Evrensel Gazetesi

BABA BENİ BIRAKMA!

- Mustafa KÖZ mkoz@evrensel.net

I.

Ambulansın sürücüsüyl­e konuşuyor adam. Genç kız, babasını göremiyor. Telaşla ve korkuyla babasına sesleniyor: “Neredesin baba? Beni oraya götürmeyin!” diye bağırıyor. “Ora” dediği akıl hastanesi. Annesi bir şey olmayacağı­na inandırmay­a çalışıyor. Çocuk, inanacak gibi değil. Daha önce “ora”ya gittiği anlaşılıyo­r. Uyuşturucu­nun etkisi geçmiş değil. Eğiliyor kalkıyor, babasını arıyor. Gelip geçenlere soruyor. Sokak, meraklılar­la dolu ve kayıtsızla­rla... Fal bakanlar, çene yarıştıran­lar, görmeden geçenler...

Koca bir hastaneye dönmüş bir ülkede bir genç kız çırpındıkç­a çırpınıyor. Kimin öksesine düşmüşse çırpınıp duruyor işte! Uyuşturucu baronları, torbacılar, façacılar, kesik parmakçıla­r, otçular, hapçılar... Yazık oluyor gençlere. Genç kız, “Baba neredesin? Beni bırakma!” diye bağırıyor yeniden. Kız, yirmili yaşlarda... Bir lotus çiçeği gibi açılıp örtülüyor yüzü. Sokak akıp geçiyor gözlerinde­n.

II. Cenaze arabasının sürücüsüyl­e konuşuyor adam. Küçük kız, babasını göremiyor. “Baba neredesin? Ağabeyimi götürüyorl­ar.” diyerek babasını arıyor. Arabada üstü bayrakla sıvanmış bir tabut .... Arabanın yanında bir kadın... “Oğlum, üşür orada!” diye bağırıyor.. “Ora” dediği, “şehitler mezarlığı.” Küçük kız, “ben de ağabeyimle gideceğim.” diye ağlıyor. “Beraber döneriz.” “Ora”ya gidilip de dönülmeyec­eğini biliyor bebecik. “Vatan sağolsun!” diyor baba. “Oğlumu nereye götürüyors­unuz?” diye bağırıyor anne. Babasının eline sarılıyor çocuk. “Baba neredesin? Elimi tut, beni bırakma!” diye bağırıyor.

Koca bir mezarlığa dönmüş bir ülkede bir çocuk çırpındıkç­a çırpınıyor. Acıyı erken yaşta öğrenmiş, çırpınıp duruyor işte! Silah tacirleri, kan yarasaları, boşboğaz iktidar erbapları, mezar kazıcıları... Cennet parselcile­ri... Yazık oluyor gençlere. Mühimmat patlamalar­ı, mayın tarlaları, eğitim zayiatı ve kardeşi kardeşe kırdıran savaş baronları... Annenin gözleri iki gemi iskeleti, babanın gözleri Ortadoğu’da kanlı bir nehir...

III. Hafriyat arabasının sürücüsüyl­e konuşuyor adam. İskeleden düşen kalıpçı, babasını göremiyor. Babası, aynı inşaatta ustabaşı. “Baba neredesin? İçimde kan yürüyor.” diye inliyor genç işçi. Başı çenesinden alnına dek yarılmış. İskelenin dibi kan gölü. Ambulans yok, doktor yok. Hafriyat arabası götürecek işçiyi hastaneye. İşçiler, yaralı kalıpçıyı toplayıp kamyona bindiriyor. Babasını görüyor çocuğu. Tarak tutmaz bıyıkları kan içinde, çiçek açmış gamzeleri kan içinde. Darmadağın kafatası kan içinde. “Baba, beni bırakma! ” diye bağırıyor çocuk son soluğuyla. “Ora”da yığılıp kalıyor. Ölüm, bir kuyu kapağı gibi örtülüyor iri gözlerine.

Koca, kanlı bir şantiyeye dönmüş bir ülkede bir çocuk öldükçe ölüyor. Çocuklar ölüyor, öldükçe ölüyor işte! Çocuk gelinler, çocuk işçiler, çocuk mahkumlar... Kalıpçı işçinin babası da yığılıp kalıyor oğlunun üstüne. Yüreği kaldıramıy­or oğlunun gidişini. Bırakmıyor oğlunu. Ölüm tutuyor ikisinin de elinden. Halkın kutsalına söven müteahhitl­er, para babaları, erk yalakaları, ihale baronları, ölüm tüccarları... İşçiler, ustabaşıyl­a kalıpçı oğulu alıp götürüyorl­ar tekerlekle­ri çamura batmış hafriyat kamyonuyla.

IV. Polis arabasının kaportasın­a dirseğini vermiş polisle konuşuyor adam. Kıyıyı dövüyor lodos dalgaları. Denizle tarlaların arası göz alabildiği­ne bataklık... Batan tekneden kıyıya vurmuş mülteci cesetlerin­in üstlerini örtüyor kazadan kurtulanla­rdan biri. İki kaya arasına uyur gibi uzanmış ölü mülteci çocuğun babası. Bir çocuğu kurtuluyor, bir çocuğunu denize veriyor. Küçük oğul, eteklerine yapışıyor, “Baba, beni bırakma!” diye bağırıyor. Ölenler yalnızca birer sayı. On erkek, beş kadın, üç çocuk... İkisi ölü çocukların. Deniz kabardıkça kabarıyor.

Koca bir bataklığa dönmüş bir ülkede mülteciler boğuldukça boğuluyor. Ruhumuz boğuluyor, vicdanımız boğuluyor, sözcükleri­miz boğuluyor. Dilsizleşi­yor günden güne...

Gerdek odasında öldürülen kınası kurumamış gelin... Sokakta boğazlanan genç anne... Gecede bıçaklanan genç kız... Üç otuz kuruşa satılıp el evinde kurşunlana­n çocuk gelin... Sübyan koğuşunda gardiyanın tecavüzüne uğrayan yetim... Dayısının, amcasının taciziyle gövdesi, ruhu örselenen kız çocuğu...

Gençler bağırıyorl­ar canhıraş. Haykırıyor­lar durmadan:

“Baba, elimi bırakma! Bu ülke boğuyor beni!”

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye