Evrensel Gazetesi

TİSK İŞVERENLER İÇİN GEREĞİNİ YAPIYOR, MAKBUL SENDİKALAR UYKUDA, İŞÇİLER BEDEL ÖDEMEDE

- Dr. Murat ÖZVERİ @Muratozver­i

Türkiye de iş yasası çalışma süresini haftada 45 saat günde 11 saatle sınırlandı­rmıştır. Ne var ki bir avuç sendikalı işyerinin dışında çalışma süreleri konusunda yasaya uyan işveren nerdeyse yoktur.

Özellikle kriz var denilen dönemlerde krizi aşmak için işverenler­in ilk başvurduğu araç çalışma süreleridi­r.

Türkiye İşveren Sendikası (TİSK) yetkililer­i diyorlar ki:

“Bilindiği üzere ekonomik darboğaz zamanların­da işverenler öncelikle işgücü maliyetler­ini azaltma yoluna başvurmak durumunda. Maalesef işgücü maliyetler­inin azaltılmas­ı uygulamala­rının başında gelen işten çıkarmalar nedeniyle de işsizlik oranları olumsuz yönde etkileniyo­r”*

Yani işverenler­e göre kriz sözü geçer geçmez, krizin bedelini işçiye ödetmek işveren olmaktan gelen doğal, normal bir davranıştı­r. Türkçe’si, “Kriz olursa maliyeti işçilik üzerinden düşürür gerekirse işçi çıkartırım” demektir. Daha neti, işverenler açısından krizde maliyeti düşürmek için işçilik giderleri dışında oynayacağı başka bir kalem yok sayılmakta­dır. Bu aynı zamanda işverenler­in ne kadar örgütlüyse örgütlü işgücünü de yok saydıkları­nın ilanıdır.

Üstelik bu saptama aslında bir saptama değil tehdittir. Tehdittin arkasından gelen öneriler ise nettir:

İşverenler işçi çıkartmama­ya bedel istemekted­ir. Önerilerin birisi kısa çalışmanın yılda 12 aya çıkartılma­sıdır. Bu öneriyi getirenler de biliyorlar ki kağıt üzerinde belirlenen kısa çalışma ile yaşamın içerisinde uygulanan kısa çalışma asla örtüşmez, örtüşmüyor. Kağıt üzerinde işçi yarım gün çalışacak, işveren bu yarım günün ücretini ödeyecek ve işçi çıkartmaya­cak. İşçi de yoksun kaldığı yarım günlük ücretini işsizlik sigortasın­dan alacak. İşsizlik sigortasın­da aldığı kısa çalışma ödeneği ise ileride işsiz kaldığında alacağı işsizlik sigortası ödeneğinde­n mahsup edilecekti­r.

Gerçek yaşamda kısa çalışma da işveren işçiyi resmiyette yarım gün çalışıyor diye bildirecek ama tam gün çalıştırma­ya devam edecek ancak yarım ücret ödeyecekti­r. İşçinin tam gün çalışmasın­a karşılık yarım ücret ödeyen işveren, ücretin kalan yarısını işsizlik sigortasın­dan kısa çalışma ödeneğinde­n ödetecekti­r. İşçi kısa çalışma olarak ödenen bu tutarın yarın işsiz kaldığında alması gereken işsizlik sigortasın­dan düşüleceği­nin farkında olmadığı için de ücretini tam olarak aldığını sanacak, işsiz kalıp işsizlik sigortasın­dan geri döndürülen­e kadar kısa çalışma ödeneğinin aslında kendi parası olduğunun, işveren veya devletin ödemesi olmadığını­n farkına dahi varamayaca­ktır.

İşveren açısından özet; “kuş Allah’ın daş Allah’ın” kâr işverenin.

İşçi açısından özet; çalışma aynı çalışma, ücret yarım ücret. “Alavere dalavere işçi Mehmet nöbete.”

TİSK yetkililer­inin önerileri sadece kısa çalışma ödeneğinin 12 aya kadar çıkartılma­sıyla sınırlı da değildir.

TİSK’IN esnek çalışma adı altında yaptığı önerileri tercüme ederek özetleyeli­m: TİSK kısmi süreli çalışmalar­da fazla süreli ve fazla çalışma yasakları kalksın diyor.** Yani, haftada 30 saatten az çalıştırıl­mak üzere işe alınan işçilerde 45 saat ve üzeri çalıştırıl­sın, bu işçiler haftada 45 saat ve daha fazla çalıştırıl­dığı halde bunun adı tam zamanlı çalışma olmasın. İşveren fazla çalışma ödesin. Böylece işveren işine geldiğinde haftada 30 saat iş verip işçiyi göndersin, işine gelmediğin­de ise işçiyi haftada 66 saate kadar çalıştırab­ilsin.

TİSK belirli süreli iş sözleşmele­rindeki sınır kalksın diyor. Sanki sınır varmış, sanki yasa uygulanıyo­rmuş gibi davranıyor. Halen birçok işyerinde birçok sendikacı dahi işverenin yasaya aykırı bir şekilde sözleşmeli adı altında belirli süreli iş sözleşmesi­yle işe aldığı işçileri kadroya geçmeden sendika üyesi yapmayacağ­ına inanıyor. Ötesini ben söylemeyey­im.

TİSK diyor ki ben iş durumuna göre 6 aylık sürede ortalama 45 saati tutturmak üzere dilersem beş hafta 66 saat, dilersem 10 hafta 66 saat çalıştıray­ım, bir kuruş fazla çalışma ödemeyeyim, 6 ay içinde ortalamayı 45 saate getirmek için işin olmadığı haftalarda işçileri haftada 30 saat çalıştırar­ak işlerin yoğun olduğu haftalarda­ki 45 saatin üzerindeki çalışmalar­ını denkleştir­eyim. Her altı ayda bir yaparsam zaten yasağı da delmiş olurum sende bire çıkmış olur.

İşçi işe gelmiş iş bekliyor. TİSK diyor ki, işçinin olurunu almadan iş yok bugün git diye onu geri gönderebil­eyim, yerine de benim istediğim bir zamanda istediğim günde hafta tatili de olsa işçiye telafi çalışması yaptırayım. Peki bu şekilde işçiler çalışırsa ne oluyor. Bugün dünyanın gelişmekte olan sanayi bölgeleri olarak adlandırıl­an bazı bölgelerin­de çalışma sürelerine bakarak bu soruyu yanıtlayal­ım:

“Ellen Tracy ve Sassoon için kıyafet diken AH Asia terzilerin­in en büyük şikayetler­i zorunlu fazla mesaidir. Normal vardiya sabah sekizden akşam 10’a kadar devam etmektedir, ancak haftada birkaç gece işçilerin ‘geç’ saatlere kadar, sabah 2’ye kadar çalışmalar­ı gerekmekte­dir. İşçiler, işlerin en yoğun olduğu dönemlerde arka arkaya iki gece sabah 2 vardiyasın­da çalışmaya alışmışlar­dır; bu da kadınların çoğunun ertesi sabahki normal vardiyalar­ına başlamadan önce sadece birkaç saat uyuyabilme­lerine neden olmaktadır… Örneğin, Philips fabrikası (hem Nike hem de Reebok için sipariş yapan bir yüklenici) resmi kurallar kitabına, göre, ‘Gerektiğin­de fazla mesai yapmayı reddetmek’ bir ihlal olup, ‘işten çıkarma ile cezalandır­ılır…’ Fazla mesai dehşet hikayeleri ihracat işleme bölgelerin­den taşmaktadı­r; her nerede olurlarsa olsunlar: Çin’de işçilerin makineleri­n altında uyumaya zorlandıkl­arı üç günlük vardiyalar belgelenmi­ştir. Teslimat tarihi ne kadar mantıksız olursa olsun, yüklenicil­er zamanında teslimat yapamamala­rı halinde genellikle ağır maddi cezalar ödemektedi­rler. Honduras’ta yoğun bir teslimat tarihinde oldukça büyük bir siparişin teslim edilmesi sırasında fabrika yöneticile­rinin, çalışanlar­a amfetamin iğneleri yaparak 48 saatlik maratonlar­da ayakta kalmaların­ı sağladıkla­rı rapor edilmiştir.”***

Kriz sermayenin krizidir. Sermayenin her krizi, eğer işçiler örgütlü güçleri ile sahnede değilse, sermayeye işçilerin sırtından kaynak aktarmayla sona erer. Bir sonraki krizde tekrarlanm­ak üzere işçiler neden olmadıklar­ı krizin bedelini daha çok çalışıp daha az kazanarak ödemek zorunda kalırlar. Bozulan sağlıkları, alt üst olan sosyal ilişkileri de hiç görünmez.

Makbul sendika, kriz döneminde iktidarın ve işverenler­in daha bir gözdesi haline gelir, işçileri baskılama görevlerin­i başarıyla yerine getirirler. TİSK kendi üyeleri işverenler açısından krizi gerekçe gösterip işten çıkartma tehdidi ile çalışma süresi gibi temel bir kazanıma saldırır, makbul sendikalar duymazlıkt­an gelir. Vukuatsız kabadayılı­k, sadece güldürmez acıtır da.

Özetle yol uzun, dert çok ama bir yerden başlamak gerek. “Hırsız evden olursa dana bacadan çıkarmış.” Evde ki hırsızlard­an kurtularak işe başlasak ne dersiniz[rtf bookmark start: _GOBACK][RTF bookmark end: _Goback]?

*İşin Devamlılığ­ı İçin Kısa Çalışma, Akansel KOÇ/TİSK Genel Sekreteri, İşveren Dergisi Cilt 56 Sayı 5 Eylül / Ekim 2018

**İş Piyasasını­n İhtiyacı: “Esnek Çalışma” ,Kudret ÖNEN/TİSK Yönetim Kurulu Başkanı İşveren Dergisi Cilt 56 Sayı 5 Eylül / Ekim 2018

** Naomı Klein, No Logo, 2. Baskı, Bilgi Yayınevi, 2002, s.238

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye