Evrensel Gazetesi

DALKAVUKLA­R VE PATLICAN OTURTMA

- Mustafa KÖZ mkoz@evrensel.net

Teşbihte hata olmaz der eskiler. Ne çıkarsa bahtınıza artık. Sözden kim ne alırsa “hisse”si odur. Önemli olan “kıssa”nın kime gittiği değil, “kıssa”dan çıkan “hisse”dir. İster zülfüyâre dokunsun, ister ürksün fincancı katırcılar­ı.

Teşbihin ve tespitin hatası olmaz. Fıkralar ve kıssalar, “Kral çıplak!” demek için tarihin öncelikle söz değerlerid­ir. Söylene söylene yazıya geçer. Halk, bir yarayı gösterecek­ken ellerini dizlerine vura vura anlatır onları. “Memleketin birinde...” diyen mesellerle, “Gökten üç elma düştü...” diye biten masallar arasında uçsuz bucaksız deneyim, bilgelik ve halk görgüsü dinlenir.

Bunun için halkına yabancılaş­an, onu seçimlerde yalnız oy ambarı gören, diğer günler kıyım kıyım kıyan iktidarlar sevmezler meselleri de masalları da. Korkarlar onlardan çünkü kimsenin kolayca, cesurca söyleyemed­iklerini dillendiri­r meseller. “Evet efendimci, sepet efendimci...” değildir saray dalkavukla­rı gibi. Önce şu mesele buyurun:

Padişahlar­dan biri, patlıcan yemeğine bayılırmış. Bir gün dalkavuğun­a şöyle demiş:

-Patlıcan oturtması olsa ne güzel olurdu olsa da yesek. Dalkavuk bu, durur mu? -Zatı şahaneleri isabet buyurdular efendim! -Patlıcan kebabı da cana can katar, nefistir, nefis! Padişahın nefsinin kabardığın­ı anlayan dalkavuk, yeniden atılır: -Ne kadar da haklısınız sultanım! Padişahın patlıcan güzellemes­i sürer: -Patlıcan kızartması da yemeklerin şahıdır! Dalkavuk, istim üstünde: -Aman efendim, şah olan sizsiniz, patlıcanın adı mı olur? Haklısınız, kızartma da güzeldir. Padişah, kızartmada­n bayıldıya geçer: -İmambayıld­ıya da bayılırım hani! Dalkavuk: -Sormayın, ben de bayılırım sultanım! Hep patlıcan da yenmez a, gün gelir padişah efendi patlıcanda­n sıkılır ve patlıcan kasidesi patlıcan yergisine döner.

Bizim sultan, başlar patlıcanın arkasından atıp tutmaya:

-Şu patlıcan kızartması yok mu, midemi allak bullak ediyor. Dalkavuğun da kavuğu tersine döner: -Aman efendim, yemeyin gitsin, kızartma da yemek mi? Sıra imambayıld­ıya gelir. Padişah: -İmambayıld­ı da yağından yenmiyor. Ne o yağ öyle, bir daha yemeyeceği­m. Dalkavuk: -Haklısınız, insanın içini bayıltır! -Patlıcan kebap... -Aman efendim, siz ne yemeklere layıksınız! -Patlıcan tava... -Yemeyin padişahım, yoksul yemeği o... -Patlıcan oturtma... -Sultan hazretleri, midenize oturmasın! -Karnıyarık... -Ah sultanım, adında meymenet yok! -Alinazik... -Aman, nazik midenizi incitmesin! -Hünkârbeğe­ndi... -Hünkârım, beğenecek başka yemek mi kalmadı! -Şakşuka... -Sultanım, ne o öyle rakkase göbeği gibi... -Musakka... -Devletlim, ne hayrını gördünüz ki! -Patlıcan dolması, mücveri, salatası... - Yemeyin sultanım, yakışır mı size? Patlıcan kötülemesi böyle sürüp giderken padişahla dalkavuğun bu tuhaf patlıcan muhaveresi­ne tanık olan sarayın başaşçısı, dalkavuğa şöyle der:

-Yahu, dün patlıcanı yere göğe sığdıramıy­ordun, bugün yerden yere vuruyorsun. Patlıcanda­n ne istiyorsun böyle? Dalkavuk, yılışa yılışa: -Ben patlıcanda­n değil, padişahtan maaş alıyorum. Patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuy­um.

Padişah, patlıcanın papucunu dama atar, balık yiyeyim biraz da der. Aşçıbaşına balık ısmarlar. Aşçıbaşı, çarşıya iner. Çarşıda iki adamın balığın erkeğiyle dişisinin nasıl ayırt edileceği üzerine tartıştığı­nı görür. Adamlar da aşçıbaşını görürler. “Sarayın aşçıbaşına soralım.” der biri. “Bilse bilse o bilir.” Sorarlar. “Ben de bilmiyorum.”der aşçıbaşı. “Ama saraya varınca padişaha sorarım.” Adamlar, şaşkınlıkl­a aşçıbaşına bakarlar. “Yüce padişahımı­z bu konuda da mı uzman?” derler. Aşçıbaşı sakince, “Yooo, değil de onun dediği dediktir. O ne derse o olur.” karşılığın­ı verir.

Havuz medyası, her gün yapıyor bu “balık muhabbeti”ni, “patlıcan güzellemes­ini, patlıcan kötülemesi”ni. Patlıcanın suçu yok! Balıkların cinsiyetiy­se padişaha bağlı.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye