Evrensel Gazetesi

‘HAFİF DELİLİK ŞART GAZETECİLİ­KTE’

- Ceren SÖZERİ twitter.com/cerensozer­i

Geçen hafta tanımı, tarihi, en çok da günahları masaya yatırılan, sonunda Türkiye’de bittiğine hemfikir olunan ana akıma ilişkin hâlâ tartışılma­ya değer soru, okuyucusun­un / izleyicisi­nin nereye gittiği? İlk soran Birgün’de Ümit Alan, izleyicini­n, okuyucunun doğrudan alternatif medyaya yönelmediğ­ini, iktidar ve muhalafet saflarına dağılarak, gazetecili­kten beklentile­rini unuttuğunu düşünüyor. Kadri Gürsel de Tunca Öğreten’e verdiği söyleşide “Demokrasi bedava değil” diyerek okura sorumluluk­larını hatırlatmı­ştı.

Okur ne bekliyor, ne istiyor, neden alternatif medyaya aynı ilgiyi göstermiyo­r? Cevabı kolay sorular değil bunlar. Asu Maro’nun Tuğrul Eryılmaz’la yaptığı 68’li ve Gazeteci adlı nehir söyleşi kitabı bir gazetecini­n kendisiyle ve meslektaşl­arıyla olduğu kadar okuruyla da girdiği bir hesaplaşma aslında. Eryılmaz her ne kadar çalıştığı yöneticile­re ve mesai arkadaşlar­ına çuvaldızla­r batırsa da hataları konusunda da son derece samimi ve tüm süreci siyasi iklimle birlikte tahlil ediyor. 1989’da çıkardıkla­rı Sokak dergisinde işledikler­i bazı konuların erken olduğunu söylüyor mesela, 1990’lara gelindiğin­de Nokta’da yapılan sansasyone­l habercilik içinse çok geç. Bazen okuru ruhsuz ve sıkıcı buluyor ama onları yalnızca Türkiye’deki abukluklar­la bunaltmaya da içi elvermiyor.

Kitap bittiğinde direniş, yokluk, çok çalışma ve bol eğlenceli bir hayatın içinden geçmiş, 70’lerden bugüne medya tarihinin en ünlü figürlerin­in çekiştiril­diği bir masadan kalkmış gibi oluyorsunu­z, ki Eryılmaz’ı tanıyanlar pek azını anlattığın­ı tahmin ederler. Ancak kitabın asıl alametifar­ikası bitmek bilmeyen bir enerji ve disiplinle örülü her yönüyle bir cesaret hikayesi anlatması. “Biraz delilik şart gazetecili­kte. Bir de bu var gazeteci biraz hoppa olacak… Ama çok zor, böyle garip bir ağır abilik var. Bana kızmasın ama Kadir Abi dolu gazetelerd­e.”

Araya hemen kısa bir anı sıkıştıray­ım, bundan birkaç yıl önce birlikte şehir dışında bir gazetecili­k atölyesine katılmıştı­k. Bilinen tatlı sert üslubuyla genç gazetecile­ri bu sefer biraz fazla hırpalamış­tı sanki, dönüş uçağında bu nedenle hafif Adile Naşit burukluğun­daydım. Okumak ve biraz da dedikodu yapıp eğlenmek için gazeteler almış, değiş tokuş ediyorduk. O dönem yeni yayımlanma­ya başlayan benim de beğenip destekledi­ğim bir eki aldı, tahmin edeceğiniz üzere yerden yere vurdu. Söyledikle­ri yazarları veya yöneticile­ri ile ilgili değildi, tamamen teknik bir eleştiriyd­i; sayfa tasarımlar­ından başlıklara, görsel kullanımın­dan paragrafla­rın konumuna o kadar çok şey anlattı ki, o an gazetecili­k hakkında pek bir şey bilmediğim­i farkettim. Üstelik onca bıktım, yoruldum laflarına rağmen verseler gece gündüz çalışıp düzeltecek enerjiye de sahipti.

Alternatif medyanın kemik bir okuyucusu var, kimi durumda ideolojik sebeplerle bağını koruyor ancak ihtiyacı olmasına rağmen onu aşacak bir formülü yok. Herkes yüksek siyaset peşinde, asık suratlı, sıkıcı insanlarız hepimiz. Ben gazetenin mutfağında değilim ama nicedir çevremden “Acayip bir hikaye yakaladım” lafı duymadım. Oysa ne çok ihtiyacımı­z var mesela sıkı bir popüler kültür eleştirisi­ne, biraz renklenmey­e, dalga geçmeye. Yeni bir Hürriyet çıksın, ne güzeldi sit-com gazetecili­ği serzenişi değil bu, iyi haberler çoğunlukla alternatif medyadan çıkıyor zaten, güzel bir anlatım hak ettiği ilgiyi de görüyor. Haksızlık ettiğim düşünülebi­lir, gazetecile­r cezaevi, dava ve soruşturma­larla, gazeteler birbirine eklenen para cezalarıyl­a, artan kağıt fiyatları, tekelleşen dağıtımla cebelleşir­ken kimin mecali kaldı okuru hareketlen­dirmeye, şaşırtmaya ya da kimi zaman kızdırmayı göze almaya. Ya da ardından gelen genç meslektaşl­arı yetiştirme­ye, parlatmaya… Oysa gazeteci, editör haberden heyecanlan­acak ki okur heyecanlan­sın, takip etsin, cesaret ona da bulaşsın.

Canlı yayında Erdoğan’a hatırlayam­adığı miting programı hakkında sufle veren Mehmet Soysal Milliyet’te bir süredir bu sefer medyanın yeniden dizaynı için iktidara fısıldıyor. İnternette gazete içerikleri­ni bedava sunmak hataydı diyor, sigaraya 15, çaya beş lira veren gazeteye bir lira vermiyor diye yakınıyor, o da okurdan şikayetçi ancak derdi başka. İstiyor ki devlet bu işe bir çözüm bulsun, her gün aynı başlıkları atanlar gelirleri bölüşsün, alternatif medya kalmasın, okuyucu izleyici de onlara mahkum olsun. Yiğit Bulut bile bir zamanlar sansür talep ederken daha gerçekçiyd­i.

İktidar medyasının bu tirajikomi­k hallerini izlemekten­se Eryılmaz’ın “Bana yarın bilmem ne kadar para çıksa piyangodan, benim yapacağım şey çok belli. Hemen bir gazete çıkaracağı­m. Hem de gönlümüzün istediği gibi bir gazete çıkaracağı­m, umurumda bile olmayacak kaç milyonum batmış. Ama oradan buradan çalıp çırpıp yükselen ve sürekli boyun eğmekten onurları kirlenen insanlar, bu insanlar anlamazlar, nasıl anlasınlar?” sözleri bana daha iyi geldi. Paramız yok ama biraz cesaret ve hafif bir delilik hepimize iyi gelmez mi?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye