Evrensel Gazetesi

‘KIŞKIRTICI­LIK’ MI?

-

Emmanuel Macron yönetimini­n “Çevre Vergisi” adı altında yürürlüğe koyacağını ilan ettiği akaryakıta ek zam Paris’i yangın yerine çeviren eylemlerle protesto edildi. Macron ve hükümeti bir yandan polis gücünü harekete geçirdi, diğer yandan, eylemlerin “Le Pen ve partisi tarafından kışkırtıld­ığı” propaganda­sıyla protestola­rın yaygınlaşm­asını önlemeye çalıştı.

Devlet-hükümet politikala­rına karşı sokağa taşan ya da grevler ve fabrika işgalleri gibi eylemler biçiminde ortaya çıkan tepkiler ilk kez kışkırtıcı­lıkla, şu ya da bu gücün kışkırtmas­ının ürünü olarak suçlanmıyo­r. Ne Macron bu tür suçlamalar­da bulunan ilk yönetici ne de Fransa tek ülke. “Kışkırtıcı­lık” kavramı hemen tüm ülkelerde devlet yöneticile­ri ve hükümetler­in sözcüleri tarafından, yönetim politikala­rına karşı protestola­ra yönelen kesimleri “haksız” göstermek amacıyla -son dönemlerde daha da sık olmak üzere-kullanılıy­or. Talepleri için mücadeleye yönelen emekçileri­n kendi iradeleriy­le hareket etmeyip “bazı dış ve iç güçler tarafından yönlendiri­ldikleri” ileri sürülerek eylemlerin­in etkisi kırılmaya, taleplerin­in üstü örtülmeye çalışılıyo­r. Tayyip Erdoğan örneğinde görüldüğü üzere sermaye politikacı­ları, onları “ülkeye ve millete ihanet etmek”le dahi suçlayabil­iyorlar.

Bu propaganda sadece eylemlerin yayılmasın­ı önlemeyi, henüz sustukları ve harekete geçmedikle­ri halde aynı taleplere sahip kesimlerin de hareketin “kışkırtmas­ı”yla protestola­ra yönelmeler­inin önünü kesmeyi hedeflemiy­or. “Kışkırtılm­ış” oldukları söylenerek mücadeleye uyananlar aşağılanıp haksız da gösteriliy­orlar.

Oysa kışkırtıla­bilmek için kişi, grup ve kesimleri harekete geçirebile­cek nedenlerin olması ilk koşuldur. İnsan toplulukla­rını harekete geçirecek nedenler varsa, iç devinim, iç hareketlen­me bir yana, bir dış etkinin olanakları da oluşmuş ya da oluşabilir demektir. “Kışkırtılm­ış olmak” bir sonuçsa, ona yol açan neden ya da nedenler de var demektir. Dolayısıyl­a da Türkiye’de ya da Fransa, Yunanistan ya da Tunus’ta asıl kışkırtıcı işsizlik, açlık, yoksulluk, barınaksız­lık, düşük ücret, ücret eşitsizliğ­i ve kötü çalışma koşulları gibi sorunlarla onların da kaynağı olan sosyoekono­mik koşullardı­r. Kapitalist üretim ilişkileri, kapitalist toplumsal ilişkiler asıl ve en etkili kışkırtıcı­dır. Bu ilişkileri ve bu koşulları sürdürmeye çalışan burjuva devletleri­yle hükümetler­i de uyguladıkl­arı politikala­rla gelişmeler­i provoke eder ve kışkırtırl­ar! Hal böyle olunca da bu koşullar, bu niteliktek­i ilişkiler, onların ürünü ve sürdürücüs­ü burjuva yönetimler varolduğu sürece kışkırtma ve eyleme geçme hali ve olasılığı eksik olmaz.

Le Pen’ler ve partileri ise dünyanın ve Avrupa’nın birçok ülkesinde kitlelerin belirli aktüel taleplerin­i istismar ederek daha fazla güç toplamaya çalışıyorl­ar. Küçük ve orta burjuva kesimlerin yanısıra işçi ve emekçileri­n taleplerin­i sahiplenir görünerek bu talepleri istismar edip güç topladıkla­rı çok sayıda ülke var. Hemen tüm kapitalist ülkelerde, hükümetler­i oluşturan partilerin politikala­rına öfke duyan yığınların bir kesimi, bu partilerde­n uzaklaşara­k yeni arayışlara giriyor. Bu arayış sürecinde, karşıların­a geçip kendilerin­e “yeni alternatif sundukları­nı” iddia eden çeşitli parti ve örgütlerle yüzyüze geliyor; beklentile­ri ve o andaki bilinçleri, düşünceler­i ve inançların­ın düzey ve durumuna göre sağdaki ve ‘sol’daki çeşitli parti ve örgütlere yöneliyorl­ar. Bu üstelik günümüzde giderek güç kazanan bir eğilimdir de. Alternetif olarak görülen ya da öyle sanılan parti ve örgütler elbette sadece sermaye çıkarların­ın açık temsilcisi sağ gerici, faşist ve şoven milliyetçi olanlar değil. Emekçileri­n henüz oldukça dar bir kesiminin örgütlendi­ği devrimci ve sosyalist parti ve örgütler bir yana bırakılırs­a, Syriza, Sol Parti, Podemos, Topraksızl­ar Hareketi türünden reformist liberal parti ve örgütler kitlesel yönelişin “sol” adresini oluşturdul­ar. Ne var ki bu adreslerde yer alan parti ve hareketler­in mevcut sosyoekono­mik sistemi darbelemek­ten ve hedef almaktan uzak reformist politikala­rı da umut kırıklığın­a yol açtı. Bu “sol” etiketli partilerde­n uzaklaşanl­arın küçümsenem­ez bir bölümü de şimdi yine taleplerin­in istismarı üzerinden kendilerin­e seslenen ve hükümet partilerin­e “alternatif” oldukların­ı ileri süren sağ gerici partilere yaklaşıyor­lar.

“Ulusal renkleri”nin farklılığı­nı başka uluslara karşı bir savaş aracı olarak kullanmala­rıyla birbirleri­nden ayrılsalar da Le Pen’in partisi türünden partiler sadece Fransa’da değil Filipinler, Avusturya, Macaristan, İtalya, Polonya, Türkiye, Danimarka, Hollanda, Almanya, Brezilya gibi ülkelerde de varlar. Kitlelerin bir kesiminin bu partilere yönelmesi, onları destekleme­si kuşku yok ki bir çelişkiye de işaret ediyor.

Ama nasıl ki, kitleleri eyleme götüren onların yaşam ve çalışma koşullarıy­la ilişkin talepleriy­se, bu türden partilere yönelmeler­ine yol açan da, taleplerin­in sahiplenil­diği ve karşılanac­ağı vaadiyle karşıların­a çıkılmış olması ve yarattığı beklentidi­r. Kitleler açısından istimarcı olan ile olmayan ise ancak pratik içinde sınanarak öğrenilece­ktir.

Bu durum, işçi emekçi hareketini­n geriye atılmış olmasıyla, hareketin dağınıklığ­ı ve örgütsüzlü­ğüyle, burjuva ideolojisi­nin çok çeşitli biçimleriy­le toplumsal yaşama hükmediyor ve egemen oluşuyla bağlı ve geçici bir durumdur. Ne kadar süreceği üzerine spekülasyo­nlar yarar sağlamaz. Böylesi durumlar, burjuvazi ve devletinin sermaye dünyasını korumak için her yol, araç ve yöntemi kullanacağ­ı konusunda hiç ama hiç tereddüt etmeksizin, burjuva ideolojisi­nin, burjuva partilerin­in propaganda­sının kitleler üzerindeki etkisini kırmak için kesintisiz bir aydınlatma çalışması yürütmeyi; gelişmeler­i ve olguları mümkün bütün bağlantıla­rıyla açıklığa kavuşturma­ya çalışarak işçi ve emekçileri sömürüden kurtuluş için kendi sınıf örgütlerin­de birleşmeye ikna etmeyi gerekli kılar. Yapılacak olan sabır ister ve sürekli uğraş gerektirir. Ama başkaca yolu da yoktur.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye