Ortadoğu ve büyük savaş
11 Kasım günü onlarca dünya lideri, tarihçilerin “Büyük Savaş” olarak adlandırdığı I. Dünya Savaşı’nın sonlandığını ilan eden 1918 ateşkesinin yüzüncü yılını anmak üzere Paris’te bir araya geldi. Savaşın tarafları ve sivil halk dahil olmak üzere yaklaşık 18 milyon insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı, insanlık tarihinde o güne dek görülmüş en büyük savaşlardan biri olma özelliğini taşıyor.
Aynı anda birçok kıta ve bölgede devam eden bir savaşa dünyanın kendisi dahi daha önce tanıklık etmemişti. 1914’ten 1918’e kadar olan süre boyunca, Ortadoğu önemli bir savaş sahnesi haline geldi. Büyük Savaş, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması pahasına yeni bir Ortadoğu’nun ortaya çıkışını müjdeledi. Büyük Savaşla beraber, Büyük Britanya ve Fransa gibi o günlerin büyük güçleri tarafından belirlenen sınırlar arasında yeni devletler kuruldu. Yeni sınırlar sadece Avrupa’nın bu iki büyük gücünün milli çıkarları doğrultusunda belirlendi.
ARAP UYANIŞININ BAŞLANGICI
Öte yandan, Büyük Savaş’ın sona ermesi sonraki onlarca yıl sürecek olan Arap Uyanışının başlangıcıydı. 500 yıllık despot Osmanlı iktidarının ardından, Araplar her yerde Avrupa güçlerinin istilasına karşı bağımsızlıklarını kazanmanın hayalini kurdular. Özgürlüklerini kazanma ve ülkelerini emperyalizmden kurtarma arzularının yanı sıra, kendi vatanlarında anayasal kurallar oluşturmak için de çabaladılar. Araplar, geçmişteki bağımsızlık girişimlerinde büyük oranda özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkelerini benimseyen Batılı siyasi düşüncelerden etkilendiler. Örneğin, 1918 ateşkesinin hemen ardından, Wilson ilkelerinden hareketle ortaya çıkan Avrupa emperyalizmi boyunduruğunda olan halkların kendi kaderini tayin etme hakkı düşüncesinin etkisiyle, Mısır’da kitlesel halk hareketleri başladı.
2019 mart ayında, Mısır halkı, şubat 1922 tarihinde Mısır’ın İngiliz sömürgesinden sembolik olarak bağımsızlığını kazanmasıyla sonuçlanan 1919 Devrimi’nin yüzüncü yılını kutlayacak.
Bir yıldan kısa sürede, 1923 nisanında, Mısır ilk demokratik anayasasına sahip oldu. Kimilerine göre bu durum modern Mısır tarihinde, 1952 yılında meydana gelen Haziran Devrimi’ne dek 29 yıl süren, tarihçilerin adlandırmasıyla “liberal çağın” habercisiydi.
ÜÇ TEMEL STRATEJİK HEDEF
Büyük Savaş sonrası şekillenen Ortadoğu, üç temel stratejik hedefe ulaşmayı amaçlıyordu.
Birincisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sonrasında yeni oluşmuş bölgenin, Avrupa sömürge güçlerinin özel alanı olarak kalacağından emin olmaktı.
İkinci hedef, dünyadaki tüm Yahudilere Filistin’de bir “milli yurt” vaadinde bulunan 2 Kasım 1917 Balfour Beyannamesi ile ilişkiliydi. Bu vaade göre, sözü verilen milli yurdun yerli halkı Yahudilerin vatandaşlık haklarını ön yargı olmaksızın kabul edecekti. Üçüncü hedef ise, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin, Ortadoğu ve Arap dünyasında, komünist ideolojisinin propagandasını yapmasına engel olmaktı. Ortadoğu ve Arap yarımadasında yeni keşfedilen petrolün bolluğu, Batı güçlerinin bu bölgeleri önemli stratejik ganimet olarak görmesine neden oldu.
ARAP MİLLİYETÇİLİĞİNİN YÜKSELİŞİ
1918’den 1939’a kadar süren İki Dünya Savaşı arası dönem, sonraki yıllarda Ortadoğu’daki olayların gidişatını da etkileyecek olan karşıt kuvvetler ve milliyetçi hareketlerin ortaya çıkmasına şahitlik etti. Yahudiler için Filistin’de “milli yurt” kurma çabası Arap milliyetçiliğinin yükselişiyle kafa kafaya çarpışmaktaydı. 1948 yılında İsrail’in kuruluşu Ortadoğu modern tarihi ve Büyük Savaş’ın hazin mirası için bir dönüm noktası olma özelliği taşımaktaydı.
FİLİSTİNLİLER KENDİ TOPRAKLARINDAN KOVULDU
700 bin Filistinli yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan kovularak mülteci oldular. Aralarında Mısır ordusunun da bulunduğu yedi Arap ordusu İsrail’in kuruluşunun ardından Filistin’de savaştı, fakat şans onlardan yana değildi. Amaç, takip eden yıllarda Ortadoğu’daki birçok karışıklığın sebebini kanıtlamaktı. Bu yıllar bugüne dek gerçekleşen devrimlere ve savaşlara tanıklık etti, çünkü 1918 ateşkesi ile serbest kalan güçler uzlaştırılamadı.
Tarihsel süreci göz önüne aldığımızda, İsraillilerin büyük kitleler halinde Filistin’e göç etmeye başlamalarından yüzyıllar önce bile Filistin’de bir Arap halkı ve Filistinlilerin varlığını yok saymaları yalın sebebinden dolayı gelecekte de böyle bir uzlaşmanın gerçekleşmesi şüphelidir.
Yahudiler, kendi açılarından tarihe sahip çıktılar. Fakat Filistinli Araplar da tarihsel anlatımlarını güçlendirmek için bir tarihe sahipler.
Eğer İsrail’in kuruluşu, birinci aşaması Balfour Bildirgesi olan Filistin topraklarını yerli halktan gasbetmek amaçlı siyonist planın ikinci aşaması idiyse, bugün Ortadoğu aslında siyonistlerin hayalini gerçekleştirmede üçüncü ve son aşamasına tanıklık ediyor;ısrail’in nihai sınırlarının belirlenmesi. İsrail, Birleşmiş Milletler üyesi olan ve henüz uluslararası tanınmış coğrafi sınırları olmayan tek üyedir.
DOKTRİNLER ARASI KUTUPLAŞMALAR
1918 ateşkesi geçtiğimiz yüzyıl içerisinde, Ortadoğu’da, çeşitli doktrinler arası kutuplaşmalara tanıklık etmiştir. Kapitalizme karşı sosyalizm ve bazı durumlarda komünizm, laikliğe karşı ise İslamcılık bu kutuplaşmaların başlıca örneklerindendir. Fakat Büyük Savaş ateşkesinin yüzyıldır süregelen mirası, Arap milliyetçiliği ile siyonizm arasında uzlaşmanın mümkün olmadığı bir restleşme olacaktır.
1967 Haziran Savaşı İsrail’in doğası gereği yayılmacı gücünü kanıtladı. Arap ülkeleriyle yapılan hiçbir barış antlaşması bu tarihi gerçeği örtbas etmekte başarılı olmayacaktır. 26 Mart 1979’da Mısır ile imzaladığı barış antlaşması sonrası İsrail’in saldırgan tutumu göz önüne alındığında, İsrail’in barışçıl bir politika izlemeyeceği açıktır. Öte yandan dünya, 1918 ateşkesinin ilk yüzyılının ortasından itibaren, seküler ve ilerici güçler ile petrol zenginlerince desteklenen İslamcı guruplar arasındaki yıkıcı kutuplaşmalara şahitlik etmektedir.
SİYASAL İSLAMIN YÜKSELİŞİ
Arap dünyası ve Müslüman ülkelerinin genelinde, karanlık güçler, Arap ve Müslüman topluluklarına çökerek, azimle insanlığın gelişimini engellemiştir. Dine dayalı terörizm Ortadoğu’nun güvenlik ve istikrarı için bir başka tehdittir ki bu son kırk yılda fazlasıyla kanıtlanmıştır.
Ortadoğu, köhneleşmiş ideolojisiyle politik İslam’ın yükselişine yem olmakla kalmamış, aynı zamanda otoriter rejim ile Ortadoğu ve Arap dünyasındaki milyonların arzuladığı iyi yönetişim arasındaki kutuplaşmaya da şahitlik etmektedir.
Ortadoğu, son yüzyılda kendisini tüketen savaş ve çatışmalardan bir türlü soluk alamadı. 1918 ateşkesinin ne zaman Paris’teki gibi kutlanacağı ise cevaplanmayı bekleyen bir soru olarak kalmaktadır. Kesin olan bir şey var ki, ateşkesin ilk yılları anayasal yönetim ve özgürlük adına verilen kararlı bir milli mücadeleye tanıklık etti. Mısır’ın öncülük ettiği bu milli hareket, tüm vatandaşlarının, cinsiyet, ırk, mezhep ve renk ayrımı olmaksızın, kamusal özgürlüklerini temin etmediği müddetçe, yabancı istila ve baskılardan kurtulması güvence altında değildir.
Umuyoruz ki, bu yaşananlar, Arap coğrafyası adına, I. Dünya Savaşı ateşkesinin ilk yüzyılından çıkarılacak temel derslerden biri olur.