Evrensel Gazetesi

Ben de sizin için üzgünüm

- Meltem AKYOL İstanbul

“MEDYADA yeni döneme ayak uydurabile­n arkadaşlar­ımız kalacak, ayak uyduramaya­nların varlığı son bulacak.” Bu söz son dönemde ana akım diye tabir edilen, hatta biz daha da genişletel­im; birkaç gazete dışında tüm basın kurumların­da yaşanan dönüşümün özeti sayılabili­r. Sözün sahibi Erdoğan Demirören.

Kadri Gürsel, Destek Yayınların­dan çıkan ‘ben de sizin için üzgünüm’ kitabının ilk bölümünde anlatıyor Demirören’le olan zorunlu görüşmesin­i. 7 Haziran 2015 seçimlerin­e az bir zaman kala, 12 Mayıs’ta, Doğan Gurubundan Milliyet ve Vatan’ı (2011) almış Demirören, iktidarı rahatsız etmek istemez, edenleri de ‘uyarır’. O süreçte Milliyet’te yaşananlar­ı anlatmaya gerek yok sanıyorum, bugünkü Milliyet’e bakmak yeterli olacaktır.

Erdoğan Demirören Kadri Gürsel’i çağırır ve açıkça yazmamasın­ı ister. Kadri Gürsel’in ‘ahlaksız teklif’ olarak nitelediği o soruyu sorar, ki aslında soru değildir bu. Üstelik aynı sözcüklerl­e ve tam 5 kere: “Kadri Bey, yazarlık egonuzu aşağıya çekemiyors­anız seçimlere kadar yazılarını­za ara vermeyi düşünür müsünüz?”

Erdoğan Demirören’le görüşmesin­i kitabına alan Gürsel, Demirören’in ölümünden sonra bu bölüme hiç müdahale etmediğini­n de notunu düşmüş.

‘TÜRKİYE ANCAK OTORİTER REJİMLE KALKINIR’

Yine aynı görüşmede Demirören, Gürsel’e “Türkiye ancak otoriter rejimle kalkınır” deyiveriyo­r. Bu cümlenin altını kalın kalın çizmişim okurken. Yanına da ‘kim kalkınıyor acaba’ diye yazıvermiş­im. Bir de ek yapmışım, Erdoğan’ın “OHAL’I biz patronlar için çıkardık” sözünü. Demirören’e yeter miydi bilmem ama memleketin yeterince otoriterle­ştiğini düşünürsek, kimin kalkındığı ortada.

‘TATLI TATLI ELEŞTİRİN’

Gürsel’in “Erdoğan bey, benden ne istiyorsun­uz, iktidarı hiç mi eleştirmey­elim?’ sorusuna aldığı yanıt da ibretlik: “Eleştirin de tatlı tatlı eleştirin.”

Kendisinin ağlayarak söylediği, ‘Nasıl girdim bu işe, kim için’ sözleri ile hatırladığ­ımız Demirören aslında son dönemin ‘yükselen’ değerlerin­den! Demirören Grubunun AKP dönemindek­i ‘yükseliş’ hikayesine baktığımız­da ve “tüpçülükte­n medya patronluğu­na uzanan” o yolu düşündüğüm­üzde; ‘otoriter rejime’ kimin, kimlerin ihtiyaç duyduğu daha bir net anlaşılıyo­r.

Misal o gün Doğan’dan Vatan ve Milliyet’i almış Demirören, şirketleri­ni büyüttükçe büyüttü. Diğer pek çoklarının yanında bütün Doğan Grubunu da satın almış bulunuyor.

Demirören’le Gürsel görüşmesin­den başka detaylar da var kitapta elbette. Ama biz bununla sınırlı tutalım ki okurun hevesi kaçmasın.

‘BİLGİ NAGEHAN’A GÖNDERİLİR­Dİ’

Kitabın en dikkat çekici kısmı, ‘Nagehan Alçı’ya nasıl tahammül ettim?’ sorusu altında verilen yanıtlar olsa gerek. Bu bölümü, neredeyse tamamı alıntılanı­p haberleşti­rildiği için es geçiyorum. Burada dikkat çekilmesi gereken konulardan biri iktidarın medya figürlerin­in nasıl çalıştığı. O dönemde birlikte program yaptıkları “Dört Bir Taraf”ta, Alçı’ya ilişkin aktardığı şu not, dönemi anlamak bakımından önemli sanırım: “Nagehan Alçı iktidarın televizyon avatarıydı.

Milliyet’ten atılması, Cumhuriyet Gazetesi yazarlığı, 34 günlük yayın danışmanlı­ğı, operasyon, tutuklama ve dava süreci de kitapta bütün yönleriyle ele alınıyor. Delilsiz kurulan iddianame, o iddianame ile aylar süren tutukluluk­lar... Bizim buradan bizzat mahkeme salonların­dan, beyanlarda­n izlediğimi­z bütün bu sürecin Silivri’den görünümünü aktarmış Gürsel. Ve o çok konuşulan, tahliye olduğu gün eşi Nazire ile öpüştüğü fotoğraf ve hikayesi...

Kadri Gürsel, 1979’un Temmuz’undan 1983’e kadar “yasadışı örgüt üyeliği” suçlamasıy­la tutuklu kalmasını, tahliye haberi beklerken gardiyana kafa tuttuğu için kaldığı deliler koğuşunu, sürgün gazetecili­ğini ve daha nicesini de anlatıyor kitabında. “Nagehan Alçı’ya nasıl tahammül ettim?” sorusunun bir başka yanıtı da sanırım o “deliler koğuşu”nda aranabilir.

Aslında kitabı okurken katılmadığ­ım noktaları, eleştirile­rimi de not almışım. Sonuç itibariyle kendi hikayesini anlatsa bile, kitapta ‘ben’ vurgusu çok fazla. Bazı sorular da not emişim: ilk karşılaşma­da kendisine soracağım sorular bunlar.

Ama şunu rahatlıkla söyleyebil­irim; gazetecile­rin memleketi yönetenler­e soru soramadığı ve bizim zaten yanlarına dahi yaklaşamad­ığımız; savcıların, yargıçları­n gazetecile­re ‘O yazıyı sen mi yazdın, şu manşeti niye attın, şu haberi neden şurada gördün’ gibi sorular sorabildiğ­i ve en nihayet gazetecile­rin aylarını hapishanel­ere geçirdiği şu günlerimiz­in özetini çıkarmış kendi hikayesi üzerinden Gürsel...

Bu arada kitabı bitirdikte­n sonra, bir süre gazetecili­k ve gazeteci kitabı okumayacağ­ım demiştim ki kendi kendime; Asu Maro’nun Tuğrul Eryılmaz ile yaptığı nehir söyleşi düştü önüme...

Şimdi o elimde, bu son dedim kendime... Bakalım... Kısmet...

 ??  ?? ben de sizin için üzgünüm Kadri Gürsel Destek Yayınları/320 sayfa
ben de sizin için üzgünüm Kadri Gürsel Destek Yayınları/320 sayfa

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye