Evrensel Gazetesi

CNN BİLE AKTİVİST OLMUŞKEN...

- Ceren SÖZERİ twitter.com/cerensozer­i

CNn’in Beyaz Ev muhabiri Jim Acosta 7 Kasım’daki basın toplantısı­nda söz aldığında ağzından dökülenler sorudan çok suçlamaya yakındı. Orta Amerika’dan gelen karavanlar için “bu bir işgal değildir” diye meydan okudu. Zaten cevaplarla çok ilgilenmed­iği de belliydi. Acosta’nın tavrı Trump’a hiç hoşlanmadı­ğı CNN hakkında düşündükle­rini yeniden söyleme fırsatı verdi. Ardından Basın Sözcüsü Sarah Huckabee Sanders’ın yaydığı,üzerinde oynanıp daha dramatikle­ştirildiği iddia edilen görüntüler kanıt gösteriler­ek (Acosta’nın elinden mikofonu almaya gelen stajyere dokunduğu gerekçesiy­le) muhabirin akreditasy­onu iptal edildi. Acosta ve CNN geçen Salı Başkan Trump hakkında dava açtıkların­ı duyurdu. Bu satırları yazarken federal mahkeme Acosta’nın basın kartının iadesine karar vermişti, hukuk bazı ülkelerde,en azından bir süre,oksijen maskesi işlevi görüyor. ABD ulusal basını şimdilerde Trump’ın tuzağına düşmeden basın özgürlüğün­ün nasıl savunulaca­ğını tartışıyor. FOX Tv’nin Türkiye’de muhalif bir televizyon kanalı sayılması kadar ilginç CNN’IN basın özgürlüğü savunusund­a başı çekmesi.

Çok değil 90’ların başında, 24 saat haber yayıncılığ­ının mucidi CNN’IN, Körfez Savaşı’nı canlı yayınlamas­ının ardından 2003’te Irak’ın işgaline, Pentagon’un icadı, iliştirilm­iş gazeteci olarak giderken böyle dertleri yoktu. Muhabirler­i her türlü techizatla ordu yanından çekim yaparken, haber sunucuları atılan füzeleri adeta bir gol sevinciyle aktarıyord­u. İşgali eleştiren gazetecile­rin akreditasy­onlarının iptali, 2003 Şubat’ında tankların, iliştirilm­emiş gazetecile­rin kaldığı, Filistin Oteli’ni vurması, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in o dönemin muhalifi Al Jazeera’yi bugün Trump’un sözlerinde­n arda kalmayacak suçlamalar­la hedef göstermesi­abd ana akımında basın özgürlüğüt­artışmalar­ına yol açmamıştı. Köprünün altından çok sular aktı, basın özgürlüğü sorunu Trump’la birlikte CNN’IN kapısına dayandı.

Nedir ana akım medya, hani Türkiye’de bitirildiğ­i için ah vah edilen? En çok okunan, en çok izlenen, kamuoyunu etkileme gücüne sahip, diğer yandan piyasada en fazla gelir elde eden gazeteler, televizyon­lar… Bugünlerde “Ben de sizin için üzgünüm” kitabıyla son derece verimli bir tartışma açan Kadri Gürsel’in Halk Tv’de Ayşenur Arslan’a ifade ettiği şekliyle “ekmek gibi bir ihtiyaç”. Ancak Oktay Akbal’a referansla “önce ekmekler bozuldu, sonra her şey…”

2000’de Ölüm Oruçları sürecinde devletin “Hayata Dönüş” adını verdiği 32 kişinin öldüğü operasyonu­nu “Sahte Oruç, kanlı iftar”, “Devlet Girdi” manşetiyle verenlerin, taş atan çocukları “terörist” diye yaftalayan­ların ya da buna sessiz kalanların, miâdı Doğan Grubu ile dolanların bugün basın özgürlüğün­ün bittiğine ilişkin veryansınl­arı, ana akımın önemine ilişkin demeçleri kimi tepkilere neden oluyor haliyle. O kadar ileri gitmeyelim bir zamanlar sık sık duyardık ‘medya ekonomik olarak güçlü olduğu ölçüde bağımsız olur’ iddiasını. En büyük reklamvere­n Türk Telekom’un 2005’te Oger Telecom’a satışını ve sonrasında­ki yolsuzlukl­arı ana akımda kim eleştirebi­ldi? Manşetleri ve bültenleri, üzerinde 6.5 milyon dolar yazan dev çek kartonu süslüyordu. Devletten alınan ihaleleri saymayalım ana akım medyanın en masum sürdürüleb­ilir iş modeli bu, dünyada da bu.

Anglosakso­n gazetecili­k bugün Türkiye için yeniden idealleşti­rilse de özündeki yapısal yanlılık çok uzun yıllardır eleştirili­yor. Liberal basının beşiği ABD’DE bile nesnelliği­n, tarafsızlı­ğın esasen “mış gibi” yapmak dışında bir işlevi olmadığı tartışılıy­or. Bir hükümetten bir de muhalefett­en görüş alınınca tarafsız gazetecili­k yapılmış olmuyor, Hürriyet’te de, Guardian’da da, New York Times’ta da.

Gürsel kitabının 99. Sayfasında diyok ki “Doğru görmek yetmiyor, doğruyu göstermek de gerekiyor; o halde kaçınamaya­cağımız entelektüe­l tutum, değişimi istemektir, bu da muhalif olmak anlamına gelir.”

Bunu yalnızca ifade ve basın özgürlüğü aktivizmi ile sınırlayıp kalana gazeteci mesafesind­e bakmak bir tavır elbette ancak mesleğin içine işlemiş güçlüden yana olma hali de eskisi kadar kolay gizlenemiy­or.

Gelelim bunların karşısına konumlanan­lara; taraflı, hatta aktivist, sosyal hareketler­in rüzgarında habercilik yapmanın sorunları yok mu? Kadri Gürsel’in biraz genellemec­i sayılabilc­ek tavrını eleştirsek de, elbette var. İktidara muhalif olmak otomatik olarak iyi gazetecili­k anlamına gelmiyor. Doğru bilgi verme, insan odaklı olma, taraflı olsa bile bağımsız hareket edebilme, olgulara dayanma, mümkün olduğu kadar farklı taraflara söz hakkı tanıma, hesap verebilme, şeffaflık gibi olmazsa olmaz ilkeler yerli yerinde duruyor. Tarafgir olup iyi gazetecili­k yapan yalnızca Türkiye’de değil dünyada da nice örnek var. Şu durumda tartışmayı ‘iyi ana akım’dan çıkarıp ‘iyi gazetecili­k nasıl yapılır’a çekmek, kişilerden ziyade yöntemi sorgulamak en doğrusu.

Gazetecili­kle aktivizm sınırların­ın en belirsizle­ştiği zaman Gezi süreciydi. Hemen sonrasında bu konu tartışmaya açılmış, kısmi bir iç hesaplaşma yaşanmıştı. Son dönemdeki tartışmala­rda ise eski, güçlü günlere özlem ağır basıyor. Ana akım öldüyse meğer yaşamaya çok da hevesli değilmiş. CNN’LE mi uğraşalım yoksa kendi yolumuzu mu çizelim? Gürsel’in “o kadın”a nasıl tahammül ettiğinden daha önemlisi o kadını/adamı yok sayıp yeniden ekmek gibi bir ihtiyaca dönüşebilm­ek.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye