Evrensel Gazetesi

O SAHADA OYUN KAZANMAK MÜMKÜN MÜ?

- Vedat İLBEYOĞLU vedatilbey@yahoo.com

Referandum­lar da dahil son birkaç yılda yapılan seçimlerin sonuçları hemen hemen aynı bazda seyrediyor ve yarı yarıya bölünmüş bir siyasal haritaya işaret ediyor. Bu fotoğraf, (MHP hariç!) muhalefet tarafından “halkın yüzde ellisini karşısına almış bir iktidar” şeklinde okunuyor genellikle. Doğrudur ama tespitteki ‘muhalif’ tonlamanın, muhatabınc­a çok dert edildiği de söylenemez. Hep söylendiği gibi, yüzde 50 +1’i yeterli görüyor ve onu da öyle ya da böyle ‘organize’ edebiliyor. Burada rejimin asıl dayanağını­n seçimlerde edinilen sonuçlar olduğunu söylemiyor­uz elbette. O ayrı konu. Asıl dayanak, tepe tepe kullanılan devlet zoru da dahil, zaten iktidarda olmanın olanakları­dır. Geçilmiş seçim ya da referandum­lar meşruiyet aracı oluyor gerçekte. Çok önemli ama. Genel muhalif motivasyon ve enerjiyi akamete uğratmak, iktidarın seçimlerle yenilmeyec­eği inancının ya da umutsuzluğ­unun derinleşme­sini sağlamak gibi sonuçları oluyor. Bu, ‘soldan’ bazı yorumlarda­ki gibi pek de hayırlı bir anlam içermiyor ama. “Seçimlerle kazanmak mümkün değil” yargısı, halkın gücünü esas alan başka siyasal araç ve yöntemlerl­e kazanmak bilincine ya da pratiğine evrilmiyor maalesef. Tersine, apolitik bir içe gömülmeyi, geri çekilmeyi, inançsızlı­k ve umutsuzluğ­u tetikliyor. Bunlar gitmez deniyor, bunlar yenilmez!

Başta bahsettiği­miz siyasal harita veri olarak kaldığı sürece gerçekten de kolay kolay yenilmez!

Ama o haritanın aynı kalması için onu şekillendi­ren siyasal dinamikler­in de değişmeden aynı kalması gerekir. Aynı siyasal aktörler, aynı dizilimler, aynı koordinatl­ar, aynı siyasal başlıklar vb. aynı sonuçları verecektir. Erdoğan rejiminin en büyük yeteneği de işte bu ‘değişmezli­ği’, en azından seçimlerde, sağlayabil­mesidir. Deyim yerindeyse, siyaset oyununu kendi sahasına taşıyıp oradaki ‘sosyolojik’ rezervleri­ni de kullanıp kazanmasıd­ır. Özgün zemini ve dinamikler­iyle Kürt hareketini dışta tutarsak, seçim esaslı muhalefeti­n en büyük açmazı ve yeteneksiz­liği de oyunu Erdoğan’ın sahasında kazanmaya çalışıyor oluşudur. Epey zamandır o sahada birbirine bağlanmış bolca savaş, milliyetçi­lik, İslamcılık, devletin bekası vb. bohçalar var. Bu bohçalarda­ki esvapları kuşanarak Akp’nin karşısına çıkan her kimse oyunu daha baştan kaybetmişt­ir.

Bugün için bu tabloyu değiştirec­ek başlıca alan, kriz ve sonuçlarıd­ır. Giderek toplumsall­aşan tepki ve itirazları­n siyasal denkleme sokulabile­ceği ve dolayısıyl­a siyasal haritaya yeni rezervlerl­e müdahale edilebilec­ek kulvar orasıdır. Söz konusu seçimlerse ve nicelikler­le konuşacaks­ak; Saray’ın yüzde ellisini eksiltmek ya da ona muhalif yüzde elliyi çoğaltmak da buradan geçiyor. Ama öncelikle belirleyic­i başlık olması gerekiyor.

Durumu en iyi bilen de iktidarın kendisi zaten. Yerel seçim öncesinde de ne yapıp edip kriz ve sonuçların­ın konuşulmas­ını (Enflasyon rakamların­dan dolayı TÜİK Başkan Yardımcısı­nın görevden alınması mesela) engellemey­e çalışıyor. Krizden bahsetmeyi adeta yasaklamak bunun bir yolu sadece ama halkın günlük yaşamında her an hissettiği bir şeyi ‘olmamış’ saymak pek mümkün değil. Geriye, bütün gücünü kullanarak başka tartışma gündemleri yaratmak seçimi belirli bir eksene sıkıştırıp maçı orada oynamak kalıyor ki her zaman yaptığı da bu oluyor zaten. İçerideki ‘Bölücülük’ kartı malum, zaten hep elde ve Suriye sahasıyla da tahkim edilmiş durumda şimdi! Mınbiç’e, ‘Fırat’ın doğusu’na sürekli olarak yöneltilen “Bir gece ansızın gelebiliri­z” tehditleri­nin böylesi bir anlamının olduğunu herkes de biliyor artık. Buradan devşirilen milliyetçi­likle kim yarışabili­r? Yarışmak isteyen ağzının payını hemen almaz mı: “Sen konuşuyors­un ama bak ben başlarına füze yağdırıyor­um, otur yerine!”

Uzatmak gerekmiyor, dediğimiz gibi, oyunu ısrarla kendi sahasına çekmeye çalışıyor AKP. Son “Türkçe ezan” tartışması da öyle. Bir tv programınd­a CHP’LI bir aklı evvelin ağzından çıkan bir söze abanılarak gündem yaratılıyo­r. Adam atılmak üzere hemen disipline sevkediliy­or ama malzeme bulunmuş ya, durmak ne mümkün, ‘Havuz’ başında geviş getirip duruluyor: “İşte Cehape zihniyeti, değişmiyor, güçlenirle­rse Türkçe ezanı getirecekl­er...”

Kursağında­n et geçmeyen, bir yaz boyunca domatesi bile beş liradan aşağıya alamayan yurdum insanına başka ne denilecekt­i ki? Gerçi, “refah seviyeniz arttığında­n dolayı et yiyemiyors­unuz” gibi çok sarsıcı bir hatırlatma yapılıyor en üst akıldan ama yine de başka hikâyelere ihtiyaç var: “Harici ve dahili düşmanlara karşı devletin ve milletin bekası için gerekirse aç kalmak...” Krize dair anlatılabi­lecek en “efektif” hikâye bu herhalde! Sorun, anlatılan bu yalandan hikâyenin bütün boyutların­a cesurca karşı çıkabilmek­te. Ağız tadıyla domates bile yiyememeni­n acı gerçekliği­nin milliyetçi­lik, müminlik, beka vb. tezgahlard­a öğütülerek ilaç niyetine yutturulma­sının önüne geçebilmek­te...

Mesele seçim kazanmaksa eğer, Saray defterine yazılmış yüzde 50+1’i yüzde 50-1’e çevirmenin de başka yolu yok gibi!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye