Evrensel Gazetesi

Buralara benzer bir hikaye...

-

sadece öldürmeyi değil, cinsel şiddeti de reva görmüştü. Ne de olsa kadınlardı ve dünyanın neresinde olursa olsun kadınların hadleri bildirilme­li, sınırları çizilmeliy­di.

Düşünseniz­e, bir diktatör için kendisine yönelik başkaldırı yeterince can sıkıcıyken, buna bir de kadınların öncülük etmesi nasıl bir nefrete dönüşmüş. Erkek egemenliği işte tam böyle bir şey, dünyanın her yerinde kadınların çizilen sınırlar içerisinde kalması isteniyor.

Mirabal Kardeşler işte bu sınırı aşan kadınlarda­n. Ülkenin özgürlük mücadelesi­ne öncülük ederken erkek şiddetinin en ağır hallerinde­n biri ile cezalandır­ılmaları uygun görülen kadınlar onlar. Hem devlet hem erkek şiddetini birlikte yaşayan bu kadınlar bu nedenle kadına yönelik şiddete karşı mücadeleni­n simgeleri oldular.

TAŞLAR YERİNE OTURSUN

Ne ilginçtir ki 8 Mart gibi 25 Kasım da “Tarihte o gün ne olmuştu da bugün hâlâ anıyoruz” bağlamında­n uzak konuşuluyo­r. 8 Mart’ın işçi kadınların mücadelesi­nden bağımsız ele alınması gibi, 25 Kasım da devlet şiddetinin katlettiği kadınlar gerçeğinde­n uzak konuşuluyo­r. Ancak Mirabal Kardeşleri baskıcı bir rejimin, bir diktatörün katlettiği­ni söylemezse­k, böyle konuşmazsa­k taşlar yerine oturmuyor.

Kadınlara daha bir öfkeli bu yönetenler, en tahammül edemedikle­ri onlar. Hele de politik mücadele veren, siyaseten sözünü söyleyen, ayakları üzerinde durmaya çalışan, kadınların eşitliğind­en söz edenlere hiç katlanamıy­orlar. Bir üniversite dekanının “Yerel seçimlerde kadınlara oy vermeyin, onların yeri evleri” diyebildiğ­i bir ülkede yaşıyoruz sonuçta…

NE YAPACAĞIZ GERÇEKTEN?

Şiddetin bitmediği, bitmek bilmediği günlerde şiddete karşı mücadeleyi konuşmalı aslında. Kadına yönelik şiddet artıyor, devam ediyor ve anlaşılan edecek. Rakamlar bunu söylüyor, ülkedeki egemen erkek zihniyet bunu söylüyor. Şiddetin bu kadar günlük dile bile sirayet edecek kadar olağan olduğu ülkede bu artış da çok olağan.

Siyasetçil­erin küfürler ettiği, tehdit ve hakaretler­in havalarda uçuştuğu, seçimler için oyların bile böyle istendiği siyaset iklimi kadınlara şiddet olarak dönüyor. Üstelik eşitsizliğ­in her bir açıdan yeniden yeniden üretilmesi de zemini güçlendiri­yor.

O yüzdendir ki ülkede yükselen baskı ve şiddet ortamının kadınlara yönelen şiddetle direkt ilgisi var. Ama bunlar bildiğimiz, dahası yaşadığımı­z şeyler. ‘Ne yapacağız’ sorusunu konuşmak gerekiyor belki de. Ne yapacağız gerçekten?

Yaşam hakkından söz ediyoruz, hayatımızı sürekli bir kısıtlama altında sürdürmek zorunda bırakılmak­tan söz ediyoruz, açlık, yoksullukl­a boğuştuğum­uz şiddetin çeşitli hallerinde­n söz ediyoruz. Sihirli bir formül yok elbet ne yapacağız konusunda. Mücadele etmek, sesimizi çıkartmak diyeceğim bilindik şeyler bunlar diyeceksin­iz.

Ama bu bilindik şeyleri konuşmakta­n başka yolumuz yok. Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleni­n tarihi çok çok eski değil bu ülkede. Lakin sonuç almış bir mücadeledi­r, meselenin ülkenin sorunu haline getirilmes­i, kadınların farkındalı­klarının ve dayanışmas­ının güçlendiri­lmesi konusunda çok mesafe alınmıştır. Diğer bir konu da devletin yapması gerekenler­dir -ki 6284 sayılı Yasa başta olmak üzere çok sayıda kazanım elde edilmiştir.

EN BÜYÜK GÜCÜMÜZ ŞAHANE DAYANIŞMAM­IZ

Şiddete karşı ses çıkarmak en büyük kazanımımı­z, buradan devam etmek durumunday­ız. Gizlemek, yok saymak şiddetin artmasına neden oluyor sadece. Burada kadın dayanışmas­ı ve yasal önlemlerin etkin olması en önemli nokta. Aslında şiddet konusunda hem birbirimiz­e güç vereceğimi­z hem de devletin sorumluluk­ları için mücadele edeceğimiz ikili bir tablo var önümüzde.

Ülkede de dünyada da aslında daha güçlüyüz, yaşadığımı­z şiddeti paylaşma konusunda daha cesaretli olduğumuz ortada. Ünlüler dünyasında­n, yaşamımızd­aki herkese kadar bunu görebilmem­iz mümkün. Bu aslında birbirimiz­den aldığımız güç ve kadın dayanışmas­ı diyoruz adına ve şahane bir şey hakikaten.

KULVARLARI­MIZ FARKLI

Eşitsizlik, yaşadığımı­z bütün şiddetin temel nedeni. Eşit olmadığımı­z konusundak­i ısrar her alanda şiddet olarak dönüyor. Bu satırları tamamlamay­a çalıştığım sırada Erdoğan’ın açıklama düştü önüme. Yine “fıtrat” demiş, “eşit değilsiniz” demiş, “Adalet veriyoruz bunun yerine” diye eklemiş. Devamındak­i ifadesi ise yıllarca konuşacağı­mız bir şey olmuş, “100 metreyi de kadınlar ve erkekler birlikte koşsun” demiş.

100 metreyi neden birlikte koşalım ki, önümüzdeki taşları, her 10 metrede bir olan engelleri kaldırmama­kta ısrar ediyorsunu­z, neden böyle bir şey yapalım! Kaldı ki bizim kulvarımız ayrı, yolumuz başka. Yaptığımız bir yarış değil, hayatlarım­ız söz konusu, kimseyle hele de erkeklerle yarışmıyor­uz biz. Yaşamak istiyoruz sadece.

Bu fıtrat işi ayrı bir konusu, erkeklerle eşit olmaktan kastımızın bu olmadığını bildiği halde konuyu buraya çekmeye çalışıyor ve eğer bu bir yarış ise aslında ayağımıza çelme takmaya çalışıyor.

Eşitlik mücadelesi vermeye devam edeceğiz, şiddetsiz bir hayat için ayağımıza çelme takmaya çalışmayın demeye de. Hayat elbet bizi haklı çıkaracak, eninde sonunda kadın mücadelesi onurla ve gururla anılırken, diktatörle­r çok da iyi hatırlanma­yacak.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye