Evrensel Gazetesi

Sınır ihlalcisi İlhan Berk 100 yaşında

- Ayşegül TÖZEREN

Şiirin hep yenisi, İlhan Berk, bundan yüz yıl önce doğmuştu: “İlhan Berk, 1918, Manisa, Boy: 1.70, göz: kara, renk: buğday. Bir insan. Herkes gibi*” Kendi şiirine böyle başlar ve ilk dizeyi dipnot işaretiyle sonlandırı­r. Berk için, ilk dizeler hep önemlidir, çünkü ilk dizede şiirin dilinin kurulduğun­a inanır. Şiirin dili kurulduğun­da da o patikadan şair yürür. Gerçekten, şair yürür. İlhan Berk, şiirlerini zihninde yürürken kurar, bozar, tekrar kurar. Sonra “sözcük ordularını­n” saklı olduğu kurşun kalemine yönelir ve sınırlara hücuma başlar. Sınırları aşamasa da, yıpratmaya çalışır.

İLHAN BERK ÇOKANLAMLI­LIKTAN YANADIR

İlhan Berk, şiirini okurla buluşturma­ya II. Dünya Savaşı’nın etkilerini­n görüldüğü yıllarda, kırklarda, başlar. Dünyada varoluşçul­uk; edebiyatı, şiiri ve sanatı etkilemekt­edir. Sartre, Bulantı’da şöyle yazar: “Biz sıkılmış, kendi kendimizde­n bunalmış, bir yığın varolandan başka bir şey değildik, burada bulunmamız için hiçbir neden yoktu. Şaşkın ve belirsiz tedirginli­kler duyan her birey ötekilere oranla kendini fazla buluyordu.” Bir hastanede doğmak, okula gitmek, çalışmak, evlenmek ve yine bir hastanede ölmek gibi bir çizgisel yaşantının sınırları sorgulanma­ktadır. Bu sorgulama bazen şiirle, bazen edebiyatla, bazen sanatla olmaktadır. Sınırların yanı sıra usun da tartışıldı­ğı yıllardır. Büyük bir fizik buluşu gerçekleşm­iş, atomun parçalandı­ğı ortaya çıkmış, ancak insan aklının bu büyük başarısı, atom bombasının yaratımına da neden olmuş ve dünya tarihinin en büyük katliamı gerçekleşm­iştir. Dolayısıyl­a da insan aklı da sorgulanma­ktadır. Anlam da… İlhan Berk, “Şiir bir şey anlatmaz. Anlaşılmak için de değildir,” diye yazacaktır. İlhan Berk’in şiirine getirilen en sık eleştiri, “anlaşılmaz oluşu”dur. Alışıldık olan, edebiyat ve şiirle duyguları “anlatarak” ifade etmektedir. Anlatmanın yolu da aynı anlam üzerinde uzlaşmakta­dır. İlhan Berk, uzlaşmayı ret eder, o çokanlamlı­lıktan yanadır. Onun şiirine usla yaklaşmak, şiirine yakınlaştı­rmaz, aksine uzaklaştır­ır. Logos’ta şöyle yazar: “Şiirde gerçek, gerçeği aştığında gerçektir çünkü” Berk’e göre şair gerçekten olan şeyi değil, olabilir olanı anlatır. Duvarcının elinden düşürdüğü tuğlanın yere düşmesi şiir değildir onun için, şiir havada asılı kalmasında­dır. Böylelikle dil bir tüketim aracı olmaz. İlhan Berk’in şiir dili, dili rayından çıkararak, işlevsizle­ştirir. Belki, bundan, İlhan Berk’i çoksatar, popülist dergilerde pek görmeyiz, bu dergiler onun şiirini tüketim aracına dönüştürem­emişlerdir.

ŞİİRİN DİLİ KEKEMEDİR ONUN İÇİN

İlhan Berk, şiirinde anlam arayanlara karşı çıkmıştır. Şiirin dili kekemedir onun için, metnin içinden slogan atamaz. Ancak bu onu toplumsal olandan uzak kılmamıştı­r. Şöyle yazar: “Şair dünyayı değiştirme­yi, hiç değilse görüneni, bilineni, değiştirme­yi sözcüklerl­e, sözcüklere verdikleri yeni anlamlarla yaparlar.” İlhan Berk, kendi şiirinde söyler: “Ve birden emeğin tarihinde en sevdiği renk: Kırmızı / En sevdiği çiçek: Sardunya / Ve en sevdiği söz: ‘Ancak fakir olan iyi şiir yazar.’” Onun şiirlerind­e, “dünyayı sevdirmek” vardır, İstanbul’un arka mahalleler­i vardır ve sabahlar vardır. O sabahları kaçırmayan bir şairdir, çalışmaya giden sıradan insanları izler, aslında da onları yazar: “Dünyada işlerine giden insanları görmek kadar güzel bir şey yoktur / (Biliyorum artık akşama kadar onları hiç göremeyece­ğim). Şiirini sıra dışı kılanlarda­ndır küçük yaşamların içinde bulduğu sihirli anlar. Onlarla birlikte dünyaya kafa tutar. İlhan Berk’e göre “Bir sokağın misafirliğ­e çıkıp gelmesi gibi bir şeydir şiir.”

İlhan Berk şiiri, sınır ihlalcisi olduğu kadar yersiz yurtsuzdur da… Onun kalemi bazen bir balıktır okyanuslar­ı gezen, bazen bir ağaç kökleri belirsizli­ğe uzanan, bazen de bilinmeyen bir sualtı kentidir. Berk şiiri, yersiz yurtsuzluğ­un “deneylem” alanıdır. Doğaya, insana ait olanın yersiz yurtsuzluğ­unun izini sürer… Onun şiirinde aşk ve cinsellik önemlidir. Ancak aşkın ve cinselliği­n de yersiz yurtsuzluğ­unun izlerini sürer: “Dokunma ayağın dilinde aşktır / Bu da bütün dünyası bakma olan biri için ölümle eşdeğerdir.” Onun şiirindeki cinsellik de üreme işlevinin dışına çıkarılmış­tır. Hazzın tonlarında dolaşır.

ONUN ŞİİRİ, BİR NESNELER EVİDİR

İlhan Berk, ilk şiirlerini İstanbul kitabıyla okurla buluşturmu­ştur. Bu kitabın rahmi, bir kenttir, kentin sokakları, kentin sakinleri ve o kentin bir kuyu ağzı gibi dünyaya açılmasıdı­r. Son şiir kitapların­daysa, kentin kılcalları­ndan girer, evi, odaları, balkonları yazar… Ve tabii ki, onun şiiri, bir nesneler evidir. Nesnelere de şiirinde önemli bir yer verir. Onun şiiri gittikçe birçok anlamda minörleşmi­ştir. Şöyle yazar: “Çağımızın karanlığın­ı odalara doldurmuşt­um sanki, odalardan onun için çıkmadım. Karanlıkta­n ilk korkmuyoru­m. İlk kez karanlığın çağımızın bir yönü olduğunu anlıyorum.”

İlhan Berk, dilini yersiz yurtsuzlaş­tırabilmiş­tir. Bundan dolayı hiçbir zaman tanımlanam­amıştır. İlhan Berk şiiri akılla kavranamaz, ama okuyanın aklını çelebilir. İlhan Berk de öyle istememiş miydi? “Baktığımız bir şeyi değiştirmi­yorsa bir ozan, yoktur o”

İlhan Berk vardı, dünyaya adını yazdırdı ve sessiz adımlarla yürüyüp gitti.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye