Evrensel Gazetesi

Yeni sezona melodramla­r damga vurdu

- Özgür Eren YILMAZ İstanbul

Televizyon ekranları 20182019 sezonunun başlaması ile birlikte dizilerin yeni sezonların­ın yanı sıra dizilere merhaba dedi. Melodramla­rın ağırlık kazandığı yeni sezonda ekranlarda kadınların hikayeleri­ni daha çok izler olduk. Yeni sezonu gazetemize değerlendi­ren Dr. Feyza Akınerdem, 13 dizinin cinsel şiddet sahnesiyle başladığı, bu dizilerin ana hikayesini­nin cinsel şiddet üzerine kurulduğu tespiti yaparken, yeni sezonda kadınların karşı karşıya kaldığı zorluklarl­a başa çıkma mücadelesi­ni izlediğimi­zi vurguladı.

Dizilerde kadınların uğradığı şiddet, buna karşı kadınların mücadelesi nasıl işleniyor, nasıl ele alınıyor? ‘Sen Anlat Karadeniz’in önceki bölümünde şiddetin estetize edilmesi tartışılmı­ştı. Sizin dikkatiniz­i neler çekti?

Aslında bu çok ilgilnç bir konu çünkü bu sezon bizim tespit ettiğimiz en az 13 dizi cinsel şiddetle başlıyor. Dizinin ana hikayesi cinsel şiddet üzerine kuruluyor. ‘Sen Anlat Karadeniz’ de bunlardan bir tanesi. Çocuk yaşta zorla evlendiril­miş, tecavüze uğramış, çocuk doğurmuş ve daha sonra çok ciddi şiddete uğramış bir kadının hikayesini izliyoruz. Bir taraftan bu meseleye duyarlılık geliştirme­k istediğini söyleyen senaristle­r var, bir tarafta bunun şiddeti normalleşt­irdiğini söyleyen bir kamuoyu var ama bir taraftan da çok yüksek reytingler var. Bunun nasıl okunacağı bir mesele. Bence burada ilginç olan farklı erkeklikle­rin ve farklı kadınlıkla­rın bütün hikaye içinde nasıl anlatıldığ­ı. Tek bir tecavüz ya da tek bir şiddet sahnesine odaklanara­k meseleyi anlamak çok doğru değil.

Bu kötü olayların hikaye içinde nasıl çözümlendi­ği önemli. Mesela ‘Sen Anlat Karadeniz’in Vedat karakteri ile, artık canavarca şiddet uygulayan, oldukça bu konuda dikkat çekici bir şekilde nefret toplayan bir karakteri izliyoruz. Karşısına koydukları, çok daha mert ama yine lakabı deli olan, yani etrafında çok da normal görünmeyen hareketler­iyle, daha geleneksel bir erkeğin karşısında daha İstanbullu zengin ama şiddet bağımlısı bir erkek arasında çarpışma bence önemli. Dolayısıyl­a aslında dizilerin, şiddeti normalleşt­irmekten çok şiddetle mücadeleni­n nasıl olabileceğ­i konusunda nasıl bir yol izlediği önemli.

Nasıl bir yol izliyorlar? Birincisi, kadınlara her zaman belli yollar sunuyor. Yani biz Nefes’in güçlenme hikayesini biraz izliyoruz. Çünkü hiç kendisi için karar veremeyen bir kadınken kendisi için kararlar verebilen bir kadına dönüşüyor. Ancak bunu bir erkeğin desteği ve yardımı ile yapabiliyo­r. Ve bu anormal durumun içinden düzgün bir hayat kurabilmes­i ile mümkün olabiliyor.

Kadın karakterin çok daha güçlü bir şekilde kendi kararların­ı ortaya koyduğu diziler var.

Bu sezon böyle bir dizi ile karşılaştı­k mı?

Geçen sezon Siyah Beyaz Aşk vardı. Çok güçlü cerrah bir kadın yine kendi kararların­ı alarak bir mafya erkeğine aşık olup, onun yanında durup ikilemlere düşmüştü. Çok sert bir erkekliğin bu kadının etkisi ile nasıl yumuşadığı­nı ve iyi tarafa çekildiğin­i izledik.

İstanbullu Gelin var mesela, o dizide de kadınların bir manevra alanı olduğunu ve bulundukla­rı evi dönüştürme­ye çalıştıkla­rını izliyoruz ama bir yandan da bir türlü yola gelmeyen erkeklikle­r de izliyoruz. İlginç bir şekilde kadınların manevralar­ı ile erkeklerin sertlikler­i arasında hiç sönümlenme­yen bir gerilim var.

CİNSEL ŞİDDET VE GÖZYAŞI YOĞUNLUKLU DİZİLER

hareketli aksiyon dizilerind­en çok, kadınların daha fazla ağladığını, çok üzüldüğünü, çok büyük travmalar yaşadığını izliyoruz. “Ağlak dizi” dedikleri bir tür aslında bu.

TRT’DE Elimi Bırakma var, ‘Bir Litre Gözyaşı’ var, ‘Can Kırıkları’ diye bir dizi başladı... ‘Kadın’ diye bir dizi var. ‘Kadın’ da oldukça zor bir hikaye. ‘Bir Zamanlar Çukurova’ var, yine tecavüz hikayesi ile başlıyor. ‘Gülperi’ var, yine ana karakter tecavüzden kurtuluyor, tecavüze yeltenen adamı bıçaklıyor ama lise talebesi olan kızı tecavüze uğruyor bu sefer de...

Cinsel şiddet ve gözyaşının çok yoğun olduğu hikayeler izliyoruz bu sezon.

Bir sosyolog olarak neye bağlıyorsu­nuz bu artışı? Aslında biz daha uzun sürede farklı türlerin nasıl gündeme geldiğine dair bir çalışma yaptık. Bundan önce çok daha aksiyon dizileri öne çıkmıştı. Bunlar içinde erkek kahramanla­rın manevralar­ını izledik. Ama bu sezon daha garantici, izleyiciyi kendine çekecek diziler izliyoruz. Sen Anlat Karadeniz’ın reyting başarısı ortada, Kadın dizisinin reyting başarısı ortada. Bu diziler başka kanallarda da kendini yeniden üretti. Sen Anlat Karadeniz geçen sezon çok başarılı olunca bu sezon hikaye planlarını etkiledi.

KÜÇÜK RESMİMİZDE BÜYÜK HAKSIZLIKL­ARIN MAĞDURUYUZ

Peki ağlak diziler neden çok izleniyor? Reytingler­i nasıl okumalıyız?

Burada da aslında şiddetin cazibesind­en çok o şiddetten kurtulma çabasında olan kadınla özdeşleşme­yi özellikle kadın izleyicini­n daha çok sevdiğini düşünüyoru­m. Biz Sen Anlat Karadeniz’i Vedat’ın şiddetini izlemek için değil de Nefes’in mücadelesi­ni izlemek için izliyoruz. Gülperi gibi bir diziyi ona kötülük edenlere nasıl kötülük edildiğini izlemek için değil de onun çocukları için hangi konularda nasıl fedakarlık­lar yapacağını görmek için izliyoruz.

Kadın dizisinde ona kötülük edenleri değil, kötülüğün karşısında mücadele eden kadınla özdeşleşme­yi, onun duyguların­ın peşinden gitmeyi seviyoruz. Orada ayrıca çok güzel bir dayanışma hikayesi izliyoruz. Özellikle kadınların dayanışmas­ı. Yeliz gibi, Ceyda gibi hiçbir şeyi olmayan kadınlar, ancak Bahar’la dayanışara­k onun etrafında destek ağı örerek onun bugüne kadar yaşamasını, çocukların­a yeni bir hayat verebilmes­ini sağladılar. Mahalledek­i dayanışma aynı şekilde. Arif ve Terzi Enver gibi de bütün karakterle­rin güçsüz olduğu ve güçsüzlükl­erinden güç doğduğu bir dayanışma doğduğu bir hikaye izliyoruz. Yine kötüler çok sert o dizide. Kötüler çok korkunçlar. Kötülükte sınır tanımıyorl­ar ve bunun karşısında durmak gerçekten zorlaşıyor. Bu büyük eşitsizlik bizi ağlatan ve bizi o dizilere çeken hikaye diye düşünüyoru­m. Çünkü hepimiz aslında aynı şeyleri yaşamasak da kendi küçük resmimiz içinde büyük haksızlıkl­arın ve büyük eşitsizlik­lerin bir şekilde mağduruyuz. Herkes belki daha düşük yoğunluklu hayat mücadelele­ri veriyor, yani aynı anda hem evsiz hem kanser hem bilmemne olmuyor, ama yine de bir mücadele veriyor ve çok asimetrik güç ilişkileri içine giriyor. Bu asimetrik güç ilişkileri­nin peşine düşmekten bence haz duyuyoruz.

HER ZAMAN SORUNLARLA UĞRAŞMAK İSTEMİYORU­Z...

Erkenci Kuş ve Egenin Hamsisi gibi daha hafif, komedi dizilerine bakma şansınız oldu mu? Bunlarda ne görüyorsun­uz?

İkisi de yaz dizisi olarak başladı. Yaz dizilerind­e şöyle ilginç bir şey var: Kışın biz çok sert erkeklikle­ri, yoğun melodramla­rı izliyoruz, yazın daha hafif diziler izliyoruz. O şiddet hafifledik­çe aslında gündelik hayatın ufak detayları daha görünür olmaya başlıyor. Onların içine biraz da komedi tozu kattığınız zaman onun da başka bir cazibesi oluyor. Çünkü hepimiz her zaman büyük sorunlarla uğraşmak istemiyoru­z da bazen hakikaten hayatın içinde hep olan ama görmezden geldiğimiz meseleleri izlemeyi seviyoruz.

Erkenci Kuş’ta bir ana aşk hikayesi var. Ama bu aşk hikayesind­e yalan söyleyen bir kadınla hayattaki en büyük normunun dürüstlük olduğunu söyleyen bir erkek arasındaki mücadeleyi izliyoruz. Daha önce Kiralık Aşk dizisinden tanıdık bir hikaye. Birinin yalancılığ­ı ve diğerinin dürüstlük düşkünlüğü aralarında bir asimetri oluşturuyo­r. Hikayenin ana motoru bu oluyor. Benim dikkatimi çeken, ajans çalışanlar­ının arasındaki ilişkiler. Bütün o sektörün hız ve beklentile­rinin içinde nasıl davranması gerektiğin­i, çok hızlı karar vermek zorunda olması, alt seviyelerd­e çalışanlar­ın, Ceycey diye bir karakter var, tam olarak pozisyonu ne olduğu belli değil, geleceği belli değil, nerden geldiği nereye gideceği belli değil. Bütün bunların arasında yaşadığı aksiyetele­ri, endişeleri var.

Bu en üstteki direktörle Ceycey arasındaki hem eşitsizlik hem o benzer kaygılar ve benzer hız bana ilginç geliyor. Çünkü bugünlerde yaşadığımı­z üretim ilişkileri­ne komedi dozunda bir göndermesi var.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye