ZOR ZAMANLAR
karar yetkisine sahip 1922 Komitesine gönderdiğini açıkladı. 16 Kasım itibariyle gönderilen mektuplarının sayısı 30’a kadar yükselse de, hükümet kabinesindeki sağcıların, çekincelerine rağmen, May’ı desteklemeye karar verdikleri haberlerinin gelmesiyle, ortam biraz duruldu...
Bu gelişmelerin ifade ettiği ilk şey, hâlâ hiçbir şeye dair kesin bir kararın alınmadığı ve böyle bir tasarıyla aslında tarafların zaman kazanmak üzere statükoyu hâlâ sürdürdükleri. Bu da, Britanya’da önümüzdeki dönem toplumsal sorunlarla ilgili gündemlerin Brexit’e bağlı olarak sürmesi ve bu kutuplaşmayı derinleştirecek yeni gelişmelere yol açması demek.
Buna bağlı başka bir yön de, tüm sansasyonelliğine rağmen Brexit sürecinde asıl belirleyici olanın hükümetin sağcı kanadının değil büyük sermayenin çıkarlarının belirleyici olduğu. Nitekim Britanya büyük patronlar örgütü Cbi’nın tasarılara dair yaptığı açıklamada, May’ın Ab’yle sürebilecek ticari ilişki tasarılarını olumlu buldukları söyleniyordu. Gerek bunun, gerekse de tüm bu siyasi kriz içerisinde Maliye Bakanlığından hiçbir tepki gelmemesinin gösterdiği şey, Brexit sürecinde tekelci liberal devlet bürokrasinin üstlendiği belirleyiciliktir.
Bu ikisi de, işçi ve emekçilerin çıkarlarına uygun biçimde sürece nasıl yaklaşılacağına dair vurgu yapmaktadır: Bu hafta yayımlanan bir Birleşmiş Milletler raporunun altını çizdiği 14 milyonluk yoksulluk karşısında işçi ve emekçilerin hakim sınıflara yönelik tepkisinin bir ifadesi olan Brexit kararı, süreci belirleyen milliyetçi ve liberal anlayışa karşı tepkilerinin daha ilerden ve esaslı bir temele oturtulmasını gerektirmektedir. Yoksulluk ve kemer sıkmanın kisvesi haline gelen Brexit, ne yok sayılarak ne de daha insanca bir yaşam mücadelesinden uzak durularak olumlu bir sona erecek.
İNSAN gözlerine inanamıyor… Emmanuel Macron’un iki temel kaygıya acil ve ciddi cevaplar sunacağı belirtiliyordu: Bir yandan artan sosyal öfke, diğer yandan ise ülkenin enerjik dönüşümü, ikisi de ufuk olarak temel tercihlerimizi belirleyecekti. Ve herkesin önüne çıktı, ciddi bir ifadesi vardı. Boş konuşmaların tarihini yazanlar (Macron’un) “ay sonu” (nu getirememe) ile “dünyanın sonu” nu karşı karşıya getirmediğini belirme cüretinde bulunduğunu kaydetmişlerdir. Peki şimdi ne olacak? Hiçbir şey. Kesinlikle hiçbir şey. Kimi astrofizikçilerin evrenin sonsuz bucaklarında gözümledikleri mutlak boşluklar gibi hiçbir şey… Konuşması bir saat sürdü, çok ama çok uzun bir süre hele bir de Fransızların beklentilerin hiçbirine – abartısız hiçbirine – cevap vermediği göz önünde bulundurulduğunda gerçekten çekilmeyecek kadar uzun. Ülkesindeki öfke düzeyine bu kadar yabancı olma olsa olsa geçmişten kalan aşağıdakileri aşağılama biçimi ile açıklanabilir, hele bir de ay sonunu getirememenin birçoğu için dünyanın sonu olduğu anlamına geldiği göz önünde bulundurulduğunda bu daha iyi anlaşılır. Onun ağzında ekolojik sorun hiçbir siyasi ve felsefi ihtirassız ortaya konuluyor. Acil sosyal gereklilik konusu ise tamamen, unutuldu, göz ardı edildi, reddedildi ve sözde olağanüstü gücünün altında tamamen ezildi. Fransızlar, sarı yelek giyseler de giymeseler de, bunun karşısında derin hayal kırıklığı ve onun adına utanç duyuyorlardır. Yılbaşının yaklaştığı ortamda, ay sonuna kalan son üç günü nasıl tamamlayacağını haklı ve kaygıyla düşünenlere Macron şu cevabı veriyor: Sayısı bilinmez bir komite kurduktan sonra sizlere üç ay sonra haber veririz. Sanki hayal görüyoruz gibi. Alım gücünü arttırma ya da bölgeler arasındaki (şehir ile kır) arasındaki eşitsizliği azaltmaya yönelik hiçbir öneri yok. Sosyal adalet konusunda hiçbir sinyal yok. Görüldüğü gibi ayakları tamamen havada, gerçeklerden kopmuş. Hele özelliklede Fransa’nın milli gelirlerini elinde bulunduran ve servet vergisinden muaf tutulan, toplumla dayanışmadan ayrı tutulan 358 bin aileden hiç bahsetmeden vergi muvafakatinden bahsettiğinde… Bu arada en yoksullar kıvrılmaya devam ediyor, gözleri keder parlıyor.
Susmamamız lazım, tam tersine, bu mücadele bıçaklarının doğurduğu yaraların verimli yaralar olduğunu unutmayarak, bu acılara cevap vermeliyiz. Kahin olmaya gerek yok. Macron’un bu hor görmesine karşı öfke katlanarak ve belki de kontrolden çıkarak cevap verecektir. O ve bu ülkenin açı çeken yurttaşları arasında ayrılık artık kalıcıdır.
(Çeviren : Deniz Uztopal )