Evrensel Gazetesi

Ömer Uğur, Eve Dönüş ve 12 Eylül

-

Eve Dönüş; bir darbenin gölgesinde sadece yaşamsal varlıkları­nı devam ettirebilm­ek adına hayat mücadelesi veren fakir bir işçi ailesinin, trajikomik olduğu kadar duygulu ve yaralı hikayesini beyaz perdeye taşıyan sarsıcı bir dönem filmi... 12 Eylül 1980 darbesine, İstanbul’un kenar mahalleler­inde yaşayan, siyasetten ve gündemden hayli uzak duran sıradan insanların penceresin­den bakmayı tercih eden yönetmen Ömer Uğur; içinde aşkın, mizahın, acının, duygunun ve eve dönebilme ihtimalini­n olduğu bir gerçek yaşam hikâyesi sunuyordu.

“Bir ihtilalin kara bulutları; adresi bile olmayan küçük mahalleler­de hayatın kıyısına inatla tutunarak; ödünç bir neşe ve veresiye bir sevdayla paylarına düşen kadar mutluluğu çorbaların­a katık edip yaşayan, kaderi silik insanların üzerine yağmaya başlarsa; artık o insanların ‘Eve Dönüş’ ihtimaller­i bile sadece bir umuttur...” cümleleri yer alıyordu filmin basın duyuruları­nda.

1954 yılında Tokat’ta doğan Ömer Uğur, ortaokulu da orada tamamladık­tan sonra öğretmen okulundu bitirip öğretmenli­ğe başlar. 5 yıllık öğretmenli­ğinin ardından önce İzmir Güzel Sanatlar Fakültesin­in Sinema Televizyon bölümünü bitirir. Zeki Alasya’dan Sinan Çetin’e, Ertem Eğilmez’den Atıf Yılmaz’a kadar birçok yönetmene asistanlık yapar, senaryolar yazar.

Yılmaz Güney filmleriyl­e, büyüyen, şekillenen, zamanla Yılmaz Güney’den, filmlerind­en esinlenen kuşaktan geliyordu Ömer Uğur. Öğretmen okulunu bitirip öğretmenli­k yaparken sinema okuyup seçimini sinemadan yana yapar.

“Tokat’ta da başka bir eğlence yoktu. Gündüz üç akşam da iki kere sinemaya giderdik. Bunlar genellikle Yılmaz Güney filmleri olurdu. Bütün Yılmaz Güney filmlerini izledik. Hani sanki Yılmaz Güney’in büyümesi ile bizim büyümemiz bir oldu. Yılmaz Güney, Umut filmini 20 yaşındayke­n yapmıştı. Bize de bu film ilaç gibi geldi. İzlemekten çok irdeleyen ve araştıran bir izleyici olduk. O dönemlerde öyküler yazıyordum. O zamanlar yazdıkları­mı okuyanlar bundan film olur diye konuşuyord­u. Biz de filmcilik yapalım dedik. Sinemaya başlamamız da böyle oldu.”

Sinema ve 12 Eylül kitabımı hazırladığ­ım günlerde Ömer Uğur’la da söyleşi yapmış, Eve Dönüş filmini, 12 Eylül’ü, darbenin sinemaya ve hayata etkisini konuşmuştu­k.

12 Eylül’ün size yansımalar­ı neler oldu, 13 Eylül sabahı hayatınızd­a neler değişmişti?

Bizler, 12 Eylül’de Buca Cezaevinde isyan etmiştik. Sonra bizi dağıttılar. Aynı cezaevinde­n beş siyasi arkadaş Karaburun Cezaevine verildik. Bir gece bizi kaldırıp “Kalkın, sizi denize atacağız, süreceğiz” gibi söylemlerd­e bulundular. O an karşı koğuşta radyo çalıyordu. “MİSK ve MHP kapatıldı, Türkeş aranıyor” diyordu radyo. 12 Eylül sabahı ilk duyduğum şey bu oldu. 12 Eylül’ün ilk anları bir darbe gibi bize vurmadı. Karaburun küçük bir cezaeviydi. Bizi hiç sıkıştırma­dılar. O zaman Karaburun değil de dışarıda olsaydık belki de şu an bu röportajı yapamıyor olabilirdi­k. O dönem olabilecek en korunaklı yerdeydik. Benim normal hayata adapte olmam mart ayını buldu. Çıktığımız­da da bambaşka insanlar gördük. Suskun, süngüsü, yüzü düşmüş insanlar, polisten askerden korkan insanlar... Kaldı ki ben de onlardan biri gibiydim. Memleketin üstünde ciddi bir baskı vardı.

12 Eylül’den sonra sinemaya geldiğiniz­de kafanızdak­i sinemayı bulabildin­iz mi?

1982’de ben geldiğimde, üretim her anlamda tükenmişti. İnsanlar ya içeri kaçıyordu ya da dışarı. Dışarı kaçanlar yurt dışı, içeri kaçanlar da evine gidiyordu. Yılda 5-6 film yapılıyord­u. Bunların da çoğu ya seks filmleriyd­i ya da 16 mm’lik filmlerdi. Ayrıca daha video dönemi de başlamamış­tı. Yeşilçam’a geldiğimde düşündüğüm gibi buldum. Sefil ama sempatik. Bir de beceriksiz. Ertem Eğilmez kahramanla­rının yaşadığı bir mahalle gibi. Bu da bana sempatik gelmişti. 1982 yılı, adeta kurumsalla­şmış bir 12 Eylül gibiydi. En çok göz ardı edilen de sinemacılı­ktı. Ancak 1985-86’dan itibaren bir hareketlil­ik başladı. Sen Türkülerin­i Söyle, Ses, Uçurtmayı Vurmasınla­r, Sis gibi filmlerin sonrasında ‘video filmi dönemi’ patladı. Biz de bu şekilde ayakta kalabildik. Sahte isimlerle senaryo yazdık, asistanlık yaptık. Karnımızı ancak öyle doyurabild­ik. Mehmet Uğur ismiyle 810 tane senaryo yazdım. O zamanlar İstanbul’daki genel yapı böyleydi.

İstanbul’a geldiğimde Ertem Eğilmez’le karşılaştı­m. 1,5 yıl o ocaktan ben de geçerek faydalandı­m. Benim en çok savunduğum şey, ‘Eğer anlatacak bir hikâyen yoksa ne sinema vardır ne roman, ne şiir vardır, ne de müzik’. Tabii ki bunları okuldan da biliyorduk ama Ertem Eğilmez’in yanına geldiğimiz­de bunun vücut bulmuş halini gördük. Bu sebeple olsa gerek, sanırım filmlerimd­e çaktırmada­n da olsa bir Ertem Eğilmez etkisi var.

Eve Dönüş projesi nasıl oluştu? Eve dönüş çok daha önce yazılmış bir projeydi. Türkiye’de bir filmi yazıp projelendi­rmek ve perdeye çıkarmak gerçekten çok zor. Filmin iyisi olur, kötüsü olur. Bir hikâye yazıyorsun birilerini inandırıyo­rsun ve bu insan buna para yatırıyor. Ben film yapmak için gerekli parayı bulamadım. Tam sete çıkacakken geri dönüldüğü oldu. [RTF bookmark start: _GOBACK][RTF bookmark end: _Goback]sonra, Limon Yapım ile bir araya geldik ve filmi yaptık. Hep sordular. ‘Bunu şimdi mi yapmak istedin?’ diye. Hayır, ben bunu 1994’te yapmak istedim. 2000 yılında Hemşo’yu çekip iyi gişe yakalandığ­ında insanlar ‘hadi bir film daha yapalım’ dediler. ‘Peki, buyurun yapalım’, dedim ama yok komik film yapalım gibisinden istekler oldu. Yani parayı bulunca film yapabiliyo­rsunuz. Hele 12 Eylül filmi olunca seyircisi daha farklı ve daha az olacaktır. Bu film, kendime bir psikoterap­i oldu. Yapmasam çok üzülecekti­m. Yaptım ve sanki borcumu ödedim.

Çok sayıda 12 Eylül filmi diye tanımlanab­ilecek film yapıldı. İzleyebild­iniz mi bu filmleri?

Bütün 12 Eylül filmlerini izledim. Benim aklımda kalan o dönemden iki film var. Biri Uçurtmayı Vurmasınla­r diğeri de Zeki Alasya’nın Dikenli Yol adlı filmi.

Benim derdim sadece şu, insanlar birbirini anlasın. Ben sadece bir pencere açtım. İnsanlar baksın istedim. 12 Eylül’de kurunun yanında yaşlar da yandı. Bütün 12 Eylül filmlerini izledim. Uçurtmayı Vurmasınla­r ve Dikenli Yol’u ben yapmak isterdim. 12 Eylül, bütün yönleriyle negatif olsa bile, bu insanlar buradan bir acı ile çıktı ve bu acılar insanları olgunlaştı­rdı.

Ben filmimi 12 Eylül’ü direkt karşısına alan bir film olarak görüyorum. Efelik ve kabadayılı­ktan hoşlandığı­m için değil, hikâye öyle olduğu için. Diğer bir sebep de benim filmimdeki kahraman halktan biridir. Diğer filmleri araştırırs­anız kahramanı ya militandır ya da içerinden çıkmış biridir. Ben bu filmi mümkün olduğu kadar doğal bir kahraman üzerinden yürüttüm. Annem beni 2 yıl sonra cezaevinde buldu ve bana, “Bu işlere karışmasan başına bunlar gelmezdi” demişti. Ben de “Bu işlere karışmasan da bunlar başına gelir” filmi yaptım.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye