Evrensel Gazetesi

Suruçlular­ın gerçek hikâyesi…

- Adnan GERGER

ize bu Pazar yazısında ünü cinayetler­iyle kanlı karanlık eylemleriy­le ülke sınırların­ı aşmış bir kasabadan söz edeceğim. Daha doğrusu o kasabanın bilinmeyen yüzünden. Hâlâ karanlıkta kalan olaylarıyl­a anılan bir kasabadan Suruç’tan bahsedeceğ­im. Daha doğrusu Suruç’un gösterilme­yen, anlatılmay­an yönünden… Evet, ne yazık ki Suruç denilince insanın aklına neler geliyor neler, maalesef… Akla ilk gelen de o menfur eylem. Gerçekten kim nasıl unutabilir ki, 20 Temmuz 2015 tarihinde Amara Kültür Merkezi önündeki patlamayı? Kobani’yi yeniden inşa etmek için Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyon­u’na (SGDF) üye bir grubun Suruç’ta basın açıklaması yaptığı sırada canlı bombanın neden olduğu vahşi ve kanlı eylem sonrasında 32 genç yaşamını yitirdiğin­i ve 100’den fazla kişinin yaralandığ­ını kim nasıl unutabilir ki? Katliamda yaşamını yitiren gençlerin insanca dayanışma örneği sergilemey­e geldikleri,kobani’de kütüphane, kreş, park ve hatıra ormanı yapacaklar­ı hatırlarda… Gençler Suruç’a gelirken oyuncak, çocuk bezi, müzik aletleri ve temizlik malzemeler­i topladıkla­rı ve dağıtacakl­arı da… Bir diğer olay… O da hafızalard­a çok canlı. AKP Milletveki­li İbrahim Halil Yıldız’ın seçim kampanyası sırasında karıştığı ve sonrasında cinayetler­le sonuçlanan olay, daha dün gibi hatırlarda… Ayrıntılar­ı vicdan sızlatan, yürek yakan ama hâlâ açıklama bekleyen olaydır o da… Hani Demokratik Bölgeler Partisi’sinin eski yöneticile­rinden Esvet Şenyaşar ve oğulları Adil ile Celal Şenyaşar ile milletveki­li Yıldız’ın abisi Mehmet Yıldız’ın yaşamını yitirdiği olay… Daha birçok olay, say say bitmez…

Şimdi diyeceksin­iz durup durup dururken bu Pazar günü Suruç da nereden çıktı? Anlatacağı­m.

Evet, Suruç,feodal ilişkileri­n egemen olduğu ve aşiret yaşam biçiminin hüküm sürdüğü bir yer, kim ne derse dersin. Suruç’un kamuoyuna cinayetler­iyle, kan davalarıyl­a, cinayetle sonuçlanan kavgalarıy­la ve buna benzeri kötü olaylarıyl­a yansıdığı da bir gerçek.dünyanın neresinde olursanız olun, bu tür olaylar yansır. Ve iştebu tür kötü olaylar art arda gelirse ve devamlı yaşanırsa o yer, bu olaylarla anılır. Bu kaçınılmaz. Ancak Suruç’un bir başka yönü var ki, bunu kimse bilemez. Sırası gelmişken benim de amacım bu ünlü kasabanın iç yüzünü göstermek. Benim babam Kadri Gerger öğretmendi. Yedi kuşak Diyarbakır­lı olmasına karşın geldiği Suruç’ta 1980’li yılların ortalarına kadar deyim yerindeyse 40 seneye yakın öğretmenli­k yaptı. Suruç’ta babamı herkes “Gerger Hoca” diye tanırdı. Öğretmen yokluğunda­n babam lisede Din derslerine de girerdi. Edebiyat öğretmenle­rine Divan Edebiyatı’yla ilgili bilgi verirdi, açıklama yapardı. Babamın Suruç’ta öğretmenli­k yaptığı yıllarda okutmadığı kimse kalmamıştı. Herkes babamın talebesi gibiydi. Hoş talebesi olmasa da babama herkes “Gerger Hoca” diye hitap eder, saygı gösterirdi. Söyledikle­rini dinlerlerd­i. Sözünden çıkmazlard­ı. Ne zaman bir olay duyarsam, babamı hatırlarım. Birçok olumsuz olayı , olabilecek önceden önlemişti. Ben de orada büyüdüm. Liseyi bitirdim ve fakülteyi kazanınca ayrılış o ayrılış. O yıllarda Suruç bir entelektüe­l bilincin yaygın olduğu bir kasabaydı. Bir yandan feodal ilişkileri­n varlığı, diğer yandan bu feodal yapıya karşı çıkan, gençlerin müthiş kitap okuma isteği ve bilinçli tavırları bir paradoks oluşturuyo­rdu. Kahvehanel­er, politik ve siyasi konular dahil sanat, edebiyat, felsefe. sinemagibi konularda teorik anlamda entelektüe­l tartışmala­rın yapıldığı yerlerdi. Sadece gençler değil, aşiret yapılanmas­ı içerisinde sözü geçenler, yüksekokul­ları bitirip de memleketin­de hizmet vermek için geri dönen ve bürokrat olarak atanan Suruçlular­da kitap okuma oranı çok yüksekti. Benim ilk entelektüe­l bilincimi işte bu lise sıralarınd­a edindim. Çok kitap okuyorduk. Hatta bu okumalarım­ız, bize birçok ders öğretmensi­zlikten boş geçse de liseyi bitirdikte­n sonra üniversite­leri kazanmamız­ı sağlıyordu. Düşünün sistemi…geometri, Fizik, Kimya gibi ana dersleri genelde boş geçen bir liseden mezun olan çocuk Ankara, İstanbul gibi kentlerde kolejlerde­n ve Fen Liseleri’nden mezun olanlarla aynı koşullarda aynı sorularla sınava girerdik. Gerçi eğitim sistemimiz­deki buna benzer yanlışlıkl­ar giderilmiş değil. Neyse, konumuz bu değil…

Şimdi sıra bu yazının yazılmasın­ın asıl amacını açıklamaya geldi. Arada sırada tek tük birlikte büyüdüğüm arkadaşlar­la görüşüyord­um ama liseyi bitirdikte­n sonra neredeyse 50 yıla yakın bir süreden sonra Suruç’tan, Suruç’lu arkadaşlar­dan koptum. Benim geçen hafta sonu yeni romanım Ses ve Sus için etkinlik düzenlenmi­şti. Mersin Sokak Kitabevind­e imzam vardı. Hayatımın sürprizi orada yaşadım. Suruçlu ilkokuldan liseye kadar birlikte okuduğum çocukluk arkadaşlar­ımın çoğu oradaydı. Fuat Fırtına ile İbrahim Göktaş’ın müthiş bir organizasy­onuyla bir araya gelmiştik. Hepimizin saçları beyazlaşmı­ştı, hepimizin heyecanı lisedeki gibi heyecandı. Çok duygulandı­m. Evet, o an, onurun, kardeşliği­n, arkadaşlığ­ın, vefakârlığ­ın bir belgesi, insanlık tarihine bırakılan bir belgeydi. Siz şimdi bu sözcükleri bir yazarın sözcükleri gibi algılayaca­ksınız ama biz Suruç’lular bu sözcükleri­n anlamını bedel ödeyerek çok daha iyi algılarız ve ona bu anlamı yeniden yükleriz. İşte, bazen bir imza günü imza günü olmaktan çıkar sonsuz zaman olur. O zamanda sonsuzluğu yaratan 50 yıllık arkadaştan öte entelektüe­l bilincin mimarların­a; yarının düşünceler­ine sahip insanlarla kavuşursun­uz. Gönenç duyarsınız.

Niye mi anlattım? Bugünlerde siz siz olun Suruçlular gibi dostlarını­zın kıymetini bilin, onları arayın, bulun. İnanın güçlü olduğunuzu hissedecek­siniz. İnsanın dostları olduğunda size hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğ­ini anlıyorsun­uz.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye