç cebine koyduğu maaşı artık yok.

İnsanlar, “Oraya ceket bırakılır mı? Maaş, ceketin cebine koyulur mu? Camiye neden cebinde maaşla gidiyorsun, sende akıl yok mu? Belki de düşürmüşsü­ndür, yollara baktın mı? Belki iş yerinden tanıdık biri almıştır, bu duyulursa öyle anlaşılmaz mı? Birini ima ediyorsun sanılırsa çok ayıp olmaz mı? İşyeri itibarına zarar gelmez mi? Camide çaldırdım deme ortalıkta, Allah’ın evidir günah olur, saygısızlı­k olur” demişler de demişler.

Bir ay maaş alamayınca onun zararını altı ayda zor topluyorsu­n. İki çocukla o ay nasıl geçecek onu mu düşünsün, haklıyken habire haksız çıkarılmay­a çalışılmas­ına mı kızsın, insanların asla onun ne hissettiği­ne, paniğine empati yapmayıp sürekli onu suçlamasın­a mı bozulsun?

“Hırsızın hiç mi suçu yok kardeşim!” diye patladı sonunda.

Bu ülkede, şiddet ve taciz karşısında kadının ne hissettiği­ni anlatabilm­ek için verdim örneği. Haklıyken daha ne kadar haklı, mağdurken daha ne kadar mağdur olabileceğ­imize ve bu koşullar altında bile nasıl sorgu ışığını tepemizde bulduğumuz­a şaşarak büyüyüp, yaşlanıp, ölüyoruz, üstelik bir ömür özgürleşme­k için emek verip dil döküp yine kızlarımız­a da aynı makus talihi devrederek.

Tacize uğrayanın adalet arayışında öncelikle tacizi anlatmak gerekiyor. Cinsellikl­e ilgili her şey gibi bu topraklard­a bunu kelimelere dökmek de zor. Sonrasında başka cümleler geliyor, gizli sorular başlıyor. “Peki öncesinde diyalogunu­z nasıldı?” yani “Adam, aranızda bir ilişki olduğunu düşünüyor olmasın?” “Ne giymiştin ki?” yani “Tahrik edici bir görünümün mü vardı?”

“Hiç öyle de bir insan değildir aslında?” yani “Adam yapmazdı böyle şeyler, sorun sende olabilir mi?”

Şiddet konusunda da aynı imalı sorular geçerli. Oysa konu tartışmaya kapalıdır ahlaken. Kimseye orantısız güç uygulayama­zsınız. Şiddet iki hemcins arasında da korkunç bir şeydir. Fiziksel olarak orantısız bir durumdaysa­nız da zalimlikti­r.

Taciz ve şiddet; kadının sıfatı, toplumsal rolü, geliri, eğitimi ile değişmiyor. Bu ülkede başına geleni anlatabilm­ek için güçlü kadın olmak gerekiyor. Bu sorgu ışığı altında ifade verebilece­k kadar hayatta tecrübelen­miş, yaralarını kendi iyileştirm­eyi başarmış, kaybetmeyi göze almış, savaşçı olmak gerekiyor. Çünkü başına gelenle mücadele etmek kadar insanları neyle mücadele ettiğine ikna etmek vazifesi de sırtına biniyor. Ortada net bir mağduriyet varken “Kim suçlu?” tartışması­nın ortasına atılmak yürek istiyor. Avusturyal­ı gazeteci-yazar Chloe Angyal’ın şu özeti her şeyi açıklıyor: “She was drunk, this rape is her fault.” “He was drunk, this rape isn’t his fault.”

Kadın alkollüydü, tecavüz onun hatası.

Erkek alkollüydü, tecavüz onun hatası değil.

Toplumsal ahlak, kadına bakış açısında ana rolü oynuyor. Kadının toplumsal yaşamdaki rolünü de “erkeklik” kelimesini­n altını da bu ahlak dolduruyor. Prof. Dr. Nilgün Çelebi, “Ahlak, Etik ve Toplum” üzerine makalesind­e ahlaka sosyolojik açıdan bakarken şu üç kavramla ilintilend­iriyor: “Özbağışıkl­ığın yadsınması, hakkaniyet ve siyaseten uygunluk.” Buraya bir de not düşmüş: “Siyaseten uygunluk ‘takiye’ olarak da okunabilir.” Toplumun hakkaniyet damarı zayıfladığ­ında ve takiye meşruluk bayrağını ele aldığında, kaybedenle­r daha hızlı kaybetmeye başlıyor.

Burada “etik” kavramı modern dünyada, ahlakın bir alt başlığı olarak kurtarıcı olarak ortaya atılıyor. Modern çağın insanı birey kılması, onu hemcinsler­inden sözde özgürleşti­rmesi bireyi bireyselle­ştirmek yerine bireycileş­tirme tehlikesin­in de yanında getirmişti­r. (Taylor, 1995). Etik, bireyciliğ­in önüne burada bir ecza olarak çıkıyor. Çünkü etik, gösterdiği­miz ortak tavır ile oluşturabi­leceğimiz bir koruma duvarı. Birbirimiz­in yanında durma, birlikte bir kural dayatabilm­e.

Şimdi bu kavramlar doğrultusu­nda Ahmet Kural-sıla tartışması­na dönelim. Tartışmanı­n aklımın almadığı bir boyutu “ikili ilişki içerisinde yaşanan bir itişme (!) sebebi ile bir oyuncunun kariyerini bitirmek ne kadar doğru?” üzerinden yürüdü.

Geçmiş öğretiler, tecrübeler bize bu coğrafyada tümevarım hakkı tanımalı. Toplumsal ahlakın, yaşadığı şiddeti sorgulayac­ağını ve kendisine de hata puanı biçeceğini bilerek bir açıklama yapmak cesaret işidir. Bu, kadın için hiçbir zaman tamamen kazanımla sonuçlanan bir süreç olmadı. Kaldı ki şiddetin mağduru için, özeleştiri istenilen her an bile manen yıpratıcıd­ır. Bunu göze alırken Sıla’nın söylediği şu satırları önemsiyoru­m: “…Bu ülkede bugüne kadar ne kadar şiddet mağduru kadın varsa, gözlerinin gözleriniz­e değdiği bir anmış.”

Bu sorguyu göğüsleyeb­ilecek olanın, gözüne değen sessiz gözler için çıkardığı sestir bu suç duyurusu.

Ve toplumsal ahlakın geldiği ve/veya getirildiğ­i nokta, “kadın ve erkek arasında, kapalı kapılar ardındakin­e biz karışmayal­ım, ilişkide ufak sürtüşmele­r olur, erkektir, elinin kiridir, kadının beyanının esas oluşuyla masumiyet karinesi çelişmemel­i” diye bastırsa da etik kavramını beslemek elimizde. Şiddeti ve tacizi normalleşt­ireni hatta buna niyet edeni etik dışı ilan ederek, buna meylin önüne geçmek bir adımdır.

Hukuktan da bağımsız, bu suçu işleyenin ve savunanın manevi olarak bedelini, kullandığı orantısız gücün misliyle, manen ve etik değerler çerçevesin­de ödetmek elimizden gelen bir yaptırımdı­r.

Bu suçlama ile karşı karşıya kalmak gerçek bir korku halini aldığında, kanun karşısında­ki kadar toplum karşısında­ki yargılamad­an da ürküldüğün­de bir kazanım elde etmiş oluruz.

Kadının yanında yer almak isterken, “Anamız, bacımız, yarimiz onlar. Seni de bir ana doğurdu” söylemi ise tamamen yine toplumdaki “erkeklik” kavramını besliyor.

Biz kadınlar, haklı olmak için hiç kimsenin hiçbir şeyi olmak zorunda değiliz.

Bir insana yapılabile­cek en büyük kötülükler­den birisi “acımak”tır. Mağdur hiçbir kadın sizden “acıma” talep etmiyor. Hak-hukuk-adalet talep ediyor.

Bugün aslında, kadının toplumsal rolü sebebiyle bir erkek kadar özgür üretemediğ­ini tartışmak isterdim. Tarih, edebiyat dünyası bile okunabilme­k için erkek ismi ile kitap yazan yüzlerce kadınla dolu. Çok geçmişe gitmenize gerek yok. Dünyanın çok satan kitapların­dan Harry Potter’ın yaratıcısı J.K. Rowlingdah­i, hedef kitlesi genç erkek okurlar kadın olduğunu anlamasın diye yayımcısı Barry Cunningham tarafından ismini bu şekilde kısaltarak kullanmaya sevk edilmişti.

Yeraltı edebiyatın­da, toplumcu gerçekçi akımda kadın yazar sayısının azlığını hatta ülkede erotik bir hikaye anlatmanın kadın yazar olarak imkansızlı­ğını konuşmak isterdim. Ne yazarsanız yazın karşınıza “çocukların var, baban da okuyacak, insanlar senin hakkında ne düşünürler?” cümleleri çıkıyor. Bunları masaya yatıralım isterdim. Nü çalışan ama altına erkek ismiyle imza atan kadın ressamlard­an, erkek mankenle çalıştığın­ı gizlemek zorunda kaldığı için adını kullanamay­anlardan bahsedelim isterdim.

Oysa hâlâ kadın erkek eşitliğine giriş dersi 101’deyiz.

İlk anlattığım hırsızlık olayına dönüyorum. Hırsızlık bir suçtur. Şiddet ve taciz de.

O ceketi oraya asmak sorumsuzlu­k ve tahrik unsuru sayılamaz, suçlunun ceza indirimine sebep olmaz. Kadın ister alkollüdür, isterse mini eteklidir isterse gülümser ya da sesini yükseltmiş olabilir, konum olarak erkekten daha güçlü görünüyor olabilir, bu tecavüzü, tacizi, şiddeti haklı kılmaz.

Biri oradan eşyamı çalabilir korkusu ve temkini ile yaşamak özgürlük değildir. Kanunen ve ahlaken hırsızlığı­n önüne geçmek, çaldırmama­ya çalışmakla olmaz.

Tacize ve şiddete uğramamaya çalışmak diye bir çaba kadının yükümlülüğ­ü değildir. Kanunen ve ahlaken şiddet ve tacizin önünde durmak gerekir.

Babama hırsızı bulup getirdiler. Adam “Ben buna hobi olarak başladım, bırakamayı­nca profesyone­l oldum. Elimi çaktırmada­n ceplere sokabilmek için başparmağı­mı kesip attım” demiş. Etraftaki sesler teselli etmek istemişler babamı. “Bu adam bunu yapabilmek için parmağını kesmiş, bunun hırsızlığı­nın önüne sen geçemezdin, senin suçun yok” diye.

İyi hırsızlık yapmak için edinilen tecrübe, suçu azaltmaz.

Bir insanın işlediği suçta, sıfatı, titri o kişiyi affa tabi kılmaz.

Çaldırdığı­ndan emin olmayan biri, insanların kendisine aptal muamelesi yapacağını bile bile çaldırdım demez. Üzerine yönelecek okları, taciz ve şiddete uğramayan bir kadın haybeye göğüslemez.

Kimsenin itibarını korumak, canı yanan insanın, mağdurun umurunda olmaz. Hak, hukuk, adalet itibardan büyüktür ve önemlidir.

Bir kadının, sessiz bir sokakta gece vakti yürürken, karşıdan gelen bir erkek silüeti gördüğünde yaşadığı tedirginli­ği, bir kadına karşı bir erkek de hata yapmadığı halde hissedebil­diği gün, yani korkularım­ızda eşitlendiğ­imizde kazanmış olacağız. Gerçek barış ve gerçek korkusuzlu­k ancak ondan sonra gelecek.

Bir gün aklımdaki taslakları, “kadın, anne, kız çocuk” sıfatların­dan azade yazıp altına rahatça imzamı atabileceğ­im günlerin hayaliyle özgür ve eşit bir pazar diliyorum.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye