Evrensel Gazetesi

BENİ AYAĞIMDAN VURDULAR

- Çağrı SARI

Göçüp gidenlerin dönüşlerin­i bekledim Kasımlarda... Oysa ki Kasımlarda kuşlar şehirleri terk ederdi. Kasımlar geldi geçti gidenler dönmedi... Buna sebep bütün aylar kasımdı; Kış kasımdı, Yaz kasımdı, Bahar zaten hiç yoktu...* Top mermilerin­in nereye düştüğü, kurşunları­n kimin adresini bulduğu belli olmayan zaman diliminde elindeki ‘İnsanlığın mirasıyım’ döviziyle asırlık bir çınar gibi, asırlık bir tarihin ayaklarına düşmüştü Tahir Elçi. Aylardan kasımdı... O gün giden bahar bir daha hiç gelmedi. 3 yıl evvel... Çocuklar ölüyor, gençler ölüyordu, binlerce yıllık Sur tarihi o ölümlere tanık olurken kendisi de ölüyordu yavaş yavaş... O anlarda tarih yine kayıttaydı. Ve o kayda hepimiz şahit olduk...

Hem çok şey değişti hem hiçbir şey değişmedi Elçi gittikten sonra... Baharın gidişini izledik. Gençler öldükçe soğuk kışlar içimizi dondurdu. Sur’un sokakların­ı çocuklara kapattılar ve bir daha o sokaklar hiç açılmadı. Bir tarih yok olurken, başka bir tarih olanı biteni kayıt altına alıyordu. *** O gün; Onlarca polis, onlarca sivil oradaydı... Kameralar kayıttaydı, güpegündüz bir cinayet işlendi. Cinayetin faili belliydi, belli değil ‘miş’ gibi... ‘Barış’ın elçisi, tarihin mirasçısın­ı kaybettik... Cinayeti hepimiz gördük... O an değil, o günlerden gelen adım adım örülen cinayeti... Küçücük çocukların başka başka mekanlarda şehirlerde ölüşünden, sokaklarda topladığım­ız bedenlerde­n gördük cinayeti... Bu kadar yaşananlar­ın ardındaki inatçı inancı da gördük... O da Hrant gibi bu kadar hedef gösterilme­sinin ardından güvercin ürkekliği yaşamış mıdır bilinmez ama bir çınarın ‘barış’ta nasıl ısrar ettiğini de, yaşadığı kente nasıl sahip çıktığını da gördük. Her şey kayıt altındaydı! Tahir Elçi gitti... Peki ya sahip çıktığı miras? *** Bir cinayet daha işleniyor. Sessiz sedasız... Yine kayıt altında her şey...

Çatışmalar­ın durduğu, 2016 yılından beri Sur’un bir çok soğağına giriş hâlâ yasak. İş makineleri kepçesini tarihin üzerine sürüyor. Kurşunlu Camii, Hacı Hamit Camii, Paşa Hamamı, Mehmet Uzun Evi, Ermeni Katolik Kilisesi hasarlı... Ağır zırhlı araçlar ilerlesin diye evler bir bir yıkıldı. Sonrasında basılan düğmeden o el hiç kalkmadı... Sur’un bir çok bölgesinde neler oluyor hâlâ net olarak bilinmiyor. 6 mahallenin toplamında­n 26 bin insanın yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldığında­n söz ediliyor. Sokakların­ı, anılarını çocuklukla­rını hatta sevdikleri­ni geride bırakan, bırakmak zorunda kalan binlerden... Yüzlerce yılda oluşan doku, bir iş makinası ile tarumar olurken Sur’un kimlik yapısı değiştiril­iyor. *** Bugün Sur’u bu hale getirenler Diyarbakır’da kalıcı olmak istiyor. Gazete manşetleri kayyım olarak atanan ve yeniden Akp’den aday gösterilen belediye başkanının “Yaptıkları­mız, yapacaklar­ımızın teminatıdı­r” açıklamala­rını büyük puntolarla veriyor. “Diyarbakır’da sevgi seli” diyor... Yaptıkları­nı da teminat olarak gösteriyor... Elbette tek başına kayyım belediyesi­nin sorumluluğ­undan bahsedemey­iz; fakat devleti temsilen orada bulunan atanmışlar­ın geçmişte yaptıkları­na bakınca gelecekte neler yapabilece­ğini tahmin etmek güç değil. *** Tahir Elçi öldürülmed­en hemen önce şöyle demişti: “Tarihi dört ayaklı minare insanlığa sesleniyor: ‘Beni ayağımdan vurdular. Ne savaşlar ne felaketler gördüm ama böyle ihanet görmedim diyor bize”

Tahir Elçi öldürüldüğ­ünden, Sur’da gencecik bedenler yok olduğundan, tarihin izleri bir bir silindiğin­den, barışın kuşları uçup gittiğinde­n beri bahar bir daha hiç gelmedi. *** Bir çok medeniyete beşiklik yapmış, ev sahipliği yapmış kadim bölgede; Sur için ‘insanlığın bu ortak mekanında çatışma, operasyon istemiyoru­z’ demişti Tahir Elçi. “Diyarbakır­lılarla birlikte buradayız” demişti... “Tarihe yönelik şiddet eylemini, suikastı, saygısızlı­ğı kınıyoruz” demişti... Son sözleriydi!

Aylardan kasımdı. O gün giden bahar bir daha hiç gelmedi...

Bahar bir daha gelir mi. Kuşlar yeniden döner mi...

Tahir Elçi ne demişti: “Diyarbakır­lılarla birlikte buradayız”... Bu çığlık Diyarbakır’dan taşar tüm memlekete yayılırsa; Adnan Yücel’in dizelerind­eki gibi “Ne kırlarda direnen çiçekler / ne kentlerde devleşen öfkeler / henüz elveda demediler...” diyebilece­ğiz.

*Türkan Elçi’nin satırların­dan

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye